Sevgili Dostlar,
Amerika Birleşik Devletleri'nin 2023 itibariyle toplam dış borcu 31.4 trilyon doları bulmuşken, iç borç miktarı ise 23 trilyon dolara ulaşmış durumda. Bu astronomik rakamlar, modern finansal sistemin borç merkezli yapısını çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bugün, ABD’de doğan bir bebek hayata yaklaşık 100.000 dolar borçla başlarken, birçok yaşlı Amerikalı ise hayatını yine aynı miktarda borçla sonlandırıyor. Modern ekonominin bireyleri sistematik bir şekilde borçlandırarak finansal bağımlılık içine çektiği bir gerçeklikten bahsediyoruz.
Bu durumun en açık örneklerinden biri, bankaların kredi ve mevduat politikalarıdır. Örneğin, bankaya yatırılan 1000 doların yıllık getirisi yalnızca 4.50 dolar olurken, aynı miktarda krediyi almanın maliyeti yıllık 70 dolar faiz ödemek şeklinde kendini gösteriyor. Bankalar, halkın birikimlerini düşük faizle toplarken, bu fonları yüksek faizle yine halka satıyor. Bu sistem, bireylerin kendi tasarruflarıyla fakirleşmesine yol açarken, aynı zamanda adalet ve eşitlik gibi değerlerin de sorgulanmasını gerektiriyor.
Bu borç ekonomisi bireylerin yaşam kalitesini yalnızca maddi olarak değil, psikolojik olarak da zedeliyor. Sürekli artan borç yükü, stres ve kaygıya neden olurken, bireylerin ruhsal ve sosyal sağlığı ciddi zarar görüyor. Kazançlarının önemli bir kısmını borç ödemeye ayıran insanlar, refahtan uzaklaşarak finansal bir çıkmazın içinde sıkışıp kalıyor.
Mortgage ve Sonsuz Borç Döngüsü
Borç temelli sistemin çarpıcı bir diğer örneği ise konut kredileridir. Bugün, 350.000 dolarlık bir evi %8 faiz oranıyla satın almak isteyen bir birey, 30 yıl sonunda yaklaşık 924.000 dolar ödemek zorunda kalıyor. Yani, alınan evin bedelinin neredeyse üç katı kadar ödeme yapılması gerekiyor. Daha kötüsü, “refinance” adı verilen yeniden borçlandırma yöntemleriyle bireyler sürekli olarak kredi sarmalına çekiliyor. Mortgage ödemeleri yıllar geçse de bitmiyor, insanlar bu döngüden çıkamıyor. Bu sistem, bankalar ve varlıklı sınıflar için bir gelir kaynağı olmayı sürdürürken, bireylerin “modern köleler” haline gelmesine neden oluyor.
Üretimden Tüketime: Dengesiz Ekonomi
Amerika, son 40 yılda üretim toplumundan tüketim toplumuna dönüşürken, bu dönüşüm gelir adaletsizliğini de derinleştirdi. Sanayi sektörünün küçülmesi, işsizliği artırırken, tüketime dayalı ekonomi modeli bireyleri sürekli borçlanmaya ve harcamaya zorladı. Bunun sonucu olarak, ultra zengin bir sınıf oluştu; ancak aynı zamanda temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanan milyonlarca insan ortaya çıktı.
Bugün ABD’de yaklaşık 40 milyon insan, gıda yardımlarıyla hayatta kalmaya çalışıyor. Son 20 yılda bu rakam üç katına çıkarken, kira yardımı alan ailelerin sayısı 2.3 milyonu geçti. 2023 itibariyle ise evsizlerin sayısı 653.104’e ulaşmış durumda. Diğer yanda, Elon Musk ve Jeff Bezos gibi milyarderler uzay yolculukları planlarken, milyonlarca insan temel barınma ve gıda ihtiyaçlarını karşılamak için mücadele veriyor. Bu tablo, ekonomik sistemin adalet ve eşitlikten ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Alternatif Bir Model: Faizsiz Ekonomi
Borç temelli ekonominin bireyler üzerinde yarattığı bu ağır yük, ekonomik bir reform ihtiyacını kaçınılmaz hale getiriyor. Tüketim ve borçlanma odaklı modeller yerine üretim ve istihdamı önceleyen alternatif yaklaşımlar geliştirilmelidir. Bu bağlamda faizsiz bir ekonomi düzeni, önemli bir seçenek olarak öne çıkıyor.
Faizsiz ekonomide para hareketleri yerine, mal ve hizmet hareketleri önceliklidir. Bankalar ve finansal kuruluşlar, topladıkları kaynakları spekülatif yatırımlar yerine üretim ve yatırım projelerine yönlendirir. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelere faizsiz ya da düşük maliyetli finansman desteği sunulur. Bu sayede hem işletmelerin büyümesi hem de istihdamın artması teşvik edilmis olur.
Ayrıca, kar-zarar ortaklığına dayalı finansman modelleri benimsenebilir. Bu modelde, bir işletmeye verilen finansman, faizle geri ödeme yerine elde edilen karın paylaşılması esasına dayanır. Böylece risk paylaşımı sağlanır ve ekonomik kaynaklar daha adil bir şekilde dağıtılır.
Sonuç
Mevcut borç temelli ekonomik düzen, zengini daha zengin, fakiri ise daha fakir yapmaya devam ediyor. Bu sistem, toplumun büyük bir kesimini finansal kölelik sarmalına iterken, ekonomik kaynakların adil bir şekilde dağıtılmasını engelliyor. Ancak üretim ve istihdam odaklı, adaletli bir ekonomik modelle bu tablo değiştirilebilir.
Elbette bu, kısa vadede gerçekleşecek bir değişim değil. Ancak, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen, insanları borç batağından kurtaran bir ekonomi modelinin inşası, hem Amerika’nın hem de dünya ekonomisinin daha iyi bir geleceğe yönelmesini sağlayabilir. Belki o zaman, “Amerika’yı hak ettiği güzel günlere” getirme umudumuz gerçek olabilir.
Saglıcakla,