Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın Bodrum'a gelişi, Başbakan Tayyip Erdoğan'la görüşmesi, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın 14 Ağustos'ta Türkiye'ye gelecek olması, hem Türkiye hem de Suriye'nin nükleer kriz için Tahran üzerindeki girişimleri, Türkiye'de tedavi gören Irak'lı Suni lider Tarık Haşimi'nin de bu görüşmelere katılma ihtimalinin dillendirilmesi, Bodrum'da hissedilen Ağustos sıcağından daha sıcak gelişmelere işaret ediyor.
Bu kadar yoğun diplomasi, birbirini tamamlayan görüşmeler olağanüstü gelişmelerin habercisi olabilir mi? Çünkü, bölge ülkeleri arasında çok önemli ziyaretler yapılıyor, bölgesel düzeyde ama dünyayı ilgilendiren konular ele alınıyor, özellikle Türkiye-İran-Suriye arasında olağandışı gelişmeler oluyor.
Bütün bunlardan ne çıkar? Yepyeni bir kriz mi? Varolan krizin kontrol altına alınması mı? Nükleer krizin tamamen kontrolden çıkması mı? Bir savaşı önleme çabası mı? Yoksa yepyeni bir bölgesel denklem mi? Panik mi, umut mu? Ne olduğunu elbette bilmiyoruz ama bu hareketliliğin Türkiye ya da bölgenin her hangi bir ülkesinin dış politik manevralarının ötesinde gelişmeler olduğunu biliyoruz.
Türkiye'nin ve dünyanın en acil konusu elbette İran'ın nükleer çalışmaları. Batı'nın verdiği süre doldu. Tahran'ın cevabı ise ABD için tatmin edici değil. İran, hiçbir şekilde nükleer çalışmalardan geri atmayacağını bir kez daha yineledi. Bundan sonra ne olacak? Ne İran geri adım atıyor ne de Batı İran'a nükleer bağımsızlık tanımaktan vazgeçiyor. Her görüşmede biraz daha taviz veriyor, taahhütlerde bulunuyor ancak bu İran'ı tatmin etmiyor. Muhtemelen yaptırımlar daha da ağırlaştırılacak. Pek güçlü olmasa da, önümüzdeki aylarda krizi tırmandıracak güvenlik eksenli gelişmelerin olabileceği de bir ihtimal olarak görülüyor.
Ankara'nın nükleer krizde belirgin bir rol üslendiği artık bir gerçek. Bu kolaylaştırıcı rol, tarafları çatışma ortamından uzaklaştırıp uzlaşma zeminine çekme çabası. Bu yüzden ABD ile İran arasında hem bir iletişim hattı olmanın dışında ABD'ye; "Siz İran'ı tanımıyorsunuz. Bizim yüzyıllara dayanan geçmişimiz var. Tavırlarınız İran'ı rencide ediyor" diyor. Tahran'a ise, Batı'nın ne kadar ciddi olduğunu, İran'ın esnemesi gerektiğini söylüyor, bütün bölgeyi çatışma ortamına sürükleyecek adımlardan kaçınmasını telkin ediyor.
Aynı zamanda Suriye ile İsrail arasında da bir yumuşamayı sağlamaya, bölgenin sertleşen iklimini yumuşatmaya çalışıyor. Israrla da şunu vurguluyor: "Bu yaptıklarımız ABD'nin istekleri olarak algılanmasın. Tutumumuz öncelikle bölgenin, yakın çevremizin elbette Türkiye'nin bölgesel çıkarlarıyla örtüşüyor."
Bu yönüyle Türkiye, bölgesel düzeyde her gelişmenin ele alındığı bir odak, merkez haline geldi. Ehud Olmert'in istifasından sonra Suriye-İsrail görüşmelerinin ne olacağı şimdilik bilinemiyor. Suriye de,Türkiye gibi, Batı ile İran arasında mesaj trafiğinde rol üsleniyor. Şam yönetimi İran'la stratejik dayanışmasını tehlikeye atmaksızın, Türkiye paralelinde bir tutum belirlemiş gibi.
Bu arada, teorik düzeyde bu gelişmeler olurken başka gelişmeleri de not etmek lazım: Türkiye'nin Hamas'la İsrail arasında arabuluculuk yapacağı iddiası ortada. Yine Beşşar Esad'ın Güvenlik Danışmanı Tuğgeneral Muhammed Süleyman'ın Akdeniz kıyısındaki yazlığında denizden keskin nişancı atışıyla öldürülmesi bir başka not. Ancak Süleyman'ın başka bir özelliği daha var. İddialara göre, İsrail savaş uçaklarının Türk hava sahasını ihlal ederek Suriye'yi bombaladığı olayda vurulan yerin bir nükleer tesis olduğu söylenmişti. Süleyman'ın o tesisin sorumlusu olduğu öne sürülüyor. O zaman da İsrail olağan şüpheli olarak öne çıkıyor. Hem de Suriye-İsrail pazarlıklarının yapıldığı günlerde.
Irak'la yapılan ekonomik "entegrasyon" anlaşmasının diğer komşularla da yapılmasının düşünüldüğü, Körfez İşbirliği Konseyi ile serbest ticarete yönelik anlaşmaların tasarlandığı, Ortadoğu Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi bir anlamda "Ortadoğu AGİT"i kurulması için çaba harcandığı bir dönemde bu yoğunlun tek sebebi nükleer kriz olamaz.
Bodrum'daki Erdoğan-Esad görüşmesi ile İran Cumhurbaşkanı'nın ziyaretini bu açılardan da ele almak gerekiyor. İran krizi büyürken Türkiye herkesle iyi ilişkiler kurmakla, kendisini bir cepheyle sınırlamamakla, bölgedeki her soruna çözüm önermekle büyüyor.
Şunu soralım: Türkiye yeni bir eksen mi oluşturuyor "Türk Perspektifi" dedikleri, "Üçüncü Yol" dedikleri bu olmalı. Ancak iki yol var önümüzde; Büyük bölgesel çıkış ya da bölgesel savaş İkisi de bütün dünyayı derinden etkileyecek...