Hayatında bir gün bile devlet memurluğu yapmamış biri, nasıl olur da memurların bağlı olduğu Emekli Sandığı'ndan emekli olur?
Uzun yıllar Sosyal Sigortalar Kurumu'nun başında bulunmuş Kemal Kılıçdaroğlu, kampanyasını ilginç kılmak uğruna, Tayyip Erdoğan'ın işçi emeklisi değil memur emeklisi olduğunu iddia edince aklıma bu soru geldi. Cevabını bulmakta hiç zorlanmadığım bir soru bu: Milletvekilleri o sıfatı üzerlerinde iki yıl taşıyınca yeniden emeklilik hakkı kazanıyorlar ve işlemleri 'Emekli Sandığı' üzerinden yapılıyor. Yedi yıldır Meclis'te bulunan Tayyip Bey de o yöntemle yeniden emekli olmuştur...
İyi de, bu, "Tayyip Erdoğan memur emeklisi" iddiasına ve bu yüzden hele istifa çağrısına dayanak yapılabilir mi? O bu konuyu açınca, muhatabı da, kendisinin genel müdürlüğü döneminde SSK'nın 'kara delik' durumunu hatırlatıverdi.
Kim ne derse desin, kendisini birdenbire halkoylaması sınavıyla karşı karşıya bulan Kemal Kılıçdaroğlu'na sempati besliyorum. Bu sempatide, rahmetli Sezgin Burak'ın 1964'te başlayıp uzun yıllar Hürriyet'te sürdürdüğü 'Bizimkiler' karikatür dizisinin temel kahramanına benzemesinin de rolü var elbette; o dizi benim kendimi bulmaya başladığım döneme denk geldiği için aklımda yer etmiştir.
Sempatimin altında Türkiye'nin demokratikleşmesine katkı yapabileceği umudu da yatıyor; Kemal Bey bu yolda çaba gösterirse CHP kazançlı çıkar bu işten, kendisi de, ülkemiz de...
Benzer hisleri bir dönem Deniz Baykal için de beslemiştim. Hatta bir ara Türk medyasında o kadar 'solcu' varken, neredeyse tek 'Baykal-yanlısı' yazar konumundaydım; katıldığım programlarda değil yalnızca, özel sohbetlerde dahi CHP liderine toz kondurmazdım.
Deniz Bey'den "Seninle konuşurken kendimi olağanüstü rahat hissediyorum; biliyorum ki bir beklentin yok, söylediklerin samimi hislerini yansıtıyor" cümlesiyle 'aferin' almışlığım bile vardır.
Ne oldu sonunda? Deniz Bey CHP'nin başında daha fazla kalmasını zararlı görenler tarafından fotoğrafın dışına ışınlanıverdi. Oysa başlattığı yolda gitseydi, öyle çok uzak değil, bundan sonraki ilk seçimde, partisi iktidar kendisi de başbakan adayı olabilirdi.
Tayyip Erdoğan'a milletvekilliği ve başbakanlık yolunu açan siyasetçidir Deniz Baykal; kendisine yakışan, zamanı geldiğinde, "İstersen cumhurbaşkanı da olabilirsin" diyebilmesiydi.
Onu diyemedi. Üstelik Ak Parti ile MHP'nin üzerinde birleştiği, kendisinin de çok farklı düşünmediğinin ipuçlarını nicedir veregeldiği üniversitelerde kılık-kıyafeti yasak olmaktan çıkaran anayasa değişikliğinin iptalini sağladı. Görevini 'Ak Parti'nin her yaptığını yargı yoluyla tersine çevirmek' olarak tanımladığını düşündüren yanlış bir çizgi izledi.
Ve sonunda kaybetti Deniz Bey. Çok iyi bildiği siyasette varlığıyla yokluğu bir artık...
Acaba Kılıçdaroğlu da aynı âkıbete uğrar mı?
Yalnız ben böyle kuşkulu değilim, dün baktım Vatan'da Ruşen Çakır da benzer bir kuşku taşıyor. Okuyalım: "Kılıçdaroğlu esas enerjisini ve imkânlarını bir yıl içinde yapılacak genel seçimlere saklamak yerine kucağında bulduğu bu referandumu kendi liderliğinin sınanması için bir fırsat olarak görmüşe benziyor. Ben yanılıyor olabilirim ama bugüne kadar yürüttüğü kampanya, böyle bir fırsat varsa Kılıçdaroğlu tarafından tam olarak kullanılamadığını bana düşündürtüyor. (..) Bu referandum kampanyasını esas olarak 'Recep Bey' söylemi ekseninde yürüterek fazlasıyla tekrara düşüyor. Tekrarın ötesinde AKP'nin tuzağına düşmekte olduğu bile söylenebilir."
Galiba gözüme 'Bizimkiler' kahramanı görüntüsünü veren de bu...
Tayyip Erdoğan'ın Emekli Sandığı'ndan 'memur emeklisi' olduğunu meydanlardan ilân etmenin CHP'ye veya Kılıçdaroğlu'na ne yararı olabilir? Özellikle Tayyip Bey kendisine "Memur Kemal Bey" dediği için pişmanlık duyarken... 'Bizimkiler' karikatür bantlarında hergün karşımıza çıkan tip de bir yandan zeki ve muzır biri gibi görünürken bir yandan safça işler yapardı.
Niye kendisini 'Hüdaverdi' konumuna düşürür ki Kemal Bey?
Hele ikide bir 'havuzlu villada oturma' polemiğini sürdürmesi yok mu? Daha iyi yaşamak üzere şartlandırılmış bir toplum bizimki; başını sokacağı basit bir çatıyla başlar insanımızın ev serüveni, havuzlu villaya kadar varır. Her vatandaşın içinde bir gün o imkâna sahip olma dürtüsü yatar... Bunu nasıl olur da fark etmez?
CHP liderinin tasarruflarını değerlendirdiği kooperatif evlerinden birinde 'ortak havuz' varmış; tıpkı Başbakan ve aile fertlerinin yaşadığı sitedeki gibi... Şimdi ne olacak?