Ekonomi bu köşenin ana konusudur... Ekonomi vatandaşın da ana konusu ve ana derdidir; bütün anketler öyle diyor... Vatandaşın derdi başka, onun/vatandaşın dışındaki neredeyse herkesin derdi başka!.. Neden?..
Hep söylüyoruz; devletin nizamı, düzeni, sistemi bozuk da ondan... Bu durum, düzen/sistem düzelip 'ADALET' üzere dengeye oturuncaya kadar böyle devam edecek... Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce 'Bizim krizimiz' başlıklı bir yazı okudum. İlk tesbit şu: Gelişmiş ülkeler, küresel krizin etkilerini atamıyor. Toparlanma var ama oldukça kırılgan. O yüzden, ne AB ekonomilerine ne de ABD piyasasına güven var...
Tesbit bu ve gayet doğru. Yazar daha sonra "Bizim (ekonomik) krizimiz" dediği krizimizin detaylarına dalıyor, anlatacaklarını anlatıyor, en sonunda yazısını şu hüküm ve taleple bitiriyor: Darboğazı aşmanın yolu ise, anayasa değişikliği ve yargı reformundan geçiyor. Bu hususta sadece iktidara değil muhalefete de tarihi sorumluluk düşüyor.
Bu talep de doğru. Anayasa değişikliği ve yargı reformu olmadan, yani bozuk olan nizamı, düzeni, sistemi 'ADALET' üzere yeniden yapılandırmadan, 'EKONOMİ' başta olmak üzere ilmî, dinî, siyasî hiçbir ana sorunu köklü çözüme kavuşturamazsınız.
...
Fehmi Koru (Taha Kıvanç), bugünkü yazısının bir bölümünde, Cumhuriyet (evet, evet; rejimin yılmaz savunucusu şu bildiğiniz meşhur 'Cumhuriyet') gazetesi yazarlarından birinin 'Çıkış yolu' başlıklı yazısından bahsediyor. Yazının bir bölümü aynen şöyle: Her ülkenin, güçlü bir ordu, bilimsel çalışmalar yapan üniversiteler ve herkese eşit dağıtılan adalet üçlü sağlam temelleri üzerine oturması gerektiğine işaret ettikten sonra, (Cumhuriyet gazetesi yazarı) bizde durumun farklı olduğunu belirtiyor. Şu satırlarla: "Üniversiteleri suskun, adaleti bölünmüş ve güçlü ordusuna rağmen silahlı kuvvetlerinin üzerinden siyaset yapılmaya başlanmıştır. Bu çok, ama çok tehlikeli bir durumdur."
Yazının yazarını da merak etmişsinizdir: Abidin Aydoğdu!
Evet, spor meraklıları iyi bilir; bir dönemin meşhur spor spikeri Abidin Aydoğdu... Meğer Aydoğdu'nun derin ilişkiler içinde olduğu bilinirmiş... Son yıllarda üniversiteleri dolaşıp 'Söz konusu vatansa gerisi teferruattır' ana başlıklı konferanslar vermekteymiş...
Aydoğdu'nun yazısı "Ne oluyor?" sorusunun cevabıyla başlıyor: "Aslına bakarsanız bir şey olduğu yok. Demokratikleşmenin son sancılarını çekiyoruz. Daha önce de buna benzer sancılar çekmiş, ara rejimlerle geçici olarak sancılardan kurtulmuştuk. / 27 Mayıs'la başlayan, 12 Mart ve 12 Eylül'le devam eden askeri müdahalelere 28 Şubat, 27 Nisan eklenince Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahalelerdeki istiap hakkı doldu. Onlar da anladılar ki, bu müdahaleler sorunları çözmekten çok, radikal uçların kuvvetlenmesine neden oldular. Üniter devlet ve ulusal birlik darbelerle sağlanamıyor."
Cumhuriyet gazetesi de böyle diyorsa; artık herkes 'Bizim krizimiz'in ana sebebine tesbit ve teşhisi koymuş demektir. 'Çıkış yolu' başlıklı yazıdaki bu teşhisten sonra ne denir ki? Darısı, bizim 'çıkış yolu' olarak her zaman ve her vesileyle hatırlattığımız 'tek çare, çözüm ve tedavi'nin, yani 'Adil Düzen' ile 'Adil Ekonomik Düzen'in başına...
...
"Bizim krizimiz" muhtevalı bu yazıyı, bir gün öncesinde Çankaya'da, Ankara'da, başkentte "devlet"in üç zirve şahsiyetinin -Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı- üç saat görüştüklerini anlatan haber, yorum ve resimlerinin eşliğinde yazıyorum...
İşte bu, hepsi bu kadar; her hafta yapılması gereken budur!..
Devletin zirvesindeki bu üçlü sadece bu hafta değil, 'her hafta bir araya gelmeli' ve ülke meselelerini müzakere etmeliler... Her hafta görüştükçe, memleket meselelerini masaya yatırdıkça; elbet bir gün 'çıkış yolu' için 'tek çare' olan 'Adil Düzen'e de sıra gelir...
Bu yazı aynı zamanda "28 Şubat"lardan kurtulmak için de 'çıkış yolu' yazısıdır.