Bir Cuma günü ve biz gene Burkina Faso'da bir köydeyiz. Namazdan önce geçen haftaki yazıma konu olan mescidin gönüllü temizlikçisi dul bir hanımefendiyi tanımıştık. Namazımızı kıldık. Başka güzel şeyler de oldu. Elhamdülillah... Birazı bende kalsın. Belki başka bir zaman veya mekâna...
Namazdan Sonra İsa beni başka bir amca ile tanıştıracak. Biz köye bu amcanın hikâyesini kendi ağzından dinlemek için gittik aslında. Yani bu köyü tercih etmemizin sebebi o amca. Amca ayağından rahatsızmış. Sol ayağının bileğinde dış tarafında kocaman bir yara var. Garip bir yara. Kapanmıyormuş ve yürümesine de engel oluyor. Kalınca bir bezle sarmış. Açıp yarayı bize de gösterdi. Bazı hastanelere gitmiş. Birkaç gün hastanede yatmış. Ama onu rahatlatacak bir tedavi olmamış. Bir doktor arkadaştan yardımcı olmasını istedik. Şayet tedavi edilebilirse amcaya iyi olacak. Zira ayağı hariç, vücudu sağlam maşallah...
Ancak Muhammed amcayı özel kılan sebep sadece bu ayağındaki yara değildi. Beraber çalıştığımız yerli kardeş İsa, mescidin inşasına başlanınca bir süre bu köyde kalmış. O kaldığı dönemde evlere ziyaretler yapmak istiyor. Fakat evlerde kimse yok. Çünkü herkes tarlada çalışıyor. O da sokakların / tarlaların arasında selam verecek adam arıyor. Oturduğu yerde çalışan bir amca ile karşılaşıyor. Yani bu amcayla... Selam verip tarlasına giriyor. Ona yardım ediyor. Ertesi gün yine gidiyor. Tabii İsa onun yanında çalışırken elbette aralarında birçok konuşma da geçiyor. Doğal olarak adam merak edip soruyor; “yavrum sen neden benim yanıma gelip duruyorsun?” O da “Müslüman olduğunu, mescide geçici olarak imam geldiği, bir süre köyde kalacağını, İslam’ın kardeşlik ve dayanışma dini olduğunu, yardımlaşma olduğunu, çevredeki insanlara yardım edeceğini ve onlarla tanışacağını anlatıyor.” Adam da hayret ediyor.
Zira bu adam uzun yıllar puta tapmıştır. Sonra da köye gelen ve evinin yakınına kiliseyi inşa eden papaz da onu Hristiyanlığa çağırmıştır. Yaşamlar açısından çok ciddi bir fark göremese de Hristiyan dinine girmiştir. Ayağındaki yaraya bir derman bulabilme ümidiyle son zamanlarda daha sık gider olmuştur.
Bu yaşlı adam üçüncü gün Akşama yakın bir zamanda mescide geliyor. İsa’ya sesleniyor; “bana su getir de abdest alayım sizin gibi...” İsa suyu veriyor. Ama bizce doğru olan bir abdesti de alamadan kendine göre abdest alıyor. Sonra da mescide giriyor. Cemaatin içinde ayağa kalkıyor ve ağlayarak konuşmaya başlıyor. “Ben buraya Müslüman olmak için geldim. Bugüne kadar Hristiyan’dım. Ayağımda yara var beni tanıyorsunuz. Hastalığımı da biliyorsunuz. Evimin hemen yanında Kilise var. O kilisenin papazı bana kiliseye her gün gel de senin için dua edelim diyordu. Gidiyorum dua ediyordu. Bir değişiklik olmadı. Ama asıl önemli olan ayağımda değişikliğin olmaması değildi. Ben kiliseye gittim. Hep ben onun yanına gittim. Ve kilisede hep onunla görüştüm. Başka kimseyle görüşmedim. Benim gibi Hristiyan olanlar bile beni görmediler ve benimle ilgilenmediler. Bir gün hiç tanımadığım bir genç bizim köyümüze bu mescide gelmiş. Beni tarlamda ziyaret etti. Bana yardım etti. Bunu da inandığı Allah için yapıyormuş. Mademki sizin dininiz bunu emrediyor, ben de sizdenim. Bunu yüksek sesle söylüyorum. Kilisenin papazı da bunu duyması lazım... Onun için yüksek sesle hem burada hem de dışarıda söyleyeceğim” diyor ve o gün Müslüman oluyor.
Adamın oğlu Fildişi Sahili'nde yaşıyormuş. Bu da orada Müslüman olmuş. Oğlu da yanındaydı. Cuma günleri buraya cuma namazı için getiriyormuş. Zira kendisi yürüyemeyecek kadar sıkıntılı. Normal şartlarda vücut sağlam olsa da ayaktaki yara onu bağlıyor.
Allah için ne yapacağınızı bilmemişseniz, kalkın ve ziyarete gidin. Kimi mi? Fark etmez... Sağlam, hasta veya ölü...