Bu yazım dindar ve uyanık geçinen Müslümanlaradır...
Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun...
1950'de CHP oligarşisi tepetaklak oldu, yüzde yüz olmasa bile ülkeye az buçuk demokrasi geldi. Biz Müslümanların eline zaman zaman çok büyük hürriyetler, fırsatlar, imkânlar geçti.
Şimdi 2010'dayız, aradan 60 sene geçmiş. Manzaraya bakalım:
Ülkeye, halka, devlete büyük zarar veren bozuk düzen ve çarpık sistem hâlâ yerinde duruyor.
Müslüman halk bozulmuş.
Bundan yüz sene önce halkın yüzde 90'ı namaz kılıyormuş, şimdi bu nispet yüzde 10 olmuş.
Kur'ân "Onlar namazı terk ettiler, şehvetlerine uydular..." buyuruyor.
Bozuk ve çarpık düzen ve sistemi değiştirip; yerine hak, âdil, doğru, iyi, güzel bir düzen getireceğimiz yerde, çoğumuz bu kötü düzenin nimetlerine ve rantlarına yönelmiş vaziyetteyiz.
Müslümanların ilk vazifesi Ümmetin başına ehliyetli, liyakatli, dirayetli bir İmam veya Emîr seçmek değil midir? Bizim gündemimizde böyle bir madde var mıdır?
Peygamberimize (Salat ve selâm olsun O'na) sormuşlar, "Din nedir?.." Nasihattir buyurmuş.
Tekrar aynı soruyu sormuşlar, yine "Nasihattir" demiş.
Üçüncü kere sormuşlar, yine nasihattir buyurmuş.
Soruyorum: Türkiye'nin Müslüman halkına gereği gibi, etkili bir şekilde nasihat ediliyor mu?
Ümmet şaşırmış kalmış.
Ümmet diyorum... Bugünkü Müslüman toplumuna ümmet denilebilir mi? Bir tek İslâm ümmeti olur. Biz bir yığın büyük veya küçük cemaate ayrılmışız, sürüleşmişiz.
Ümmet şuuru ve birliği kalmamış.
Kendi başsız halimize bakmıyoruz da, İstanbul Fener'deki Rum Ortodoks Patriğinin ökümenliğini tartışıyoruz.
Din hizmetleri ile din sömürüsü birbirine karışmış.
Müslümanların genel bir kurtuluş, ıslah, mânevî ve maddî kalkınma planı yok.
Her yıl din adına yekûn olarak milyarlarca dolarlık hizmet ve faaliyet parası toplanıyor. Bu paraların büyük kısmı plansız ve programsız harcanıyor.
Zenci çoğunluk GüneyAfrika'daki ırkçı beyaz apartheid rejimini değiştirmeye muvaffak oldu ama biz Türkiye zencileri hâlâ bin çeşit görünür görünmez esaret altında sürünüyoruz.
Müslümanları ayakta tutacak, yüceltecek, güçlendirecek, izzet sahibi yapacak müesseseler vardır.
Bunların birincisi ulemâ, fukaha, hademe-i hayrat (din görevlileri), din dersi hocaları yetiştiren İslâm okulları veya medreselerdir.
İkincisi: İnsanları terbiye eden, olgunlaştıran; iyi, ahlâklı, karakterli, mürüvvetli, güzel Müslüman yapan tarikatlardır.
Üçüncüsü: Genç nesilleri iyi yetiştiren okullar ve bilhassa liselerdir.
Biz bu üç konuda ne yaptık, ne yapıyoruz?
Kapatılan medreseler ayarında hoca yetiştirecek din okullarımız var mı?
Tarikat faaliyetimiz var mı?
Sultan Abdülhamid zamanındaki Galatasaray lisesi ayarında okullarımız var mı? (Sultan Abdülhamid zamanında Galatasaray'da günlük namazları okulun camisinde, imamın arkasında cemaatle kılmak mecburî idi. Ülkenin en güçlü din hocaları orada din dersi okuturdu. Diğer derslerin hocaları içinde de ulemâdan ve meşâyihten kimseler olurdu. Meselâ Mevlevî şeyhi Orhan Selahaddin efendi orada Fransızca öğretmenliği yapardı.)
İslâm medeniyet, şehir, yüksek kültür, ilim, irfan, sanat dinidir.
İslâm kırsal kesim, varoş, gecekondu, bedevîlik dini değildir.
Biz Müslümanlar son 60 yıl içinde ilim, irfan, kültür, sanat, medeniyet sahasında neler yaptık, ne kadar yol aldık?
Edebiyat, Sanat,Kültür, Tarih Akademisi kurduk mu? Böyle bir kurumumuzla şimdiye kadar planlı ve programlı şekilde binlerce ciddî eser yayınlayabildik mi?
Millî Mücadele Araştırmaları Enstitüsü kurup yakın tarihimizi aydınlatabildik mi?
Mimarlık ve şehircilik sahasında öne geçebildik mi?
Zengin, yazılı edebî Türkçemizi dil kırımcıların şerlerinden koruyabildik mi?
Yahova Şahitleri gibi 100 küsur lisanda kitaplar, dergiler, broşürler çıkartarak dinimizi insanlığa tebliğ edebildik mi?
İş, ticaret, sanayi, hizmet faaliyetlerini tanzim eden, islâmî disiplin altına sokan yurt çapında bir Fütüvvet Teşkilatı (Loncalar, ahîlik...) kurabildik mi?
Almanya'daki gibi Meslekî-Çıraklık eğitimi sistemimiz var mı?
Zekâtlarımızı yerli yerinde, hak sahiplerine vererek sosyal adaleti sağladık mı?
Altmış milyonluk İtalya'da La Famiglia Christiana (haftalık)aktüalite, haber yorum dergisi bir milyon tiraja sahip; bizim Türkiye'de böyle yüksek tirajı olan haftalık islâmî bir dergimiz niçin yok?
Müslümanların maşaallah bol miktarda hocaları, hocaefendileri, üstadları, baronları var ama Halifeleri yok, Emirülmü'minleri yok, İmam-ı Kebirleri yok.
Peygamber "Zamanındaki Emîre biat etmeden ölen kimse sanki cahiliye ölümü ile ölmüş olur" buyurmuş.Bizim bundan haberimiz yok mu?
Memleketin, halkın, devletin başına yük olan kötü düzeni, çarpık sistemi değiştirmek için çalışacağımıza, bu düzen ve sistem ile barıştık ve onun haram, necis, kirli, kara, ribalı rantlarının peşine düştük.
Müslümana her şeyin iyisi layıktır diye şeytanî bir ilkeyi benimsedik. İçimizden bazıları, devşirdikleri haram ganimetlerle, kirli rantlarla Nemrut ve Firavun hayatı sürmeye başladı.
Hindistan İngiliz sömürgesi iken bazı racalar, mihraceler, prensler, nüvvab, sahibler de altın kölelik zincirleriyle lüks ve sefih bir hayat sürüyordu.
Evet Müslümanların önemli bir kısmı şehvetlerine uydu.
Evlerimize ekranından necaset, fuhuş, zina, işret, fısk, fücur, nifak akan şeytanî cihazlar koyduk.
Şu sahte sofuya bakınız. Akşam namazını eda ediyor, ondan sonra altı rekat evvabîn namazı daha kılıyor, sonra cihazın karşısına geçiyor ve İslâm dininin yasak ve haram kılmış olduğu ne kadar fenalık, günah, isyan, pislik varsa seyretmeye başlıyor.
İçimizden bazıları din ve hayır hizmetlerini bir hobi haline getirdiler.
Birtakım beyinsizler futbol holiganları gibi tarikat, cemaat, hizip, fırka, grup militanlığı ve fanatikliği yaptı.
Benim şeyhim daha büyük... Benim şeyhin senin şeyhini döver...
Bazı cemaatler işi o kadar azıttılar ki, hak dinlerin sayısını birden üçe çıkarttılar.
İslâm'a hizmet eden mezhepleri, fıkhı yıkmaya çalışan ilâhiyatçılar türedi.
Dünyada ne kadar bid'at varsa Türkiye'de şube açtı, taraftar buldu.
Müslümanlardan para toplayıp birtakım yeşil holdingler kurdular. Böyle altmış holding kurulduysa ellisi battı, iflâs etti, paralar uçtu gitti.
Zekât toplamayı, kurban kesmeyi bile yüzlerine gözlerine bulaştıran Müslümanlar çıktı.
Nefs-i emmâre (benlik) azgınlıkları...
İç çatışmalar...
Müslümanları dışlayıp kâfirleri dost ve velî edinmeler.
Petrodolarları alıp milyonlarca Tasavvuf ve Tarikat Müslümanını müşrik ve kâfir ilan etmeler.
Birtakım din büyüklerini putlaştırmalar, rab haline getirmeler.
Umre ibadetini turistik seyahate dönüştürmeler.
Öyle ya:
Ümmet şuuru yok.
Emîr, İmam, Halife yok.
Emr-i mâruf nehy-i münker yok.
Nasihat yok.
Doğru dürüst plan ve program yok.
Eğitim sistemi yok.
Fütüvvet teşkilâtı yok.
Medrese yok.
Tekke yok.
İsteyen istediğini yapar.
(Devamı ve sonu yarına)