Saat on bire gelmemişti ki kendini pastanenin girişinde buldu. Girişteki kasiyer “hoş geldiniz” der demez Niyazi sordu;
“Selami yok mu genç adam?”
“Yok, daha gelmedi, un almaya gittiler, birazdan gelir, ben yardımcı olayım?”
Niyazi bekleyeceğini söyleyerek ilerledi.
Sekiz masanın, bir kaçı doluydu. Köşeler sevgililer tarafından doldurulmuş, tek başına oturanlarda kahvaltı yapmaya gelen bir iki kişiydi.
Selami’yi gelir gelmez göreceği ön masaya yerleşirken yanına yaklaşan delikanlıya baktı. Sipariş almak için gelmişti;
“Hoş geldiniz, ne alırsınız abi?”
İçinden la havle diyerek söylenmeye başladı;
“Dur hele koçum sende. Yeni girdik yahu. Bir soluklanalım, hemen damlıyorsunuz.”
“Peki abi nasıl istersen…”
Genç elindeki kalemi ve sipariş defterini önlüğünün ön cebine koyup kasaya ilerlerken Niyazi de arkasına dönerek köşelere oturanlara bakıyordu.
Burada buluşuyorlardı belki de. Karısı ve Selami… Onlarda köşe masalarda oturup muhabbet ediyorlar mıydı acaba? Selami çapkındı biliyordu ya. Gerçi onun elinin altında kaç tane vardı kim bilir? Evli bir kadınla ilgilenecek kadar boş değildi ya bu adam.
Pastanenin önünde duran üzerinde “Şekerim pasta& patisseria” yazılı minibüsten önce aceleyle şoför, diğer kapıdan da kulağında telefonla Selami inmişti.
Niyazi’nin gözleri parladı. Aslında korkuyordu da. Bu muydu yoksa karısının sevgilisi? Selami konuşurken ağzı kulaklarına varıyordu. İçeri girer girmez de kasiyere başını sallayıp telefondakine de “tamam tatlım, görüşürüz, ara beni ha” diyerek kapattı.
Niyazi’nin şüpheleri iyice artmıştı. Yoksa Selami, karısına mı tatlım diyordu. Eğer öyleyse mahvedecekti Songül’ü. Kendinden yaşça küçük olan bu adamı tercih edip kendini de eşini de yuvasını da hiçe sayacak neyi vardı ki bu adamın?
Kumral, daha sivilcileri hala çıkan yirmi sekizlerinde, orta boylu sıradan bir adamdı işte. Yakışıklı bile sayılmazdı. Jöleyle dikleştirdiği saçlarıyla da kirpi gibi görünüyordu üstelik.
Kasiyer kendisini beklediğini söyleyerek eliyle masayı göstermişti.
“vay, abim… Hayırdır, gökte ararken yerde bulduk Yahu seni…”
Niyazi de ayağa kalkmış, kendisine gülümseyerek yaklaşan Selami’ye el uzatıp kafa tokuşturmuştu.
“Hadi canım, ne işin olur senin benimle.”
Niyazi gülümsüyordu. Bu adam suçlu olsa kendisini gördüğüne bu kadar sevinir miydi? Yoksa numara mı yapıyordu?
“Otur hele, otur… Var mı vaktin?”
Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz.
“Var var,” dedi Niyazi.
“Oğlum iki çay kap gel bize, şu yeni baklavalardan da getir ağabeyime…”
Selami çok içten davranıyordu. Aceleci tavırlarıyla her şeye yetişebilecek gücü vardı, öyle görünüyordu.
“Abi ya, senin çevren geniştir, pastanemin reklâmını vereyim diyorum, işler eskisi gibi değil, ne olduysa birden müşteri azaldı, anlayamadım nedense…”
Niyazi bilmem anlamında dudak bükerken aklından da acaba olabilir mi sorusu geçiyordu.
İnsanlar belki de yaptığı pis işleri duymuş buradan elini eteğini çekmişlerdi. Neden olmasın? Büyük ihtimalle durum böyleydi.
“Ha abim, yap bi güzellik, sen resmi işyerindesin ya, bu işlerden anlarsın, radyoyla olmadı, denedim. En iyisi broşür ya da dergi falan. Anlarsın işte. Parası mühim değil. Kaz gelecek yerden…”
Selami anlattıkça anlatıyordu. Onu susturup başka konulara geçmek için söz vermekten başka çaresi yoktu Niyazi’nin.
“Tamam, hallederiz ya. Var arkadaşlar, konuşurum.”
“Yaşa be abi, valla çok minnettar kalırım sana.”
Çaylar tazelendiğinde Niyazi de konuya girmeye çalışıyordu;
“senin iş kebap ya, hiç sıkılmazsın ha… Gelen giden, kızlar falan… Ha, ne dersin?”
Selami pis pis gülümsüyordu.
“ Arada oluyor tabi ama uzun sürmüyor. Ya kız bela çıkıyor, çıkarcı falan. Ya da ben!”
“Doğru mu?”
“Olmaz mı abi… Evli kadınlar bile var, iki kilo pasta için yılışıp duranı mı ararsın, çay içme bahanesiyle oturup kaş göz oynatanı mı?”
“Vay be! Durum o kadar vahim ha? Eskiden sadece erkekler yapardı.”
“Yok abim, şimdi kadınlar da fena ha! Elini versen kolun gidiyor, bu mahallede bile var, kocaları yazık çalışsın dursun!”
Niyazi susmuştu, yüzünde sahteden bir şaşkınlık ifadesi belirdi. Yoksa bu adam çaktırmadan kendine laf mı vuruyordu? Yoksa asılanlardan biri de kendi karısı mıydı?
Çalan telefon sesiyle irkildi. Selami önce telefonuna baktı, sonra müsaade isteyerek dükkânın dışına doğru yürüdü. Belli ki gizli bir görüşme yapacaktı.
Niyazi iyice şüphelenmişti, acaba aradığı bu muydu? En iyisi kalkmaktı, kararını eve kadar yürürken verecekti. Üçünden biriydi ama hangisiydi?
DEVAMI VAR...