Gerçekten merak ettiğim bir konu var: İktidar partisinin öndegelenleri, değişik açılımlarla ülke demokrasisinin sınırlarını genişletirken, yeni ortamdan gençlerin de yararlanmak isteyeceklerini düşünmemiş olabilirler mi?
Kendilerinin de bir zamanlar 'genç' olduklarını, ülkeyi dönüştürmek veya politikalarını etkilemek için gösteriler düzenlediklerini unutarak...
Aralarında yaş farkı bulunsa da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan aynı nesilden iki siyaset adamı. Geçmişte bir gençlik örgütünde faaliyet gösterdikleri de biliniyor; 12 Mart (1971) askeri darbesinin hemen öncesi ve sonrasında... O süre içerisinde kimbilir kaç eylemde, kaç gösteride kendileri de yer almışlardır.
Milli Türk Talebe Birliği'nin (MTTB) kendilerinin de adları geçen o döneme ait yıllıkları, sayısız panel, açık hava toplantısı, miting ve gösteri faaliyetleriyle dolu...
İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de o günleri iyi hatırlayacaklardır.
Hatırlamamaları imkânsız; aynı nesilden biri olarak ben çok iyi hatırlıyorum çünkü.
Bugünün gençliği bizlerden daha şanslı. Üniversite sayısı 100'ün üstüne çıktı. Gençler bilgiye daha kolay ulaşabiliyor, görüşlerini birbirleriyle ve uzak coğrafyadaki akranlarıyla daha geniş biçimde paylaşabiliyorlar. Ülkenin zenginleşmesinden ve artan bireysel imkânlardan yararlanarak yabancı dilleri daha iyi öğrenebiliyor, daha erken yaşta dünyayla tanışıyorlar.
Ülkeyi son sekiz yıldır yöneten siyasi kadro bu durumdan kendisine onur payı çıkarmalı. Hem daha parlak gençler yetişmesine vesile oldukları, hem de demokrasinin kanallarını genişletme yönünde kararlı adımlar attıkları için...
Daha iyi yetişen, dünyayı daha yakından takip eden, bilgilere daha kolay ulaşan gençlerin, sadece kendi geleceklerini düşünmesi, bütünüyle 'kariyer' planlamasıyla ilgilenmesi, ülkenin geleceği ve siyasi tercihleri konusunda sessiz kalması düşünülebilir mi? Düşünen genç örgütlenecek ve hareketlenecek de...
Yanlış mı düşünüyor bazıları, bırakın yanlış düşünsünler... Yanlış da olsa düşünsünler... Bir zamanlar, 'yanlış düşündüğü' sanılanlar, Gül-Erdoğan-Atalay-Çelik çizgisinde hareketli gençlerdi. Tek-sesli bir toplum özlemi duyanlar, onların seslerini bastırmaya, boğmaya, başkalarına duyurmamaya çalışıyorlardı.
Çok-sesliliktir demokrasilerde esas olan; her görüşün serbestçe ifade edilebilmesi, bunun için örgütlenilebilmesi ve görüşler istikametinde gösteriler yapılabilmesidir. Ya aşırılar? Aşırılar da çıkacaktır elbette, eylemleriyle diğer sesleri bastırmaya çalışanlar da, kendilerine özgürlük isterken başkalarının özgürlüklerini kullanmasına engel olmayı reva görenler de...
Yasalar ve yasayı uygulamakla görevli olanlar öyle durumlar için var zaten...
Gençlerden yasalara uygun davranış bekleyenlerin en başta kendilerinin yasalara uygun davranmalarını sağlamak ise siyaset adamlarının görevidir. Bir zamanlar kendileri de 'genç' ve hareketli olmuş bir kadronun bugün iş başında bulunması, bu sebeple önemli. Demokratik bir ülkede, genişleyen demokratik hak ve özgürlükleri en geniş biçimde kullanmak isteyenlerin aşırılıklarını engellemekle görevli olanlara, demokratik bir ülkenin kolluk güçleri olduğunu hatırlatacak olanlar onlardır çünkü...
Bırakınız, en aşırı görüşler bile özgürce ifade edilsin. Bırakınız, en anlamsız görüşler etrafında bile insanlar örgütlenebilsin. Bırakınız, en saçma amaçlı gösteriler bile yapılabilsin. Görüşlerin ifadesine, örgütlenmeye ve gösterilere izin verilen ülkeler gelişir, zenginleşir; görüşlerin bastırıldığı, örgütlenilemeyen ve gösteri düzenlenemeyen sistemler ise iflâs etti.