Arapça'da da "Dost başa düşman ayağa bakar" diye özlü bir söz varsa ayıp ettik; ayıp ettik, çünkü Katar Emiri Şeyh Hamad bin Khalifa al-Thani'nin ülkemize yaptığı 'çalışma ziyareti' üzerine yazılan haberlerde ön plana çıkan konuğun terlikleriydi. Gazetenin biri "Cumhurbaşkanı Gül mokasen giymişti, konuğu ise terlik" diyordu sözgelimi...
Fotoğrafa ben de baktım: Şeyh Al-Thani terlik giymişti giymesine de Cumhurbaşkanı Gül'ün bağcıklı ayakkabısına 'mokasen' demek için o sözcüğün tanımını değiştirmek gerekir...
Terliği hafife almayın; Katar Şeyhi gibilerin ayaklarına giydikleri terlikleri dünyanın en ünlü ayakkabı firmaları üretiyor; Arap ileri gelenlerine terlik üretmek bayağı bir sektör şu sıralarda...
Katar Şeyhi ilginç bir insan. 1995 Haziran ayında babasını bir 'saray darbesi' ile devirerek işbaşına geldiğinde herkes tıfıl yöneticinin ne yapabileceğini merak etmişti. Sonradan görülen şu: Kendini iyi yetiştirmiş biri Al-Thani; tahta çıktığı günden buyana bir Ortadoğu Şeyhliği olan ülkesini dünyanın önemli merkezlerinden birine dönüştürmeyi başardı. Katar sandıktan çıkmamış bir lider tarafından 'demokrasiye yakın' bir anlayışla yönetilen bir Körfez ülkesi bugün...
Irak'ı işgale giden, Afganistan'ı hizaya getirmeye çabalayan Amerikan ordusu, 1 Mart tezkeresinin reddi yüzünden Türkiye'yi kullanamayınca, Katar'a ağırlık vermeye mecbur kaldı; ülkesinin 'Amerikan üssü' görüntüsünü unutturmak için, Şeyh Al-Thani, tedbirini El-Cezire ile önceden almıştı.
Afganistan ve Irak işgaline ve Amerika'nın Ortadoğu planlarına en etkili muhalefeti yürüten 'El-Cezire' televizyonu Katar topraklarından yayın yapıyor ve Şeyh Al-Thani'nin cebinden destekleniyor. İşgal gücü olarak Afganistan ve Irak'a yerleşen Amerikalıların ilk yaptığı iş, önce el-Cezire'nin Kabil'deki stüdyolarını bombalayarak işgöremez hale getirmek, sonra da Bağdat'taki temsilciliğini kapatmak olmuştu...
Ortadoğu şeyhliklerinde pek rastlanmayan bir başka yeniliği de, ailesinin kadın unsurlarını devreye sokmakla başlattı Hamad al-Thani... Eşi Şeyha Mozah Bint Nasser al-Missned dünyaya açılma hamlelerinin hepsinin ön safında yer alıyor; şimdilerde de kızı Şeyha Hind bint Hamad al-Thani öne çıkmaya başladı.
Bir yıldan kısa bir süre önce (Ekim 2008) uğradığım başkent Doha'da, Şeyh ve ailesiyle bir akşam yemeğinde buluşmuştum. İçinde yer aldığım gazeteci heyetinden herkesle kendi diliyle konuşmuştu genç kız: Arap'la Arapça, Amerikalı'yla İngilizce, Fransız'la Fransızca... Dönüp yanımdaki İspanyol meslektaşa fevkalade düzgün bir İspanyolca'yla hitap edip konuşmayı da sürdürünce, "Acaba benimle de Türkçe konuşur mu?" beklentisi içerisine girdiğimi hatırlıyorum...
İtalyan olsaymışım, konuşurmuş... Türkçe değil, ama İtalyanca da biliyormuş çünkü...
O görüşme sırasında değişik uluslararası ortamlarda tanışıp kanının kaynadığı devlet adamları sayesinde Türkiye'ye özel hislerle dolu olduğunu aktarmıştı Katar Emiri ile eşi...
Sohbetin sürdüğü masada zihnim 2001 yılı sonlarında (25 Aralık) Çankaya Köşkü'nde ağırlanan Katar Emiri onuruna verilen resmi yemekteki tabloya uçuverdi. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in davetlisiydi Emir, birkaç masa öteden bakana bile, Çankaya'da kendini fazla yalnız hissettiğini belli ediyordu.
Ana masada Başbakan Bülent Ecevit ve eşiyle Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz oturuyordu. Ana muhalefeti temsilen bulunması beklenen DYP lideri Tansu Çiller gelmemeyi tercih etmişti. Aynı masada Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu da vardı. RP lideri Recai Kutan ile yeni kurulmuş Ak Parti'nin lideri Tayyip Erdoğan bir başka masaya oturtulmuştu.
Org. Kıvrıkoğlu "Irak'ın işgaline karşıyız" açıklamasını o gece yapmış, Batı basınında çokça kullanılacak "Müslüman bir ülke olan Türkiye, Afganistan'da istikrarı Amerika ve müttefiklerinden daha iyi sağlar" cümlesini de orada bizlere sarf etmişti.
Emir'in masasında oturanların esamisi okunmuyor bugün; bir başka masaya oturtulan Tayyip Erdoğan başbakan ve Cumhurbaşkanı Gül'ü ziyaretinden sonra, Emir, onunla da görüşmek için Bodrum'a gitti...
Tabii bu yaz gününde püfür püfür serinlik veren beyaz entarisini üstünden ve rahat terliklerini ayağından çıkartmadan...
Bir yıl önce Katar'da bulunmamın sebebi, Emir'in eşinin himayesinde başlatılan 'Doha Center for Press Freedom' adlı girişimdi. Heyecan verici bir girişimdi, ama uzun soluklu olamayacağı daha ilk toplantısından belliydi. Başına getirilen Fransız gazeteci Robert Menard fazlaca bürokratik bir tipti. Geçenlerde ondan aldığım bir mektuptan ekibiyle birlikte projeden çekildiğini öğrendim...