Tezgâh Washington’da kurulmuş, bütün haber kanalları ABD Kongresi’nden canlı yayında. Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde Ermeni Soykırımı karar tasarısı oylanıyor.
Evet mi hayır mı?..
Aman Allah’ım, bir heyecan bir heyecan.
Hayır oyları önde!
Yüzler gülüyor, neredeyse alkış kıyamet kopacak, öylesine bir hava.
Sanki futbol maçı...
Sonra yüzler asılmaya başlıyor, çünkü evet oyları tırmanışa geçti. Komite Başkanı’na tepki büyüyor, oylamayı neden hâlâ kapatmıyor diye...
Ve bir son dakika golü!
Tam bir şaşkınlık.
Tek farklı bir yenilgi...
Maç bitti, öyle mi?
Ankara şiddetle kınıyor.
Büyükelçimiz çağrılıyor.
Bu arada Kongre’de oylamayı izleyen milletvekillerimize gözüm ilişiyor. Hepsinin yakalarında hayır-no yazan etiketler, suratlarından düşen bin parça...
Manşetler hazır:
Türkiye’yi yakan adam!
ABD ile 1 oy krizi!
Yetti artık bu kahpelik!
One minute intikamı!
Obama’ya rağmen!
Hiçbiri heyecan verici değil. Uzun yıllardır öylesine cılkı çıkmış, yılan hikâyesine klişeler ki.
Başkan Obama’nın baskısı sonuç verse de, tek oyla hayırlar kazansaydı, galibiyet mi olacaktı bu?.
Usanç verici bir filmi yıllardır seyredip duruyoruz. Hâlâ sıkılmadık mı, bıkmadık mı?
Zekâmızla da alay edildiğinin farkına ne zaman varacağız? Bir ara kulağıma çalınıyor, evet oyları için çalışan Komite Başkanı’nın şu sözleri:
“Tam 27 yıldır Temsilciler Meclisi’ndeyim. Beyaz Saray her yıl soykırım tasarısı için doğru zaman değil der. Uygun zaman ne zaman gelecek, ne zaman?..”
Burada ince bir alay var.
Farkında mısınız?..
Amerikan başkanlarına, Amerikan yönetimlerine, “Soykırım mı, değil mi 1915?” diye sorsanız, yanıt soykırım diye çıkar.
Bunu Ankara da biliyor.
Bugün Başkan Obama da farklı düşünmüyor, Dışişleri Bakanı Clinton da... Amerika’daki eyalet meclislerinin çoğunluğundan soykırım kararı çoktan geçmiştir. Dış İlişkiler Komitesi’nde önceki gün hayır oyu veren 22 üyeye gidin sorun, kaçı size “Soykırım değildir” diyecek?..
Bu oyunun artık bitmesi lazım.
Yazımı dün sabah yazarken, bir kulağım Dışişleri Bakanı Davutoğlu’ndaydı. Basın toplantısında şaşırtıcı bir şeyler de söylemiyor. Söylediklerinde doğrusu yeni bir şey yok.
Bu gibi durumlarda hep olduğu gibi, Amerika’ya aba altından sopa gösteriyor. Ermenistan’la ilgili protokoller konusunda, “Baskı altında karar almayız” diyor. “Bu bizim için milli bir meseledir” diye devam ediyor.
Davutoğlu bu arada ekliyor:
“Üçüncü tarafların müdahalesi, Türkiye- Ermenistan normalleşmesine engel çıkarıyor.”
Bunda gerçek payı elbette var.
Ben de katılıyorum.
Amerikan Kongresi’nden geçecek bir soykırım kararının normalleşmeyi olumsuz etkileyeceği kesin, ben de buna inanıyorum öteden beri.
Türkiye-Ermenistan normalleşmesine, iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasına, Türklerle Ermenilerin yakınlaşmasına açılabilecek kapı, böyle bir Kongre kararıyla daha beter kapanır.
Böyle bir olumsuzluktan Amerika da, Ermenistan da, Türkiye de, Kafkaslar’da istikrar ve barış da kötü etkilenir.
Evet, bu iki noktadaki olumsuzlukları Ankara-Washington-Erivan üçgenindeki bütün siyasetçilerin iyi düşünmesi gerekiyor.
Öncelik, Türkiye’yle Ermenistan’ın diplomatik ilişki kurup sınır kapısını açmalarında yatıyor.
Çünkü bir kriz halinde herkesin ödeyeceği bir fatura olacak.
Mustafa Balbay için...
Mustafa Balbay’la yıllar yılı birlikte çalıştık Cumhuriyet gazetesinde. Hikmet Çetinkaya yönetimindeki İzmir bürosunda ciddi, çalışkan, haber heyecanı olan bir muhabirdi. Ben Genel Yayın Yönetmenliği’nden ayrıldıktan sonra Ankara temsilcisi oldu.
Balbay şimdi bir yıldır hapiste, Ergenekon sanığı olarak.
Özden Örnek, İbrahim Fırtına paşalar dışardayken, Balbay’ın 365 gündür içeride tutulması hiç kuşkusuz bir adaletsizlik.
Televizyonlarda yaptığım açıklamalarda bir çok kez belirttiğim gibi, bunun bir haksızlık olduğuna ben de katılıyorum.
Öte yandan, Mustafa Balbay’ın Ankara gazeteciliği döneminde vermiş olduğu bazı görüntülerin de gazetecilik mesleğiyle bağdaşmadığı kanısındayım.
Bunu da yazılarımda belirtmiştim.
Yine bu köşede işaret ettiğim bir nokta vardı.
Ben de yıllar önce meslek çizgimde Balbay’ınkine benzer kırıklıkları, ‘Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım’ isimli kitabımda itiraf ettiğim sapmaları yaşamıştım.
Mustafa Balbay’ın da özgürlüğüne, ailesine kavuşmasını,-geçmişten de dersler çıkararak- mesleğine yeniden dönmesini diliyorum.