BİR OZAN BİR SÖYLEŞİ; ZEKİ TUNÇ

Fatma Ç. KABADAYI

"ŞİİR KADIN GİBİ OLMALIDIR... Kadın, aşk demektir, aşk şaire ilham verir, kadın olmazsa şiir olmaz..." Ozan Zeki TUNÇ

  

Yüreğimde közsün bacamda duman,

Yandırıp ateşte kül etme beni

Halimi sararsan bilesin yaman,

Diyarlara salıp el etme beni…

Bir dertli divane aşığınım ben,

Aşında tuzunum kaşığınım ben,

Kapında kölenim uşağınım ben,

Gidip de gelinmez yol etme beni…

Sazını eline alınca karşısındakileri büyüleyen bir sanatsever Ozan Zeki Tunç ile söyleşelim onu daha yakından tanıyalım istedik. Bu güzel söyleşimizi de sizlerle paylaşalım, gönüllere birkaç damla gül serpelim istedik.

 

“Hoş geldiniz Sayın Zeki Tunç… Nasılsınız?”

“Çok çok teşekkür ediyor saygılarımı sevgilerimi sunuyorum, siz nasılsınız?”

 “Biz de iyiyiz sağ olun. Sizi daha çok sazınızla, müziğinizle tanıyanlar olabilir ama ben sizin şiir yönünüzden başlamak istiyorum. Böyle güzel mısralara kalem olmağa ne zaman başladınız?”

 “İlkokul üçüncü dördüncü sınıfta başladım efendim. 1977’de ağabeyimi kaybetmiştim. Onun ölümünden etkilenerek çok sayıda şiir yazmıştım. Yazdığım şiirler daha çok ağıt tarzıydı. Yakınlarıma da okumuştum, çok etkilenmişlerdi. Yazmaya başladıktan sonra da hep devam ettim. Yani küçüklüğümden beri şiir yazar, şarkı söylerim. Saz çalarım. Henüz ilkokulda iken gözde olmayı başarmıştım. Hatırlıyorum yerli malı haftasında öğretmen beni başköşeye oturtur ve sazımla sözümle ortamı neşelendirmemi isterdi. Zaten sınıfta beni zeki çocuk olarak bilirlerdi. Öğretmenimiz soruları ilk bana sorardı. Beni eskilere götürdünüz Fatma Hanım…”

 “Ne güzel o halde… Peki saz çalmaya tam olarak nasıl başladınız?”

 “Şiirlerim güzel olunca öğretmenlerim, arkadaşlarım hep ‘Saz da çalsan ne güzel olur,’ demeğe başladılar. Beni çok severlerdi. Bu çok sık söylenmeye başlayınca ben de harçlıklarımı biriktirdim ve gidip kendime saz aldım. Kendi kendime gizli gizli çalışarak öğrendim. Çünkü ailem saza karşıydı idi. Özellikle babam dindar bir insan olduğundan ailemize yakışmayacağını söylerdi hep. Emmilerim, dayılarım, halalarım hepsi karşıydı. Benim saz ustam olmadı ama ben çalışarak gayret ederek saz ustası oldum. Yani bu yola öğretmenlerim sayesinde baş koydum diyebilirim.”

  

 “Peki siz böyle usta olunca babanız, emminiz, dayınız ne tepki verdi öğrenebilir miyiz?”

 O zamanlar karşı çıktılar ama ben davetlere gitmeye başlayınca hepsi yumuşadı. Yıllar sonra bana ‘Ya Ozan, şu bizim çocukları da senin gibi yetiştirelim diyorlar. Yani o zamanlar sülaleye yakışmaz diyenlerden bunları duymak insana buruk bir mutluluk veriyor. Ozan olmak kolay değil ben otuz yılımı verdim bu işe. Babam… O da diyormuş ki ‘Çekilin, göremiyorum ozanımı. Duyamıyorum, müsaade edin de biz de Zeki’mizi dinleyelim.”

 “Evet, saz dersi veriyorsunuz, öğrencileriniz var ve sizden çok memnun olduklarını tahmin edebiliyorum.”

 “İnşallah öyledir diyelim. Bir buçuk ay gibi kısa sürede saz eğitimini almış oluyorlar. Öyle ki bu süre zarfında radyodan televizyondan duydukları bir müziği çalabilecek seviyeye geliyorlar. İyi bir temel vererek başlıyorum. Saz çalmaya ilgi çok büyük ve alt yapıyı sağlam verdiğimden dolayı tercih edildiğimi düşünüyorum.”

  

 “Sanıyorum siz sadece saz değil birçok müzik aleti çalıyor ve seslendiriyorsunuz. Nasıl başladı sanata ve müziğe ilginiz?”

 “Asıl branşım saz tabi. Elektrosaz, normal saz. Fakat darbuka, org, bağlama, bateri, davul… Hepsini çaldım ama son on, on bir yıldır sadece saz üzerine çalışıyorum diyebilirim.”

 “Birçok davetlerde sahne alıyorsunuz. Seviliyorsunuz. Bunun yaptığınız başarılı müzik ve atışmalarla ilgisi olabilir mi?”

 “Atışmalarımı, güzellemelerimi, sahne hareketlerimi seviyorlar sanıyorum. Bazen ‘Beni anlattın sanki’ diyenler oluyor. Ben dobra dobra konuşan bir insanım.”

  

 “Siz, duygusal bir insansınız. Yalanı sevmediğinizi, insana yakıştıramadığınızı biliyorum. Sizce iyi bir insan nasıl olmalıdır?”

“Evet, yalanı sevmem. Yalandan başka her şeyi severim. Bence iyi insan, saygısıyla sevgisiyle kendini belli eder. Başlangıcı budur diyebilirim. İnsan, dürüst olmalı… Gerisi gelir…”

 “Daha çok heceli şiir yazıyorsunuz? Hemen hemen her şiirinize beste yapar mısınız?”

 “Ben oldubitti heceli yazarım. Cinas, redif, uyak, ayak… Bunlar bizim sözlüğün kelimeleri. Atışmada cinas yaptığımız bile oluyor bazen.

 “Atışma zor iş… Herkes beceremez. Sahnede atışma nasıl olmalıdır? Bir atışmanın ayakta alkışlanabilmesi için hangi özellikleri taşıması gerekir?”

Atışmada en çok taşlama hoşa gidiyor. Gülüyorlar, eğleniyorlar. İnsanlarımız eleştiriyi seviyor, ruhlarında var bu. Hoşlarına en çok giden o tarz. Güzel bir atışmada önce ayak verilir, karşılıklı devam eder. Size bir cinaslı atışma örneği vereyim;

Darı gördüm darı gördüm,

Ekilirken darı gördüm,

Darı gördüm darı gördüm,

İflas ettim darı gördüm.

Arı gördüm arı gördüm,

Bal yaparken arı gördüm,

Arı gördüm arı gördüm,

Namus ile arı gördüm.

Bir de ayak verilmesine örnek verelim dilerseniz;

“Ozansan al sazını,

Çalak meydanda meydanda…

Senin ile kozumuzu,

Bölek meydanda meydanda…

“Çok güzel… Peki, Sayın Zeki Tunç, yaşadığınız şehir size huzur veriyor mu?”

 “Şu anda Kahramanmaraş’ta Türkoğlu ilçesinde yaşıyorum ama sık sık Mersin’e gidiyorum. En sevdiğim şehir Mersin diyebilirim. Orada evim yok ama evim diyebileceğim birçok yerim var. Dostlarım var. Bir gün bile otelde kalmama müsaade etmeyecek kadar severler. Ben de kendilerini çok seviyorum. Dost olmazsa bu hayat anlamsız olur.”

 “En sevdiğiniz ve keşke olmasaydı dediğiniz bir huyunuz var mı?”

 “En çok söylediğim cümle ‘Şimdiki aklım olsaydı…’.”

 

 “Boş zamanınız kısıtlıdır sanıyorum. O gün hiçbir işiniz olmasa ne yaparsınız?”

 “Zaman benim için çok kıymetli. Her vaktimi değerlendirmeye çalışıyorum. O gün bir davet yoksa oturup şiirlerim üzerinde çalışırım, beste yapmaya uğraşırım. Kesimlikle vaktimi değerlendiririm.”

 “Örnek aldığınız ya da iyi ki de tanıdım dediğiniz sanatçı dostlarınız var mı?”

 Evet, sanatçı dostlarımdan Selahattin Alpay, Nuray Hafiftaş, Dilberay, İzzet Altınmeşe, Engin Nurşani, Nalân Altınörs ve Âşık Gül Ahmet Yiğit, Âşık Hilmi Şahballı, Âşık Karakılçık, Âşık Feymane, Âşık Osman Akçay, Âşık Tanrıkulu isimlerini sayabileceğim dostlarımdan ve örnek aldığım şahıslardan birkaçıdır.”

  

“Şiir mi müzik mi diye sorsam ne cevap verirsiniz?”

 “İkisinin yeri de bende ayrı. Birbirini tamamladıklarını düşünüyorum açıkçası. Şiir okurken alttan fon müziği olarak saz ile eşlik edilmesi çok hoş oluyor mesela. Müziğin de sözsüz olması düşünülemez.”

 “Şiire şiir demek için nasıl özellikler ararsınız?”

 “Güzel şiir emek ister. Bazen okunacak halde olmayan şiirleri paylaşan arkadaşlar da oluyor, şiir olarak haz vermiyor ama onların da duygularına saygım var. Şiir yazmak kolay değildir. Şiir kadın gibi olmalı. Kadın olmazsa şiir yazılmaz. Kadın aşk demektir. Aşk şaire ilham verir. İçinde duygu olan üzerinde çalışılmış şiir güzel şiirdir.”

 “Çok teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum, başarılarınız daim olsun diyorum.”

 “Ben teşekkür ediyorum, mukabil dileklerimle saygılarımı sunuyorum.”

  

  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.