Türkiye'de sinemada, özellikle de televizyonda öncü işlere imza atan, genç kuşakların önünü açan, Erdem Bayazıt Ağabey'in kardeşi Ahmet Bayazıt Ağabeyi de rahmet-i Rahman'a uğurladık. Allah rahmet eylesin. Tıpkı kendisi gibi asil, öncü ve salih kişilerle haşreylesin. Amin.
* * *
Ahmet Bayazıt Ağabey'in benim hayatımda belirleyici bir yeri vardı; Fehmi (Koru) Ağabey'den sonra yol gösteren, önümü açan ilk kişiydi.
Üniversite öğrenimi için -lisenin ilk yılında- sinemada karar kılmıştım: Kayseri İmam-Hatip'te kültür-sanat kolunda yoğun, heyecanlı işler yapıyorduk. Okulumuzun çok sevilen, Mefkûreci Öğretmenler Derneği'nin başkanlığını da yürüten Rüknettin Demirbaş hocamızla kol kola, kafa kafaya verip, 5.000 (beş bin) kişilik, Türkiye'nin en büyük liselerinden Kayseri İHL'de, hem kültür, sanat ve edebiyat faaliyetlerini Kayseri'de ses getirecek kadar yoğunlaştırmış, hem de edebiyatla, sinema, tiyatro gibi sanatın diğer türleriyle teorik ve pratik olarak ilgilenerek okulu sanat-edebiyat okuluna dönüştürmüştük.
Her hafta Cuma günleri merasim töreninin ardından "kültür sanat kolu" olarak önce bütün öğrencilere kültür-sanat dünyasından bir konuyu işliyorduk; sonra, İstanbul'dan getirdiğimiz filmi okulda gösteriyorduk; sonra da, soluğu MTTB'de (Millî Türk Talebe Birliği'nde) alıyorduk.
MTTB, o yıllarda, bugünlerin yapı taşlarını döşeyen, temellerini atan bir "okul"du bizim kuşağımız için: Devletin okullarında yitirdiklerini, "MTTB okulu"nda buluyordu Anadolu'nun çocukları: Bizim medeniyet dünyamızı, dünya görüşümüzü, hayata bakışımızı pergel metaforu ekseninde sanat, edebiyat, sinema, tiyatro, müzik ve tarih kurslarıyla, İstanbul'dan gelen yazarların, sanatçıların konferanslarıyla, sohbetleriyle bir gergef gibi örüyordu MTTB.
İşte ben gerek okulun kültür-sanat kolunun, gerekse dünya görüşümüzü, İslâmî duyarlıklarımızı borçlu olduğumuz MTTB'nin faaliyetlerine katılarak daha lisenin ilk yıllarındayken hayatımın rotasını çizmiştim: Sinema okuyacaktım. Ailem bu kararımı duysa, beni "ipe gönderir"di. Ama okuldaki hocalarım bu kararımdan vazgeçmemem konusunda beni sürekli yüreklendiriyorlardı.
Bu kararın nasıl oluştuğunu biraz geriye giderek anlatmam şimdiki kuşaklara da yardımcı olabilir: O zaman çıkan sol, sağ ve İslâmî cenahtaki bütün edebiyat-sanat dergilerini takip ediyordum. Cumhuriyet gazetesini, özellikle kültür-sanat sayfalarını düzenli okuyordum. Ortaokul birinci sınıfta bir gazete, "inekleyicilerden olduğumuz için" bizi "Kayseri'nin Altın Çocukları" listesine almıştı.
Tam o sıralarda Ali Şeriati'yle "tanıştım": Ali Şeriati'nin hayatı, hayatımı değiştirdi: Şeriati, İran'daki eğitim sisteminin insan öğütmekten başka bir işe yaramadığını, bu nedenle kişinin kendi kendini yetiştirmesi, düzenli, sistematik bir okuma programı yapması gerektiğini söylüyordu.
Aynı sistem Türkiye'de de geçerliydi. Ben de Ali Şeriati'nin yolundan gittim, kendi yolumu çizdim: Yazları, bir sonraki sınıfın bütün ders kitaplarını bir, bir buçuk ay içinde bitiriyor, notlarımı alıyor, ders yılı boyunca hiç ders çalışmıyor, dersleri dikkatle takip etmekle ve not tutmakla yetiniyor ve kendi okuma programımı uyguluyordum. Bu yöntem işe yaramış olmalı ki, bir defasında Akıncılar Derneği'nin başkanı şöyle demişti bana: "Sen buraya gelme bir daha. Teorisyen olacak adamsın sen. MTTB'ye takıl."
Üniversite sınavlarında tıbbı kazanmıştım; aileye haber vermeden İzmir Güzel Sanatlar'ın sinema bölümüne kaydımı yaptırdım: İşte üniversitenin ilk yılının yaz tatilinde Ahmet Ağabey'in başında bulunduğu Ajans 1400'ün kapısını çaldığımda bunları anlatmıştım ona. O da, hiç tereddüt etmeden "gel canım, buyur içeri" diyerek beni yanına almış, Cahit Zarifoğlu Ağabey'e emanet etmişti. Tam dört yıl, yazları beş ay Ajans 1400'de çalışmıştım böylece.
* * *
Ahmet Ağabey, hayat dolu bir insandı; dervişti, âlicenaptı, sürekli iyimser bakardı dünyaya ve genç kuşakların önünün açılması için büyük çaba sarfederdi.
İçişleri Bakanımız Beşir Atalay'ın Eyüp Sultan'daki cenaze namazı sırasında söylediği gibi, "sessiz, gösterişsiz ve derinden giderdi; medeniyetimizin sinema perdesine ve televizyon ekranına yansıtılmasında çok büyük hizmetlerde bulunmuştu."
* * *
Sevgili Hasanali (Yıldırım) kardeşim, işyerine geldiğimde, "Ağabey, kötü bir haberim var: Ahmet Bayazıt Ağabey vefat etmiş" deyince, yıkıldım; kendimi dışarı attım hemen; bir süre kısmî şok geçirdim; birkaç saat kendime gelemedim.