''Yerler, gökler, ay, güneş ve yıldızlar, yığın yığın bulutlar, şakır şakır yağmurlar, bembeyaz karlar, sert rüzgarlar, ılık meltemler, engin denizler, şırıl şırıl nehirler, dereler, romantik göller, çiçek çiçek baharlar, sıcak yazlar, bereketli güzler, soğuk kışlar, türlü türlü yapraklı, renk renk çiçekli, ekşi, tatlı meyveli ağaçlar, uçuşan kelebekler, ötüşen kuşlar, çeşit çeşit böcekler, hayvanlar, balıklar, görünen, görünmeyen küçüklü, büyüklü, hünerli, becerikli yaratıklar... ne güzel, ne sevimli, ne hoş, ne tatlı!''
Rahmetullahi aleyh Es'ad Coşan hocaefendinin Başmakalelerinden aldığım bu şirin ifadeler gönlünüzün pasını silip sizi muhteşem bir doğa tablosunun önüne getirmiştir umarım. Bu kelimeciklerle yerden göğe kanat takıp süzülün. Bu cennet tabloların içinde hoş kokular koklayın. Koklayın ki cenneti hatırlayasınız. Allah'ın kudretini hatırlayasınız.
''Yığın yığın bulutlar, şakır şakır yağmurlar'' ne güzel bir ifade. Bembeyaz karların güzelliğine sert rüzgarlar girivermiş. Meltemlerin ılık ılık esmesi, nehirlerin şırıl şırıl akması, ''çiçek çiçek baharlar'' ifadesiyle bahar aylarının en belirgin ve en güzel özelliği olan çiçeklere dokunulması yumuşak bir gönlün ifadesi olmuş. Göllerin romantikliğiyle yaz sıcakları bu makalede nasıl bir armoni oluşturmuş öyle. Ve arkasından gelen ''bereketli rüzgarlar'' ifadesi, Allah'ın sevgili kullarına lütfu demek olan bereket sözü, makalede çizilen tablonun üzerine bir toz pembelik serpiştirivermiş.
Sırf ''bereketli güzler'' sözcükleri hakkında uzun uzun anlatımlar yapabilirsiniz. Güz ayı hasat ayı. Bağ, bahçenin devşirilme ayı. Ballı ballı üzümlerin, mayhoş ayvaların, cevizlerin, narların, bal kabaklarının olgunlaşıp toplandığı mevsim. Güz ayında kilerler dolup taşmaz mı? Pekmezler, turşular, konserveler raflardaki yerini almaz mı? Tarhanalar, bulgurlar taze kokularıyla mutfağımıza girmez mi? Saymakla bitmeyecek yiyecekler dolar taşar güz ayında. İşte ''bereketli güzler''...
Bereketli güzler'in ardından soğuk kışlar üşütür mü bizi? Üşümenin de güzel bir şey olduğunu anlarız sonunda.
''...türlü türlü yapraklı, renk renk çiçekli, ekşi, tatlı meyveli ağaçlar, uçuşan kelebekler, ötüşen kuşlar, çeşit çeşit böcekler, hayvanlar, balıklar, görünen, görünmeyen küçüklü, büyüklü, hünerli, becerikli yaratıklar... ne güzel, ne sevimli, ne hoş, ne tatlı!'' diye devam eder makale. Ve ardından,
''Bunlar da bizim gibi ümmetler, topluluklar, Allah'ın bir çeşit kulları, der Es'ad Coşan.
En'am 38 ayetini hatırlatmış olur. ''Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar.
Ve şöyle devam eder;
''Onun için biz, çevreyi, tabiatı, yaratıkları seviyoruz; onlarla sulh ve sükun, huzur ve anlayış içinde yaşamak istiyoruz; onlara yardımcı olmak, onları korumak arzusundayız. Onun için her beldede çevre ve kültür dernekleri kurduk; Çevre Bakanlığı kurulmadan önce çevre çalışmalarına başladık; ormanlar, korular, kooperatifler, mahalleler tesis ettik.
Dağları erezyondan, ovaları çölleşmekten, münbit toprakları sürüklenip ziyan olmaktan kurtaracağız; ülkemizin çoraklaşmış, kuraklaşmış, çıplaklaşmış yerlerini yemyeşil ağaçlandıracağız. Dallardan meyveler sarkacak, gölgelerinde insanlar oturup kır sefaları yapacak, neşe ile Kur'an okuyup, ilahi söyleyecek, zikredip ibadet edecek, dallarda kuşlar ötüşüp bize refakat eyleyecek.
Şaşırmış, İslamdan uzaklaşmış, aslını, harsını, örfünü, adetini unutmuş zavallı insanları güzel tabiatla, temiz havayla, zümrüt dekorlarla, engin çayırlar, ulu dağlarla yeniden tanıştıracağız, gençleri sigaradan, uyuşturucudan, nefsine, zevkine esir olmaktan, şeytana uymaktan kurtaracağız.
Bağlı, bostanlı, havuzlu, bahçeli evlerimiz; havadar ve güneşli mahallelerimiz; tertemiz sokaklarımız, gül yanaklı yavrularımız; mert yüzlü, temiz kalpli, güzel huylu, aslan gibi gençlerimiz; vefalı, takvalı, mesture, edibe, arife, zarife, şerife, cemile, kamile hanımlarımız; nur yüzlü, aksakallı, evliya büyüklerimiz; mutlu ve bahtiyar toplumlarımız olacak bizim illerimizde...
İnşaallahu Teala!''