Cep telefonuma Kudüs Gezisi için mesaj geldiğinde hiç aklımda yokken bu mübarek beldeyi görmeye karar verdim. İlk kıblemiz Mescidi Aksa’yı ve Peygamber Efendimin Miraca çıktığı Kubbetüs Sahrayı ve Ülül azim Peygamberlerimizin ve diğer birçok Peygamberimizin yaşadığı gezdiği ve dolaştığı bu mukaddes beldeleri bu toprakları görmek tarihi hissetmek ve Filistinli kardeşlerimizin durumunu tam olarak olmasa bile yakından görmek doğrusu heyecan verici bir duygu idi. Mescidi Aksayı serbestce ziyaret edebilecekmiydik doğrusu kafama da takılıyordu.
Şubat ayının ilk Perşembe günü sabah Tel Avive uçmak için Yeşilköyden Burak Tur ile bir grup yolcu THY uçağına bindik. İki saatlik bir yolculuktan sonra 09.40 da Tel Avive vardık. Ben Gurion Havaalanında indik. Doğrusu böyle bir seyahat için hiç de sevmediğim bir ülkeye gitmek hoşuma gitmemişti. Gümrük işlemleri uzun sürdü. Turizm Şirketi bu seyahat için kafileyi neden sınırlı tuttuğunu orada anladım. Kontenjan dolunca gelmek istiyen bir çok yolcu iki ayrı grup halinde gelmişlerdi. Grup kalabalık olunca gümrük işlemleri uzun sürdüğünden seri hareket edebilme zorlaşıyordu. Nitekim bizim işlemlerimiz bittikten sonra bizimle aynı uçakta gelen diğer iki grubun gümrük işlemleri daha uzun sürmüştü. İsrail devamlı güvenlik endişesi ile yaşadığı için gümrükte girişte ve çıkışta çok sıkı inceleme yapıyordu. Nitekim dönüşte de valizlerimizi çantalarımızı cüzdanlarımızı didik didik aradılar. Hava alanında beklerken genç Yahudiler dikkatimizi çekmişti. Uzun simsiyah pardesülü simsiyah foter şapkalı ve kısa saçlı fakat başının her iki yanından saçının bir kısmının uzatılıp 15 cm uzunluğunda örük yapıp sarkıtığını gördük. Ayrıca orta yaşlarda bembeyaz ve uzun çember sakallı adam da siyah büyük foter şapkası olmasa tam da hacı amca diyebileceğimiz bir tipti. Herhalde bu fanatik olmayan Musevi bir Yahudi diye düşündük. Kafile başkanımız gümrük işlemlerinin düşündüğünden erken bittiği için o gün programda olmamasına rağmen Kudüse gitmeden önce Yafaya gezip göreceğimizi söyledi. Telaviv Doğu Akdeniz kıyısında büyükçe bir şehir olup yer yer inşaat halinde çok katlı yüksek binalar dikkatimizi çekiyordu. Yafada Telavivle devamlılık gösteren ve Osmanlıdan eserler bulunan bir Filistin şehri idi. Orada tarihi bir camide öğle ve ikindi namazlarımızı kıldık. Camide tadilat ve restorasyon yapılıyordu. Filistinlilerin imkanları dar olduğundan ve İsrail Yönetimi birçok faaliyetleri engellediğinden Filistinlilere ait meskun yerler camiler bakımsızdı. Bu geziden sonra Kudüse doğru yola çıktık. Yafadan Kudüse kadar hemen hemen meskun olmayan boş arazi yoktu. İç kesimlerdeki şehirler kasabalar Kudüse kadar oldukça dere tepe ve inişli çıkışlı ve yeşillikler arasında meskun yerlerden oluşuyordu. Yollarda araziye göre inişli ve çıkışlı idi.Aşağı yukarı 1.5 saat lik otobüs yolculuğundan sonra Kudüste otelimize vardık ve otele yerleşme ve kısa bir istirahat faslından sonra Yatsı Namazı için Mescidi Aksaya gittik. 144 dönümlük dikdörtgen şeklinde bir arazinin tam orta yerinde bulunan ve duvarları mavi fayanslarla kaplı ve altın sarısı kubbesi ile her taraftan görülen Kubbetüs Sahra bilinçaltımızda Mescidi Aksa diye yeralmıştı. Mescidi Aksanın etrafı yüksek taş duvarlarla çevrili ve bu duvarların dışında da yine taş döşeli dar sokaklar ve adım başı ve her köşede birkaç İsrail askeri ve Filistin Polisi bulunuyordu. Mescide gitmek için otobüsten inince yaklaşık 500 m yokuş yukarı rampa çıkmak ve Mescidin dış duvarının kapısından mescide kadar yaklaşık bir buçuk kilometre yürümek gerekiyordu. Yani otobüsten inip mescide varmak yürüyüşünüze göre 10-15 dk sürüyordu. O gün Perşembe yatsı namazı (veya Cuma akşamı) olduğundan Mescide girişte zorluk çıkarılıyordu. O 500 m lik rampayı çıkıp ilk kontrol noktasında 8-10 kadar makineli tüfekli İsrail askeri ile karşılaşınca kendinizi aşağılanmış hissediyorsunuz. O gece ve Cuma namazına Filistinli gençleri sokmadılar. Bize de zorluk çıkardılar. 50 yaşın altında olmaz dediler.Neyse biraz bekleyince gerginlik azalınca bizim kafile geçti. Mescidin avlusuna girene kadar iki kontrol noktasından daha geçtik. İçtekiler Filistin polisiydi ve bize selam veriyorlardı. Türk olduğumuzu öğrenince duygulanıyorlardı. Fakat biz bu arada bu giriş kontrol noktasında çıkarılan zorluktan dolayı yatsı namazının cemaatine yetişemedik ve Mescidi Aksa da grup olarak cemaat yaparak yatsı namazını kıldık.
Ertesi sabah namazında ve Cuma namazında gene aynı zorluk çıkarmalarla kontrolden geçtik. Cuma namazında pasaport göstererek girebildik. İsrailliler Filistinli gençlerin gösterilerinden korkuyor rahatsız oluyorlar ve gençleri sokmuyorlardı. Türkiyede camiler açık gençlerin çoğu camiye gelmez, burada gençler camiye girmek istiyor fakat İsrail engel oluyordu. Mescidi Aksanın avlusu geniş parke gibi taşlarla döşeli ve yüksek duvarlarla çevrili idi. Filistin polisinin kontrolünde küçük bir kapıdan avluya girince sol tarafta da bir mescit daha yer alıyordu. Burada da ezan okunuyor namaz kılınıyordu. Efendimizin Hadisi Şerifinde sefer (ziyaret ) amaçlı üç mekandan(Mescidi Haram Mescidi Nebevi ve Mescidi Aksa) biri olan bu mabede Beyti Makdis de deniyor ve burada kılınan namazın sevabı başka yerlerde kılınan namazın 500 mislidir. Mescidi Nebevide yani Medinede kılınan namaz bin misli Mescidi Haramda yani Kabe etrafında kılınan namaz ise yüzbin misli sevabı olduğunu yine Peygamber Efendimiz beyan buyuruyor. Mescidi Nebevi veya Mescidi Haramda her taraf mermer olup devamlı bir bakım ve onarım var burada ise Yahudiler bir çivi bile çaktırmıyorlardı. Üçbin yıllık tarihi ile Mescidi Aksa avlusu ve yüksek taş duvarları ile adeta beni Yahudilerden kurtarın diye hal lisanı ile Müslümanlara yalvarıyordu. Ayasofya mahzun, Mescidi Aksa mahzun zulüm altında daha birçok Müslüman beldeleri mahzun.
Bu yüzyılda da Selahaddin Eyyubilere ihtiyaç var. Mehmed Zahid Kotku Hocamız Günahlarımız yüzünden Kudüsün elimizden çıktığını söylemişti. Bugün işin daha kötüsü Yahudilerin Mescidi Aksayı yıkıp yerine Süleyman Mabedini inşa etmek için Mescidi Aksanın altından tüneller kazıp hafriyat yapmaya devam etmesidir. Bu hafriyatın şadırvanın altına kadar geldiğini söylediler. Cuma günü sabah namazından sonra Zeytin Dağını ziyarete gittik. Dağ değil 500 m yükseklikte bir tepe olan bu bölge Sahabe kabirleri bulunmaktadır. Bu tepe Yahudiler için de oldukça kutsal olup Yahudilerin öldükten sonra buraya gömülenin cennete gideceğine inandıklarını okudum.. Cuma namazına giriş de yukarıda bahsettiğim gibi sıkıntılı oldu. Filistinli gençleri sokmadılar. Cuma namazından sonra Kubbetüs Sahra yı Muallaka Taşı nı ve Burak Mescidlerini ziyaret ettik. Burak mescidi Peygamberimizin Miraca çıktığı Burak isimli binek hayvanını geçici olarak bağladığı bir yerdi. Mescidi Aksa nın doğu tarafında avluda bir merdivenle inilerek girilen ve Emevi Halifesi Mervan tarafından yaptırılan oldukça geniş bir mescidi ziyaret ettik. Daha sonra Mescidi Aksa hemen girişinde yine merdivenle inilen ve uzun ve iç içe odalar şeklinde geniş bir mescid ve kütüphane bulunuyordu. Burada Hz. Meryem Validemizin ibadet için kapandığı ve ilahi bir ikramla yazın kışlık ve kışın yazlık meyvelere nail olduğu hücreyi gördük. Bu arada 5 bin yıllık diye söylenen ve Hazreti Adem tarafından inşa edilen sütunları gördük. Burada Zekeriya AS da bulunmuştu. Bu ziyaretlerden sonra avlunun batı tarafında ağlama duvarında Yahudileri gördük. Mescidi Aksanın bir tarafında Filistinliler bir tarafında Yahudiler bulunuyor. Daha sonra Hazreti Davud AS ın türbesinin bulunduğu Osmanlı Mahallesini ziyaret ettik. Davut AS ın türbesinin üstünde bir mescid bulunuyordu.
Bu ziyaretler sırasında yüksek taş duvarlar arasında dar sokaklardan geçiyorduk. Yahudiler buranın Hz. Davut A.S. ın türbesi olduğuna inanmıyorlardı. Arkasından Hıristiyanların Meryem Validemizin anne ve babasının defnedildiğine inandığı kiliseyi ziyaret ettik. Kilisenin havasız ve karanlık denecek kadar loş içi bize kasvetli geldi. Sırada Hıristiyanlar için en kutsal mekan olan Kıyamet Kilisesini ziyaret ettik. Bu kilisede üç mezhebin ayrı ayrı ibadet alanları bulunuyor. Mezhepler arasından ihtilaf ve çatışmadan dolayı Kilisenin anahtarı bir Müslüman aileye verilmiş ve o aileden bir fert her sabah kiliseyi sabah açar akşam kapatırmış. Bu kilisenin esas hikayesi Hz. Ömer R.A. Efendimizin buraya gelmiş olması idi. İslam ordusu Kudüs’ü fethettiği zaman papazlar Kudüs’ün anahtarını Müslümanların Emiri Halife Ömer’e teslim etmek istediklerini söylerler. Bu isteği(veya şartı) kabul eden Hazreti Ömer Kudüse kölesi ile deveye sıra ile binerek gelir. Kudüs’e girecekleri sırada son menzilde deveye binme sırası köleye gelir ve Kölenin deveye Halifenin binmesi için ısrarına rağmen Halifenin yaya Kölenin deveye binmiş olarak Kudüse girişi onları karşılayan papazlar ve halk büyük bir hayret ve şaşkınlık yaşarlar. Halife namaz kılmak için bir yer arar. Papazlar kilise içinde namazını kılabileceğini söylerler. Fakat Hz. Ömer ‘’Ben burada namaz kılarsam benden sonra gelenler burayı camiye çevirirler diyerek kilise dışında başka bir yerde namazını kılıyor. Buraya da onun adına Hazreti Ömer Camii inşa ediyorlar. İşte Hıristiyan ve Müslüman farkı. Asıl hoşgörü budur. Hazreti Ömer böylece Hıristiyanlara bir jest yapmış oluyor. Bu ziyaretlerin akabinde Cuma günü El Halil Şehrine gidiyoruz. El Halil yaklaşık 500 bin nüfuslu canlı ve gelişmiş bir şehir. Hz. İbrahim burada yaşamış ve türbesi burada Haremi İbrahimi diye anılan bir camide medfun bulunuyor. Burada namaz kılmak için yine dere tepe yollardan dar sokaklardan geçerek girişine vardık.Girişte 10 metre ara ile adam boyundan yüksek iki ayrı döner turnikeden geçerek camiye girebildik. Buna neden olarak yıllar önce fanatik bir Yahudi sabah namazı sırasında cemaati tarayarak 29 kişiyi şehid etmiş ve bu yahudinin deli olduğunu öne sürmüşler. Bir daha böyle bir olay yaşanmaması için Yahudiler böyle bir tedbir almışlar. Tam Yahudice bir tedbir. Bu bahane ile de Mescide girişi zorlaştırmışlar. Mescidin içinde sağda Hz. İbrahimin oğlu İshak AS ın türbesi, sağda dış cemaat mahallinde Hz. İbrahimin türbesi ve Yahudiler tarafından perde ile ayrılmış Hz. Yakup ve Hz. Yusuf aleyhisselamların türbeleri bulunuyordu. El Halil ziyaretinden sonra Beytüllahim e gittik. Burası Hazreti İsanın doğduğu yer olarak biliniyor. Burada da Milad Kilisesini ziyaret edip Hz. Yunus AS ın makamının bulunduğu camiyi ziyaret ettik. Daha sonra Hazreti Musanın türbesini ziyaret etmek ve Lut Gölünü görmek için Beytüllahimden ayrıldık. Yolda giderken yolun sol tarafında kilometrelerce İsrailin yaptığı güvenlik duvarını (utanç duvarı) gördük. Bir kontol noktasında durdurulduk. Baktım yine bir duvara gelmişiz. Duvardan geçiş için pasaportlarımızı kontrol ettiler. Duvarın bir tarafından öbür tarafına geçiş çok zor. Akrabalar aileler birbirleriyle görüşemiyor. Duvarların üzerinde mobese kameraları gibi kameralar var ve herhangi bir saldırı ihtimaline karşı yaklaşana otomatik olarak ateş eden silahlı bir sistem ile donatılmış. 50 dk duvar dibinde bulunan kontrol noktasında bekledik. Bu nedenle programımızda gecikme oldu. Rehberimiz bizim buradan çabuk geçtiğimizi ve arkada uzun bir kuyruk oluştuğunu söyledi. Hazreti Musa AS ın çölde bulunan türbesinde ikindi namazını kıldıktan sonra meşhur Lut Gölüne vardığımızda akşam olmuştu. Hazreti Musanın neden böyle basit bir türbesi var neden büyük bir cami ve türbesi yok diye sordum. Yahudiler Hz. Musanın orada olduğuna inanmıyorlarmış. Lut Gölü veya Ölü Denizde İsrailliler kimyasal madde çıkarıyorlarmış. Gölde akıntı olmadığı için nahoş bir kokusu vardı. Burası Sodom ve Gomore şehirlerinin helak edildiği yer ve deniz seviyesin 422 metre altında bulunuyor. Hazreti İbrahimin yeğeni olan Lut aleyhisselam bu şehirlere peygamber olarak gönderilmişti. Bu şehirlerde cinsel sapıklık artmış ve kavmi Lut Aleyhisselamı dinlemiyordu. O toplumdaki dindar insanlar da kötülüğü önlemeye çalışmadıkları için bu kötülük yaygınlaşmıştı. Bir gün Hazreti İbrahime iki genç misafir gelir. Hazreti İbrahim hemen adeti üzere bu misafirlere bir dana kesip kızartıp ikram eder. Fakat misafirler yemezler. Bu durumdan ürken Hz. İbrahime misafirler ‘’ Korkma biz Allahın elçileri iki Meleğiz. Biz Sodom ve Gomoreyi helak edeceğiz. İbrahim A.S. da orada yeğenim ve müminler var. Onları helak etmeyin der. Melekler iman edenlerin kurtulacağını söyler. Ayrıca Sana da bir oğul müjdeliyoruz derler. İbrahim AS o sırada 120, hanımı Sare Validemiz 90 yaşındaydı. Bu müjdeye şaşırır hayret ederler. Melekler Lut AS’a giderler. Hz. Lut’un kavmi misafir olarak iki yakışıklı gencin geldiğini öğrenince onları Lut Aleyhisselam’ dan isterler, vermeyince zorla almak için evinin etrafını kuşatırlar. Melekler Peygambere korkmamalarını ve sabaha karşı ailesi ile birlikte arka kapıdan çıkıp gitmelerini ve sakın arkaya dönüp bakmamalarını tembihlerler. Sabaha karşı korkunç bir gürültü kopar ve o azap ile Lut kavmi helak olur. O sırada karısı arkasına dönüp bakınca taş kesilir. Rivayete göre o şehirde bu sapıklığı yapanlar başlangıçta iki kişiymiş. O beldenin dindar insanları o kötülükten onları alıkoymak için uğraşmamışlar karışmamışlar ve kötülük yaygınlaşmış, Hz. Lut Asın tebliğini ve nasihatlerini dinlememişler ve azap umumi gelmiş.
Kafile olarak Lut Gölüne geldiğimizde akşam olmuş ve ziyaret programımız bitmişti. Otele döndük ve ertesi günü Türkiyeye dönmek üzere otelden ayrıldık ve hava alanına geldik. Sıkı bir kontroldan ve didik didik bagajlarımızın aranmasından sonra ancak uçağa binebildik.
Kıymetli okuyucu Filistinde yaşamak gerçekten zor. Daha Gazzeyi görmedik. Yıllardır haberleri medyadan takipediyoruz. Filistinde yaşayanların ömür boyu cihad halinde olduğunu duymuştum. Nitekim de öyle. Adım başı kontrol var. seyahat hürriyeti yok çalışma imkanı ve hürriyeti yok. Duvarla akrabaları birbirinden ayrılmış ve görüşemez durumda. Yahudiler Hıristiyanlar ve Müslümanlar iç içe ve yahudilerin hakimiyeti altındalar. İsrail Musevi değil Siyonist olduğu için Yahudi olmayanları Yahudilere hizmetçi kul köle olarak görüyor. Zulüm ve işkenceyi bir ibadet olarak görüyor. Filistinli İslam aleminden en başta Türkiyeden yardım bekliyor. Acı olan şu ki İsrailin Filistine yaptığı bu zulmü Mübarek yönetiminin desteklemesi ve bizde de Araplara düşman çevrelerin Filistine yardım ettiği için Hükümeti eleştirmeleri. İnşaAllah Kuzey Afrikada başlayan kurtuluş hareketleri sonunda İslam ülkelerini boyunduruk altına alan ve inim inim inleten batı işbirlikçisi zalim yöneticilerin yerine halkı ile barışık adil yöneticiler gelir de hem Filistin hem bütün İslam Alemi bu zulüm ve işkencelerden kurtulur. Bir işgalci devletin hatırı ve güvenliği için koca bir İslam coğrafyası Müslüman devletler sömürülüyor sindiriliyor zulüm ve baskılarla eziliyor. Zalim krallar ve başkanlar saltanatın devamı için emperyalistlere dayanarak kendi halkına zulmedip kendi milli servetlerini kaynaklarını batılılara peşkeş çekiyorlar. Bizim de bu beldeleri boş bırakmamamız lazım. Hem oradaki kardeşlerimize maddi manevi destek vermeli hem orada yatan peygamberler bizim peygamberlerimiz olduğu için onları ziyareti ihmal etmemeliyiz. Bugün Yahudiler ve Hıristiyanlar kendi Peygamberlerinin yolundan zaten ayrılmışlar, onların getirdiği kitapları değiştirmişler. Hz. İbrahim Hz. Musa ve Hz. İsa da bizim ülülazim peygamberlerimiz olduğu için onlara daha çok sahip çıkmalıyız. Arap Dünyasında bu son ayaklanma hareketlerinin arkasından Merhum Esad Coşan Hocamızın 21. Yüzyıl Tevhid Asrı olacaktır sözünün inşaAllah gerçekleşeceğini ümidediyorum. Amerika ve Batı bu hareketleri kendi lehine çevirmek için çalışıyor ve çalışacak, biz de kendi medeniyetimizi yeniden kurup yükseltmek için çalışmalıyız. Bunun için İslam Ülkeleri ve Müslümanlar olarak sıkı işbirliği içinde olmamız gerekiyor.