BİR KIYMETLİ YAPRAK (1. BÖLÜM)

Fatma Ç. KABADAYI

Yaşlı kadın defalarca çalan zili zor duymuş kapıdaki kişiyi daha fazla bekletmemek için bir elini beline koyarak titreyen dizleriyle adımlarını kapıya doğru atmaya başlamıştı. Sadece şu koca salonu ve uzun holü boydan boya yürümek bile artık kendisine zor geliyor, her kapıyı açışında kilometrelerce yol yürümüş kadar yorgun düşüyordu yaşlı bedeni. Mesafe her yıl daha mı uzuyordu yoksa Yaprak Nine’ye mi öyle geliyordu bilemiyordu. Titreyen elleriyle uzanıp kapıyı açtı. Gözlüğünü eliyle arkaya iterek gelen şahsa baktı.

Karşısında kendinden daha da yaşlı bir kadın duruyordu. Tanımıyordu. Sırtındaki kahverengi şal kapıdaki kadının hayli çıkmış kamburunu kapatmaya yetmemişti. Uzun bir bakıştan sonra artık zor aldığı nefesiyle sordu:

“Buyurun kimi arzulamıştınız?”

Yaşlı misafir bir tel siyah saçı bile kalmamış saçlarını eliyle arkaya doğru hafifçe yerleştirerek gözünü Yaprak Nine’den ayırmadan gülümsedi:

“Yaprak beni tanımadın mı ayol benim ben... Kıymet!”

Kapıdaki misafirin takma dişleri her kelimesinde birbirine çarpıyor yere düşmüş kaşık gibi bir ses çıkarıyordu.Konuşmasına Yaprak Nine’nin şaşkın bakışları altında devam etti:

“Ben seni kapıyı açar açmaz tanıdım..Bir de arkadaş olacaksın...İçeri girsem iyi olacak.Zira ayakta çok duramıyorum artık malum...”

Yaprak Nine kadın konuşurken kulağını ona doğru iyice çevirmişti. Kulakları eskisi kadar iyi duymuyordu artık.Kıymet’in adını duyar duymaz parlayan gözleri belki de uzun yıllar hiç kimseyi gördüğüne bu kadar sevinmediğini belli eder gibiydi.

Titreyen elleriyle içeriyi gösterirken heyecanlandığını belli eden sesiyle cevap verdi:

“Geldin ha! Ben ölmeden geldin ha!”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.