BİR ISSIZ GECE VE BABAMIN SESİ!

Uğur CANBOLAT

ÇOK ISSIZDI GECE. Korkmuştum. Fena halde üstelik…

Çocuk kalbim korkuyla tanıştı.

Gece, yalnızlık, sessizlik ve bastığın yeri göremeyecek kadar karanlık…

Hepsi bir arada…

Ve uzakta köpek sesleri…

Sinemada seyreder gibi olmuyor. İnanın.

Köyümüzde koyun çobanları yıllık ücret antlaşmasını yaparken davar sahipleri ile yemek konusunu da konuşur anlaşırlar. Kişi sahip olduğu koyun sayısına göre kimde ne kadar çobanın yemek yeme hakkı olduğu hesaplanır, bilinir. Sıra kime gelmişse çoban öğle saatlerinde o eve gider orada yer yemeğini. O sırada da akşam sürüyü ne tarafta, hangi mevkide otlatacağını söyler. Ev sahibi ya da çocukları da çobanın akşam azığını oraya götürürler.

O gün ben görevlendirildim. Tarif edilen yer ise dağın arka yamaçlarında bir yerdi. Bildiğim bir yer. Hiç tedirgin olmadım.

Vakitlice nevaleyi alarak yola çıktım. Nefes nefese daha önce istenen yere gittim ama maalesef orada ne çoban, ne de koyun sürüsü var.

Gözün gördüğü alanda da yoklar ne yazık ki!

Önce tereddüt ettim, yanlış mı duydum söylenen yeri diye. Teyit ettiğimizi saatini kararlaştırırken hatırladım.

Peki, neden yoklardı o zaman?

Ürpermeye başladım.

Derken biraz daha bu tarafta olabilir mi, şu tarafta olabilir mi diyerek aramaya başladım. O sırada köyün diğer mahallenin çobanına azık götürmekte olan bir abi ile karşılaştım.

Benden büyük olduğu ve yalnızlıktan kurtulduğum için küçük bir rahatlama yaşadım.

O abi de belirtilen yerde kendi çobanlarını bulamamıştı. Arıyordu benim gibi başka yerlerde.

Birlikte aramaya başladık. Biz yukarı ormanın üs taraflarından komşu köyün tarafına kadar baktık.

Ama nafile.

Dikkatle sessizliği dinlemeye çalışıyorduk.

Diğer köye giden yolun üzerinde üzüm bağlarımız vardı. Üst kısmı ormandı. Buradan gelen sesleri duyduk o yöne yürümeye başladık. Biraz daha yaklaştığımızda yanan ateşi görmeye başladık. Çoban ısınmak için ateş yakmış olmalıydı.

Yürümeye devam ettik. Üç köpek bize doğru hızlıca koşmaya başladı. Bu durumlarda ne yapacağını bilemiyor insan.

Annem tembihlemişti. Köpekler bir yerde sana doğru koşarlarsa asla kaçma. Mümkünse hareket etme. Hatta bulunduğun yere otur demişti.

Tam bu sözü hatırlayıp oturma kararı aldığım sırada çoban köpeklerine seslendi onları geri çağırdı. İtaat ettiler ve koşmaktan vazgeçtiler.

Bizde yürümeye devam ettik.

Şimdi düşünüyorum da bizler itaat etme konusunda ne kadar asiyiz.

Gerçeklere, Hakkın çağrısına karşı koşarak itaat etmiyoruz.

İsteksiz bir boyun eğiş çoğunlukla... Bir dönem büyük bir coşku ile ibadete başlıyoruz, bir süre devam ediyoruz ama aradan geçen zaman ve nefsimizin akla hayale gelmedik dümenleri nedeniyle ne yazık ki emre itaat noktasında eksiklerimiz oluyor.

“İşittik ve itaat ettik “ diyemiyoruz.

Nefsin emir ve istekleri konusundaysa tam tersi bir durum içindeyiz.

Birinden kaçıyoruz, birine koşuyoruz.

Ne diyorduk?

Diğer çobanı bulmuştuk ama bizimkinden haber yoktu.

Zaten kararmaya başlayan hava tamamen geceye döndü.

O kadar karanlık oldu ki bastığım yerden emin olmak için ayağımla yoklamak zorunda kalıyordum ve çok zor yol alıyorduk. Korkuyordum. Diğer abinin varlığı bana çok büyük bir güvence olmuştu ama nasıl köye dönecektik?

Yolumuzu kaybediyorduk ara sıra. Tahminen yol bulmaya çalışıyorduk ama olacak gibi değildi.

Beyaz bir naylon torba ayağımızın takıldı yerden. Bulduğumuz ateş böceklerini içine atmaya başladık. Ama onlar ne kadar işe yarayacaktı ki…

Yine de bizim için bir umuttu.

Ateş böceğini o gece ne çok sevmiştim.

Daha evvel neden hiç dikkatimi çekmemişti ki!

İnsanın bir şey başına geldiğinde ancak tam olarak anlayabiliyor.

Ustam, kişi yaşamadığını duymaz ve bilmez demişti. Yolumu aydınlatan ateş böcekleri şimdi bana bu sözü bir kez daha hatırlattı.

Evet, kişi yaşamadığını bilmez. Uzaktan kolay görünenlerin başa gelince çekilmez oldukları öğrenilir.

Vakit gittikçe ilerledi karanlık giderek daha da yoğunlaştı.

Esen yel bir tek bize eşlik ediyordu.

Yelin sesi olur mu? Olur elbet. O yaşlarda bir kez daha hissettim bunu.

Yüreğim heyecanla hoplayıp duruyordu.

Acaba köye gidebilecek miydik?

Acaba eve ulaşabilecek miydik?

Acaba sağ kalabilecek miydik?

Acaba bizi merak edecekler miydi?

Acaba aramaya çıkanlar olacak mıydı?

Acabalar kimi durumlarda ne kadar da çok artabiliyormuş.

Bu duygular elektrik ışığını tanıyan yeni gençlere elbette yakın gelmeyecektir.

Elektriğin olmadığı bir zamanda ayın olmadığı bir gecede yolunu kaybetmiş olmanın korkusunu yaşamayan bu hâlimizi hangi ölçüde kavrayabilir bilemem. Köpeğe, kurta ve tilkiye karşı savunmasız olmak çok fena bir durumdu benim için.

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Uzaklardan bir ses duyduğumu fark ettim.

Dikkatle dinledim.

Babamın sesiydi.

Bulunmuştum. Kayıp olmaktan kurtulmuştum.

Baba sesini işte o zamandan beri hep farklı bir dikkatle dinlerim.

Babaların, annelerin sesleri hayata ses katarlar. Nefes verirler.

Issız gecelerde bizi onların şefkati sarar.

Onların sözleri bizim ateş böceklerimiz olur. Yolumuzu onlar aydınlatır.

Ataların sözleri insanın yaşı ilerledikçe daha fazla kıymet kazanıyor. Dün sıradan saydığımız bir söz bugün bizim için kılavuz olabiliyor.

Dikkatle dinlemeli. Yüreğe damlatmalı bu sesleri.

Kim bilir?

Yetişkin korkularımızdan kurtulmak için bu sesler yine işimize yarayabilir.

Duymaktan vazgeçmeyelim o sesleri.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.