Bir, iki, üç... daha fazla maymun!

xxx65
Nuri Bilge Ceylan, Cannes'da (bir kez daha) ödül alırken "Tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkem"e diye seslenmiş ya...
Ayağım ülkem dışındayken ben de kalbimi koyuverdim onun selamına, gözüm dolmuş, yollayıverdim güzelime...
Sonra, "yalnız ülkesi"ni "tutkuyla seven" o "yalnız ve güzel adam"a, o sırada ya birbirine girmiş yahut Eurovision'a kilitlenmiş "güzel ülkesi" nin ne kadar ilgi gösterebildiğini unutmak istedim.
Sahi, siz hiç "bir Nuri Bilge Ceylan", daha doğrusu "Güzel ülkenin güzel bir Ceylan Ailesi filmi" seyrettiniz mi?
"Üç Maymun"u henüz izlemedim.
Mayıs Sıkıntısı, Kasaba, Uzak, İklimler... Bir adam, yanında eşi, ailesi, dostları ile, mütevazı bütçelerle, güzel ülkenin bazen puslu bazen cıvıl renkleri arasında kamera sabrıyla bir yolculuk yapıyor.
İçimizdeki büyük sinemacının, ruhumuzun çok özel tanığının, "Kameralı adam"ın farkında olabilmek için ancak elinde bir ödül görmemiz gerekiyor.
Filmlerini değil!
Filmin tanıtımında "Konu" şöyle özetlenmiş:
"Parçalanan bir ailenin gerçeği örtbas ederek bir arada kalmaya çabalayışı".
Bu size hangi ailenizi hatırlatıyor?
Ne kadar çekirdeğini, ne kadar büyüğünü, en büyüğünü?
"Parçalanmamak için gerçeği örtbas eden bir aile"niz var mı?
Gerçekleri örtbas ederek birlik ve beraberlik halinde olduğunu sanan bir aileniz?
"Üç maymun", bildiğiniz, gördüğünüz, duyduğunuz o üçlü; kulaklarını, gözlerini, ağzını kapatan maymunlar....
Tarihi, dünyayı, ülkeyi bildim ve hakikati buldum sanmanın, bir safa yazılmanın, başkalarını düşman ve öteki sayarak gururlanmanın, böbürlenmenin, bir sürü "inanma, bağlanma, boyun eğme" halinin "maymuncuk"u değil mi?
Film adını ve kendini, "altından kalkamayacağı acılara ya da sorumluluklara maruz kalmamak için gerçeği bilmek istememek, görmemek, duymamak, hakkında konuşmamak" diye anlatıyor.
İşte böyle.
Her zaman öyle.
Maymunlaşmanın bir hali de, bildiğini, gördüğünü, duyduğunu gerçek sanıp öyle konuşup durmak olmalı.
O zaman ideal formül şu:
1. Gerçeği bilmek, görmek, duymak, hakkında konuşmak isteyen maymunların susturulması. (Tam yazarken, tam o esnada Tom Waits'in King Kong adlı parçasının "Maymunu kim öldürdü?" nidası denk gelmez mi!)
2. Bir arada, araziye uyabilmek, kurulu düzende kalabilmek, başına bela gelmemesi için; maymunların birçoğunun, gerçeği bilmek istememesi, görmezden, duymazdan gelmesi, hakkında konuşmaması.
3. Maymunların en haslarının, bildiğini, gördüğünü, duyduğunu gerçek sanıp öyle konuşması ve asla başka bakış, görüş, duyuş, ses istememesi.
İyi sinema, bir bakıma çok sanatın, çok sanatçının işini bir arada yapabilme becerisi.
Ceylan, özel bir ressam, iyi bir ozan, güzel bir sinemacı. Çok yerel, çok evrensel.
Ceylanlar' ı ve tüm ekiplerini, Yavuz Bingöl ile Hatice Aslan başta, tüm oyuncuları, oyunculukları; güzel ülkenin bir vatandaşı, bir sinema müridi, azıcık uzakta iken ülkesine içi tutkuyla daha da titreyen kardeşlerinden biri olarak kutlarım.
Bu arada, Kim kimdi, derseniz:
Bingöl, hani türkülerden, dizilerden, magazinden bildik o adam...
Aslan da "En Son Babalar Duyar" dizisinde mutlu olmaya çalışan büyük kızdı, hani hep "Hallederiz" diyen şeyin karısı, kızı da vardı...
"Yalnız ve güzel ülke" de bunu herkes bilir, görür, duyar, konuşur ya!