Deprem, Suriye, Libya ya da Tunus seçim sonuçları değil bugünkü konumuz. Ya da Pakistan'ın adım adım iç savaşa sürüklenmeyi, İran-S. Arabistan güç savaşı da değil. Bir çoğumuzun adını bile bilmediği ama Türkiye'nin en büyük sorunuyla ciddi biçimde örtüşen bir krizin hikayesini ve ibret verici öyküsünü anlatmak istiyorum.
Kürt meselesi, Belucistan meselesi ve iki müttefik ülkeye atılan kazık, itiraflar ve gerçekler şeklinde başlayan bir hikaye bu.. Topraklarının bir bölümü İran'da diğer bölümü Pakistan'da olan, Pentagon tarafından servis edilen "Büyük Belucistan haritaları" ile gündemimize gelen, stratejik pozisyonu nedeniyle Somali ya da Yemen'e benzeyen, iki ülkeyi dize getirme potansiyeli taşıyan, batılı istihbarat kuruluşları tarafından örgütler kurularak istismar edilen bir bölge Belucistan.
Neden tekrar gündemimize girdi? Temmuz ayında Pakistan'a gönderilen ABD askeri heyeti, yıllardır iç savaşa sürükledikleri Pakistan'a şu öneriyi getirir: Belucistan'da referandum yapın! Tabi kıyamet kopar. ABD-Pakistan ilişkileri zaten gergindir, Çin Pakistan'dan askeri üsler istemektedir, ABD özel birlikleri bu ülkeyi kan gölüne çevirmiştir.
Belki yıllar sonra Türkiye, aynı öneri ya da dayatmayla karşılaşacak. Açık söyleyelim karşılaşacak ve biz bugün bunu burada not edelim. "Allah'ın ordusu değil, Amerika'nın ordusu", "İran Apo'sunu yakaladı" ve "İşte böyle satarlar adamı" başlıkları ile üç yıldır bu köşede tartıştığım konu ile ilgili uyarılarımı tekrarlamak istiyorum.
Hikaye şöyle:
O dönemde; Pakistan'daki istikrarsızlığı izlerken, Benazir Butto suikastini tartışırken ABD ve İngiltere'nin müttefik olan Pakistan'a karşı Özgür Belucistan Hareketi'ne destek verdiğini fark edince hayretler içinde kaldım. Bir yandan müttefikleri olan ülkeyi destekliyorlardı diğer yandan ülkeyi bölecek harekete silah ve finansal destek sağlıyorlardı. Ne gariptir ki, o bölgenin özgürlüğü için savaşan, ABD ve İngiltere'den para ve silah alan gruplar 'İslamcı' gruplardı.
ABD ve İngiltere'nin jeopolitik hesapları, enerji planları için projelendirdiği Büyük Belucistan için örgütler kuruluyor, harekete geçiriliyordu. Bu örgütler 'İslamcı'ydı ve kimlikleri yüzünden İslam dünyasında sempati bile topluyordu. Hepsi birer taşerondu ve bu gerçeği anlatmak çok zordu.
2009 yılında, İran Belucistan'ı için savaşan "Cundullah" örgütünün lideri olan Abdülmelik Rigi'nin kardeşi, örgütün İran topraklarındaki saldırılarını ABD'nin talimatıyla yaptıklarını açıkladı ve; "Cundullah'ı ABD kurup destekledi. Talimatlarımızı ondan alıyorduk. Kime saldırıp kime saldırmayacağımızı ABD'liler söylüyordu. Para ve teçhizat onlar tarafından veriliyordu" şeklinde itiraflarda bulundu.
İran düşmandı, Belucistan'ın İran topraklarında kalan bölümünün bağımsızlığı için savaşan örgütlere destek, İran'ı zayıflatmak için veriliyordu. Peki ABD ve İngiltere, en yakın müttefikleri Pakistan'a karşı niye aynı amaca yönelmiş örgütleri destekliyordu? En yakın müttefikleri Türkiye'ye karşı neden terör kartını kullanıyordu? Bu ülkeler, terör üzerinden hem düşmanlarını hem de dostlarını nasıl da yıkıma uğratıyordu!
Bu açıklamadan yedi ay sonra, örgütün başındaki isim yakalandı. Şubat 1999'da Abdullah Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirildiği operasyonun bir benzeri yine Şubat 2010'da İran'da yaşandı. Cundullah lideri Abdulmelik Rigi, yakalanıp İran'a getirildi.
Elbette bu operasyon, İran güvenlik birimleri açısından olağanüstü başarıydı. Yıllardır izi sürülen, Batılı istihbarat servisleri tarafından korunan ve desteklenen, İran'ı parçalama projelerinde kullanılan, İran'ın can düşmanı bir örgütün lideri etkisiz hale getiriliyordu.
Rigi, bir gün önce Afganistan'daki bir ABD üssünde görüntülendi. Hemen ardından Dubai'ye geçti, oradan Kırgızistan'a gitmek için uçağa binerken yakalandı. Dubai, aynı günlerde İsrail istihbaratının bir Hamas yetkilisine yönelik iyi düşünülmüş suikast operasyonuna sahne oluyordu.
Dar anlamda "terör örgütleri"nin ya da bölgesel, etnik veya başka bir saikle silahlı mücadele yürüten sistem dışı yapıların hedefleriyle daha üst, daha karmaşık hesaplar birbirine karıştığında ortaya dramatik görüntüler çıkıyor. Çoğu zaman bu örgütler, kendi özel gündemleriyle bu büyük hesaplar arasında sıkışıp kalıyor. İşte o zaman "ihale" devreye giriyor, amaç belirsizleşiyor, o silahlı yapı bir uluslararası "kart"a dönüşüyor. Örgütler çoğu zaman bunu ince bir strateji, çıkar örtüşmesi olduğunu sanıyor, bir başarı öyküsü olarak pazarlıyor. İhaleyi verenler hesapları başka kartlar üzerinden yürütmeye başladığında acı gerçek bütün çıplaklığı ile ortaya çıkıyor.
Bu örgütler Belucistan'da İslamcı oluyor, bir başka ülkede Şii oluyor, başka ülkede Sünni oluyor ya da milliyetçi oluyordu. Her ülkenin özel şartlarına göre örgütlerin siyasal kimlikleri değişiyordu. Ama desteklenen örgütlerin bulunduğu coğrafya üzerindeki hesaplar kesinlikle birbirini tamamlıyordu. Bu yönüyle PJAK da Cundullah da aynı akıl tarafından yönetiliyor. Cundullah İran'da ne yaptıysa PJAK aynısını yaptı. İki örgütü de ABD ve İngiltere'nin kurduğu, finanse ettiği, saldırı hedeflerini bile ellerine tutuşturduğu artık biliniyor. PKK'nın silah kaynağının Irak merkezli aynı ülkeler ve bu ülkelere mensup güvenlik şirketleri olduğunu da unutmayalım. Karşımıza nasıl bir harita çıkıyor?
Düşmanlarınıza karşı tedbir alırsınız ama dostlarınıza hazırlıksız yakalanırsınız. Türkiye'nin de Pakistan'ın da en büyük zararı dostlarından gördüğünü bilmiyor muyuz?
Bugün Pakistan'a; Belucistan'da referandum dayatan irade aynı dayatmayı şartlar elverdiğinde Türkiye'ye de yapacak. İsterseniz bir yere not edin, o gün birlikte hatırlarız...