Halkevleri, 1931’de M. Kemal’in direktifleriyle kapatılan Türk Ocakları’nın yerine, CHF’nın 3. Olağan Kongresi’nde belirlenen tüzük gereği, 1932 yılında kurulmuştur. Amacı, devletle halk arasında boşluk bırakmamak, yeni devlet ideolojisini halka yaymak, ‘halkı bilinçlendirmek’, devrimlerin halk tarafından benimsenmesini sağlamak, kültür hayatını CHF denetiminde şekillendirmektir.
Tek tip bir kültür için, buralar dışında hiçbir kurumun, kültürle ilgilenmesine izin verilmez. Yani tiyatro, resim, edebiyat, müzik öğrenmek ve üretmek isteyen gençler, oraya gitmek zorundaydılar.
O dönemin diğer kurumları gibi, bunlarda orijinal değil; faşist, diktatör ülkelerden kopyalanmış taklit kurumlardır. Felsefesi Jakoben Kulüpleri’nin taklidiyken; işleyişi, tek tip insan yetiştirmeyi hedefleyen ülkelerdeki “Sokol Gençlik Teşkilatları”nın aynısıdır.
Halkevleri; Ankara’da, CHF Genel Sekreterliği’ne, illerde ise, il başkanlıklarına bağlıdır. İhtiyaçları ve tefrişatı CHF adına, devlet tarafından karşılanır. CHF’ye bağlı kültür organizasyonları olduklarından, müstakil birer hukuki şahsiyetleri yoktur. Halkevleri’nde yönetici olmak için, CHF üyesi olmak şarttır. Her Halkevi; köycülük, müzecilik-sergicilik, güzel sanatlar gibi en az 3, en fazla 9 şubeden oluşur. Ekonomik denetimleri CHF teşkilatları tarafından yapılmaktadır. 1939’daki CHP’nin 5. Kongresinde ise, köylerde ‘Halk Odaları’ kurularak; yurdun en ücra köşelerine ulaşmayı hedeflemişlerdir. Kapatıldıkları 1951’e kadar 478 Halkevi, 4342’de Halkodası kurulmuştur. Bir ara “Ulusevi” olarak değiştirilen adları, sonradan tekrar Halkevi’ne dönüştürülmüştür.
CHP’nin bu gibi kurumları,1946’ya kadar; çok rahat, hatta pervasızca devlet imkan ve baskısıyla çalışmalarını yürütmüş; 1946 seçimleri ise, bu gibi kurumlar için bir kırılma noktası olmuştur. Bu tarihte muvazaalı da olsa bir DP muhalefeti başlamış; buraların, harcamaları mercek altına alınmış, özellikle belediye destekleri azalmıştır. Devlet desteğinin sınırlanmasıyla, buralara olan ilgi azalmış ve etkinlikleri bitmiştir. 1950’de iktidara gelen DP, 1951’de çıkardığı 5830 Sayılı Kanun’la zaten devlet desteği çekildiği için, işlevsizleşen diğer CHP kurumlarıyla beraber, Halkevleri’ni de kapatır ve zaten devletin olan mal varlıklarını devlete aktarır.
Halkevleri 1960 darbesiyle kurulan Türk Kültür Derneği’nin 1963’te ismini Halkevi olarak değiştirmesiyle devlet eliyle yeniden kurulur. 1963’teki kurucuları, kapatıldığı 1951’deki yöneticileridir. CHP iktidarlarında, var edilen bu tür Kemalist örgütler, devlet desteği kesilince, güçlerini yitirdiğinden, pek bir etkinlik ortaya koyamamıştır. 1970’lerde sol akımların gücü nedeniyle Halkevleri, Kemalizm’e sosyalizm gömleği giydirip, sosyalist solla, Kemalizm’i sentezleme çabasına girerek burayı yaşatmayı denemişler, halis Kemalistler ise, bu gelişmeden rahatsız olup, buradan ayrıldığından, 1975 sonrası Halkevleri tamamen marjinal bir sol görüntüye bürünmüştür.1980 darbesiyle de kapatılmış, Genel Başkanı,1960 darbecisi “ölmez, yitmezlerden” Daimi Senatör Ahmet Yıldız tutuklanmıştır.
1988 yılında, çeşitli sol örgütçülerden oluşan eski Halkevciler tarafından yeniden açılır. Bir süre sonra DEV-YOL’cuların etkisine girer. Ancak bu son iki dönemde de, Halkevleri, sahibi CHP gibi, 1930’lu, 1940’lı yıllardaki saltanatını asla yaşayamaz.
Her üç döneminde de Halkevlerinin en önemli görevi, Cumhuriyet’in diğer bütün kurumlarında olduğu gibi, ‘irtica’yla, halkın değerleriyle mücadeledir. Ve tabiî ki buna bağlı olarak CHP tasavvurunda, Türk, laik, Sünni, Kemalist, batıcı ve modern vatandaşlar yetiştirmektir. Bu nedenle burada, Türklük, Turancılık vurgusu Türk Ocakları’dan geri kalmaz. CHP kurmaylarınca buralar, “hür Türk yurdunda, hür Türk milleti yetiştiren, birer “Kızılelma” dır.
Ankara Halkevi’nin çıkardığı Ülkü Dergisi doğrudan CHP’nin, yani devletin sesi sayıldığından, diğer Halkevleri ve Türk halkı için, bir kılavuz niteliğindedir. Bu dergi sosyolojik, antropolojik değerlendirmeler ve köy monografileri yayınlayarak Türk olmayanların tespitini yapar ve onların Türkleştirilmesinin yollarını açar.
Bu yollardan biri, 1920’lerde Türk Ocakları’nın düzenlediği “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyasıdır. Bu kampanya Halkevleri’nce de, İzmir’de başlatılır ve Doğu’ya doğru yaygınlaştırılır. Çalışmanın buralardan başlatılması buraların etnik yapısıyla ilgilidir. İstanbul’daki Türkleştirme faaliyetleri de Halkevleri’nce yürütülür. “Laik Türk Hıristiyanlar Birliği” ilk toplantısını 1935’te İstanbul Halkevi’nde yapar. Ve çalışmalarını, burayla bağlantılı yürütür.
Cumhuriyet vatandaşlarının bir diğer vasfı da modernliktir. Bu amaçla Halkevleri, meydanına bayraklar dikilen köylere bilgilendirme ve gözlem gezileri düzenler. Bu geziler fötr şapkalı bay ve tayyörlü bayanlarca, o gün için çok lüks sayılan otomobillerle ve yanlarında ‘konserve yiyeceklerle’ yapılır. Gruptaki doktorlar, köylüleri muayene ederken, “Halk Hatipleri Teşkilatı”ndan yetişmiş hatipler, köylüleri bilinçlendirir. Kasabalarda düzenlenen balolar, halkın modernleşmesine önemli katkılarda bulunur.
Halkevleri’nin açılışlarında, mutlaka B. Kemal Çağlar’ın “Açılırken” şiiri okunurken, halkı yetiştirebilmek için tezli piyesler, özellikle “Çoban” ve Türk tarih tezini işleyen “Akın” oyunları sergilenir. Bütün faşist yapılanmalarda olduğu gibi, buralar da, dinamizm oluşturabilmek için törenlere, şölenlere, marşlara kutlamalara boğulmuşlardır. Her yıl kuruluşa atfen, 19 Şubat tarihleri “Halkevi Bayramı” olarak kutlanır.
Halkevlerinin Kürtlerin yaşadığı bölgelerdeki faaliyetleri daha farklıdır. Bu bölgelerde özellikle “Dil, Tarih ve Edebiyat Şubeleri” aktiftir. Bölgenin köylerinde, 10’u kadın olmak koşuluyla yüzer kişilik gruplara “Öz Türkçe” ve “vatandaşlık bilgisi” müsabakaları düzenlenir. Öz Türkçe denmesi, bölgede konuşulan Arapça, Farsça ve Kürtçe’nin ayrı bir dil değil; Osmanlıca diye vurgulanması içindir. “Köycülük Şubesi” ise, Türkçe öğretimiyle beraber, bölgedeki Türkçe olmayan köy, mahalle ve sokak isimlerini Türkçeleştirmiştir.
Köy Enstitüleri’nde olduğu gibi, köylerden toplanan zeki çocuklar yatılı okullara yerleştirilmiş ve bunların masrafları Halkevleri tarafından karşılanmıştır. Misyonerlik çalışmaları nedeniyle, İzmir’de yoğun tepkiler alan Sıdıka Avar, bölgenin Türkleştirilmesinde en büyük etkinliğin, bölgede, geleceğin annesi, kız çocukları eliyle olacağını düşünerek, onları, köyleri dolaşarak toplayıp Elazığ Kız Enstitüsü’nde eğitir.
Halkevleri, yukarıda ifade edilen çalışmalara benzer bir çok vatandaş yetiştirme programı uygulamış; ancak bu çalışmaların halkın dönüştürülmesinin aksine, onların nefretini kazandığı da 1946 seçimleriyle görülmüştür.. Halkımız hiçbir şekilde kendine giydirilmeye çalışılan yabancılaştırma gömleğini kabullenmemiş; bunu da, fırsatını bulduğu her an ortaya koymaktan geri durmamıştır.