Oruç gibi çok değerli bir ibadeti yapmak üzere bize ömür ve imkan veren Rabbimiz'e hamdolsun, şükürler olsun!
Bir Müslüman mazereti yoksa orucunu tutar. Mazereti varsa ve bu mazeret devamlı ise; bu takdirde maddi imkanı elveriyorsa yoksulları doyurur (her oruç için bir yoksulu bir gün doyurur), maddi imkanı yoksa bir şey yapması gerekmez; ama yine de o oruçlu sayılır; çünkü mazereti olmasaydı orucunu tutacaktı; inancı ve niyeti bu idi.
Mazereti devamlı değilse, geçici ise orucunu erteler, ama mazereti olmasaydı orucunu tutacak olduğundan o da oruçlu gibi ecir alır.
Mazereti olmadığı halde orucunu tutmayan Müslümanlar da vardır; bu gibiler yine de Müslümandır, dinden çıkmazlar, yalnızca günahkâr olurlar. Mazeretsiz oruç tutmayan Müslümanlardan da en azından oruç tutanlara saygılı olmaları, onları rahatsız edecek davranışlardan kaçınmaları beklenir. Her zaman içilmemesi gereken sigara örneğini kullanalım: Oruç tutan bir kimsenin yanında sigarasını yakıp dumanını üfleyen kimse bir yandan oruç tutmadığı için rahatsız olmuyor, diğer yandan oruç tutan kimsenin rahatsız olmasına aldırmıyor demektir. İşte bu gibilerin kusuru yalnızca mazeretsiz oruç tutmamak değildir, onu aşan, dine saygısızlık ve islamî âdaba aykırı davranış sözkonusu olur.
Bir de İslam'a inanmayan veya genel olarak din ile iman ve amel olarak ilişkisi bulunmayan insanlar da oruç tutmazlar. Çoğunluğu oruç tutan Müslümanların oluşturduğu bir toplulukta bunların da oruç tutanları rahatsız etmemeye özen göstermeleri -aşağıda açıklayacağım sebeple- beklenir ve uygun olur.
"Varsın olsun, burası laik bir ülke, insanlar hür, diledikleri gibi davranabilirler" diyenler olacaktır. Onlara bir de şöyle düşünmeleri tavsiye edilir: Farklıların bir arada yaşamaları iki şekilde olur: 1. Çaresizlik yüzünden nefretle karışık katlanma. 2. Karşılıklı saygı, hatta sevgiye dayalı beraberlik.
Bir dine inanan ve inanmayan, belli bir hayat tarzını benimseyip öyle yaşayan kimseler farklı olanlara -haklarını kullandıkları, başkalarına zarar vermedikleri ve genel ahlaka aykırı davranmadıkları sürece- saygısızlık göstermez, onları rahatsız etmez, insan kardeş olarak bakarlarsa beraberlik "nefretli tahammül" değil, "sevgi ve saygıya dayalı ilişki" şeklinde olur.
Medyaya, çarşı pazara, camilere, oruç tutanların çoğunlukta olmasına, ülkede hakim olan genel havaya baktığımızda "Ülke olarak oruçluyuz" diyesim geliyor. Bu oruçta beraberlik, "herkesin oruç tutuyor olması" manasına gelmiyor; ama inşallah "tutmayanların da tutanların neşvesine katılması" manasına geliyor.
Tam bu noktada Yahya Kemal'in Atik Valde'den İnen Sokakta isimli şiirini okumanın zamanıdır:
İftardan önce gittim Atik-Valde semtine,
Kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti
Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;
Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,
Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;
Bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları
Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.
Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;
Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.
Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,
Bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri.
Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!
Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.
Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:
"Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür."