Kavganın Sonu
17 Aralık operasyonuna ilişkin şu süreçte sessiz kalmak, iki tarafı da kendimizden bildiğimiz için taraf tutmamayı en vicdani tutum görmek ve söz söylememek bir tercihtir. Bu tercihi, kendi gerekçeleri ile seçmek zorunda kalanlar olabilir. Ancak aynı tutumu takınmakta zorlanan ben, size sadece bizi daha nelerin beklediğini anlatacağım.
Bak dostum, olay çok basit. Bu ülkenin ekonomik anlamda en zayıf karnı cari açık. Peki cari açık ne? Basit anlatımıyla ülkedeki zorunlu ihtiyaçların karşılanması için gerekli olan finansmanın/paranın, dışarıdan borçla sağlanması. Peki buradan nasıl yıpratılır bir ülke.
O daha da basit: Ülkedeki güven ve istikrarı sarsarak.
Şimdi şöyle bir senaryo yazalım: Ülkenin en itibarlı kamu bankalarından biri üzerinde bir şaibe oluşturalım. X Bankasının yönetimini hırsız olarak gösterelim. Varsa büyütelim. Olmayanı var gibi gösterelim. O da yetmesin. Tüm kural, kanun ve kaideleri göz ardı edip, sürekli denetlenmiş olduğu gerçeğini gizleyip bankanın bir çiftlik gibi kullandığı intibaı verelim. Öyle ki verdiği tüm kredilerde şaibe varmış gibi davranalım. Böylece bankaya olan güven sarsılsın.
Vatandaş, mevduat yatırmayı bırak, mevcut mevduatlarını da çekmeye başlasın. Üstelik bu durumun diğer bankalarda da olabileceği imasında bulunalım. Bankalar likidite/nakit krizine sürüklensin. Yeni borçlanmalar ve mevcut borçlarda sıkıntıya düşülsün. Para döngüsü zayıflasın. Bankalar verdiği kredileri güçlendirmek için şirketlerden yeni teminatlar talep etsin, bir kısım kredileri vadesinden önce geri çağırsın.
Bu durum karşısında kredi kullanan şirketler krize sürüklensin. Taahhütlerini yerine getiremesin. Onlara bağlı şirketler de onlarla birlikte krize sürüklensin. Üretim dursun, işçiler çıkartılsın ve saire.
Diğer taraftan ülkeye finansman sağlayan, borç veren ve de yatırım yapan yabancı kişi ve kuruluşlar soruşturma, koğuşturma, tutuklama gibi yapay tehditlerle ülkeden uzaklaştırılsın. Ülkenin borç bulma kabiliyeti kırılsın, finansman kaynakları kesilsin.
Bu arada oluşan kriz algısı ile ülkede devaluasyon vari bir hava doğsun. Ülke parasının değeri düşerken döviz alabildiğine yükselsin. Ülkenin doğalgaz ve petrol gibi dövize bağlı tüm alacaklarının fiyatı artsın ve vatandaş zamlarla tanışsın. Yabancı borsa yatırımcısı ülkeden ayrılsın, borsa düşsün. Şirketlerin değeri pula dönsün. Ülkedeki özelleştirmeler yapılamasın. Yeni yatırımlar askıya alınsın. Kamunun ekonomideki motor gücü, dursun.
Dahası istikrar ve güveni yerle bir etmenin diğer bir yöntemi olan terör, tekrar gündeme gelsin. Artan şehit cenazeleri sonrasında ordunun olaya müdahale hakkı doğsun.
Sonra halkı saran huzursuzluk ve artan adli vakalar medya vasıtasıyla hükümete yönlendirilsin. Bir takım zayıf halkaların daha istifası sağlanarak ülkedeki krizin bir "yönetim krizi" olduğu havası estirilsin. Mümkünse mecliste yeni bir grup ya da parti kurulsun. Kirli hesaplarla kasetler, ihbarlar, tehditler havada uçuşsun.
Dahası yok mu? Var elbet.
Lakin buradan sonrası işin çorap söküğü.
Şimdi içinizden geçiyordur eminim, bu kadar kolay mı diye. Kolay değil elbet, kolay değil.
Yeter ki birileri bu değirmene su taşımasın...
----/----
Haa. Bu arada. Bunca sözden sonra merak edenler için söyleyeyim. Dershaneler mi ne olacak...
Allah bilir amma. Benim gibi binlerce insanın değişen hissiyatından sonra bırak dersaneyi, hiçbirşey eskisi gibi olmayacak...
İletişim için: mkarakoyunlu@hotmail.com.tr