En sevdiği içecek ayrandır. Çayı da sever. "Bi gadeh çay var mıı?.. diyerek kapıdan çağırır ürkek ürkek. Ya da "Evde kimse var mııı?... der.
Akli dengesi yeterli olmayan biridir. Kızdırılmadığı sürece kiimseye zararı yoktur. Bazen çocuklar Emine'yi çok kızdırırmış. Emine söylenerek taşa tutar onları. Onun bu kızgın halinden daha da keyiflenir çocuklar. Kadınlarla mahalle toplantılarında bunu dile getiririz, çocuklarınıza sahip çıkın, yazık, kızdırmasınlar Emine'yi deriz.
Emine'yi tüm şehir tanır aslında. Çünkü gitmediği mahalle yok gibidir. Çalmadığı kapı pek azdır. Onu tanıyanlar, ne istediğini söylemeden bilirler. İplik ister Emine ya da payça veya yamalık dediği kumaş parçaları ister. En sevdiği iş yama yapmaktır. Yepyeni şalvarı bile yamamadan giymez. Emine'nin sağı solu, üstü başı hep yamadır. Özellikle yaz gecelerinde elektrik lambasının altında hararetle yama yaptığına çok rastladım.
Bazen çok gelir bize. Özellikle halini hatrını gözetip isteklerini karşıladığımda. Emine'yi ağırlamak müthiş güzeldir amma yazacağım, okuyacağım vardır; beni çok meşgul etmese isterim. Hatta biraz da kızdığım olur. O benim iyi niyetimi çok iyi bilir. Şayet kızarsam şaşkın bir ifadeyle bakar yüzüme:
Sana nettiler böylee!?.. der. Kalbime bir acı saplanır. Güzel Rabbimin güzel kuludur o!.. Allah'tan bin özür dilerim, beni Emine yüzünden azaplamasın diye.
Bilirim Emine berekettir. Allah'ın gönderdiği ikramdır. Her insan öyledir aslında, bir Emine'ye mahsus değildir bu. Fakat aklı başında insanları razı etmek de zordur. İkramını beğenmezler, hizmetini beğenmezler… Ama Emine öyle mi?.. Emine en küçük iltifattan bile memnun kalır.
Emine eskiden gittiği yerlerden en çok para ve ekmek istermiş. Belki de insanlar tercihan işine yarar diye onu veriyorlardı. Sonunda o kadar ekmek birikirmiş ki… Emine kimisi küflenmiş bu ekmekleri serer kuruturdu bazen. Bazen de ineği olan birine satarmış.
Emine'nin göğüs kısmında, dışarıdan bakıldığında hemencecik belli olan kabarıklıklar vardır. Bilenler Emine'nin göğsünde kat kat çaputlara sarılı para olduğunu söylerler. Dediklerine göre bu paralar artık tedavülden kalkmış bozukluklarmış ve hiçbir işe yaramazmış. Emine onu canı gibi korurmuş.
Emine burda ne saklıyorsun, diye merakımdan sormuşumdur. Hemen başka bir konuya geçerek beni savuşturur. Onun bu masum hali hoşuma da gider.
Vaktim olursa Emine'yle sohbet etmeyi severim. Bazen beni kandırmaya çalışır. Der ki:
Senle çarşıya gidelim. Bana yoldaş ol! Sana harçlık veyiyim, der. Olur gidelim derim. Sonra başka bir konuya geçer, benim evi bekleysen sana harçlık veyiyim!.. der.
Hep, olur derim Emine'ye. Maksat gönlünü hoş etmekdir. Onun gönlü benim, 'olur' dememle bile hoş oluyor!
Tam da eşime, Kalem suresindeki 'bahçe sahipleri' kıssasını anlatıyordum ki bahçenin öbür tarafından, hızlı akan bir musluk sesi geldi. Tahmin ettiğimiz gibi Emine'ymiş. Emine suyla uğraşmayı çok sever. Dilediği kişinin çeşmesinden su doldurur evine götürür. Bir adeti vardır; su kabını doldurup doldurup döker. Iyice temizlendiğine kanaat getirene kadar. Su da temizdir, kap da temizdir amma... Emine işte!... Hafif yollu kızmazsan ölçüsüzce akıtabilir suyu.
Emine hala suyu çağıl çağıl akıtıyor. E su da paraynan akıyor! Dedim ya, Emine'ye kızmazsan kontrolsüzce akıtır suyu. Çok yüz verirsen gelir çamaşır bile yıkar. Ben evden bir yere gittiğimde çamaşır yıkadığı da oldu..
Suyu kapat Emine dedim. Yeter kabını doldurmuşsun!..
İşte böyle söyleyince de biraz daha akıttı kapattı. Biraz uyarı şart!
Ha!.. Evde çeşmesi vardır. Belediye karşılıyor diye duydum ama ne kadar doğru bilmiyorum. Hem öyle bile olsa her tarafı çamur, yaş ettiği için dahi evdekiler kendisine kızıyor olabilir.
Kahvaltı yapıyorduk; eşim dedi ki:
Emine çay içer misin?
Bir bardak ayran varsa içerim… dedi.
Geldi. Çay doldurdum. Öyle önüne koyduğun her şeyi yemez. Sordum, zeytin yer misin?
Yeyim getir dedi. Ekmek uzattım. Ekmeğin yanında az önce benim böldüğüm mısır çöreği vardı.
Şundan var mı, dedi.
Bundan başka yok Emine! Az önce ben kopardım ucundan, artık zannetmezsen vereyim, dedim.
Vey, dedi. Öyle her şeyi yemez bilirim. Hatta herkesin yemeğini yemez. Güvendiği insanların, kendisine güzel davrananların yemeğini yer. Benim, o böldüğüm parça ekmeği istemesine çok sevindim. Bu, onun beni sevdiğini gösterir.
Emine Allah'ın böyle bir kuludur işte. Tam da eşime Kalem suresinde Allah tarafından sınanan 'bağ sahiplerini' anlatıyordum ki bahçedeki su sesini duydum. Emine gelmiş, kaplarına su dolduruyordu yine.
Kalem suresi, bağ sahipleri ve bağdan bir şey isteyecek diye men edilen yoksul miskinler…
ahh!..
Dün, yazıma başlarken okumuştum bu sureyi. Heyhat daha önce defalarca okuduğum surenin içeriğini dahi unutmuşum. Okumamak ne kadar kötü bir şey demekki!.. Ya hiç okumayanlar nasıl yaşarlar? Ben okuduğum halde her şeyi unutmuşum. Resmen gafil olmuşum. Böyle unutanlara gafil der Allah. Allah bizleri gaflet uykusundan uyandırsın diye de dua ederiz ya!..
Kalem Suresi Bağ Sahipleri Kıssası
Allahü Teala Kalem suresinde buyuruyor ki:
"Haberiniz olsun ki biz, bağ sahiplerini imtihan ettiğimiz gibi onları da imtihan ettik. O zaman onlar; sabah olunca onu mutlaka devşireceğiz, diye yemin etmişlerdi.
Bir istisna da yapmıyorlardı. (İnşallah, Allah izin verirse gibi şartlı ifadeler kullanmıyorlardı.)
Derken onlar uyurlarken, Rabbinden bir dolaşan, (yangın) onun yani bahçenin etrafında dolaşıvermişti. Sabaha kadar o bağ yanıp simsiyah olmuştu.
Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler:
Haydin, kesip devşirecekseniz, ürününüze erkence koşun dediler.
Hemen fırladılar, giderken gizli gizli birbirleriyle konuşuyorlardı:
Sakın bugün aranıza bir yoksul sokulmasın!
Yoksulları engellemeye güçleri yeter halde erkenden gittiler.
O bağı görünce şöyle dediler:
Herhalde biz yanlış geldik. Yok biz mahrum bırakılmışız!
Ortancaları, (en ılımlı olanları) ben size, Allah'ı tesbih etseydiniz, dememiş miydim! dedi.
Subhansın, ey Rabbimiz! Biz kesinlikle zalimlermişiz, dediler.
Sonra döndüler birbirini kınamaya başladılar.
Yazıklar olsun bizlere, bizler doğrusu azgınlarmışız. Ola ki Rabbimiz onun yerine daha iyisini verir. Biz kesinlikle Rabbimizin rızasını arzulamaktayız, dediler.
İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bunu bilselerdi!
Kalem 17-33