Bilmem ne dersiniz ama? Bu kez her zamankinden farklı bir yazı olacak. Sezonun trendlerinden, neyi nasıl giyinmeniz gerektğini değil de, geçen yıl yaptığım bir darülaceze ziyaretinde yaşadıklarımı sizlerle paylaşacağım. Benim için hiç hoş olmayan, hatırladıkça gözlerimi dolduran acı bir anı...
Mensubu olduğum kurumun yönetim kurulu üyeleri ve kadın temsilcileri olarak geçtiğimiz yıl bir darülaceze ziyareti yapmayı kararlaştırdık. Oradaki büyüklerimizin gönüllerini hoş etmek için hepimiz seferber olduk. Elimiz boş gitmeyelim herkes birşeyler alsın dedik, aldık da. İhtiyaçları olacağını düşündüğümüz terlik, eşofman, eşarp, çorap, etek, gömlek, pantolon, iç çamaşırı, vb eşyaları temin edip özenle hediye paketlerine koyduk ve hepsini hazırladık. Annemin bana çeyizim için hazırladığı oyalı tülbentlerden, rahmetli babaannemin yine çeyizim için ördüğü kışlık çoraplardan da alıp oradaki teyzelere hediye etmek için hazırladığım diğer paketlerin arasına koydum. İlk kez bir huzurevine gidecektim, çok heyecanlı ve bir o kadar da meraklıydım. Televizyon da gördüğüm gibi herşey mükemmel, oradaki insanlar hallerinden memnun sanıyordum, ta ki gidip görene kadar...
Beklenen vakit geldi ve ziyareti gerçekleştirmek için yola koyulduk. Az önce de dediğim gibi hayalimdeki ortam çok farklıydı. Huzurevi; Belli bir yaşın üzerindeki muhtaç yaşlıları korumak, bakmak, sosyal, psikolojik ve fiziksel gereksinimlerini karşılamak için hizmet veren bir bir kurum olarak biliyordum. İsmi lazım değil o huzurevine vardık, gideceğimizden haberdar olan görevliler bizi kapı da karşıladılar gayet güleryüzlü, samimi bir o kadar da insan görünüyorlardı!. Hanımlar araçlardan kolilerle hediyeleri indirdikçe güvenlik görevlisi beyin ve yanındaki diğer görevlinin birbirlerine bakıp sinsice gülerek 'Çok da paket varmış' dediklerini duydum. Aslında bu gülüş bana, görevlilerin birşeyler planladıklarını hissettirmişti.
Görevliler; 'Paketleri güvenlik kulubesine bırakın önce kontolden geçecek,daha sonra getirdiğiniz eşyaları size vereceğiz dağıtacaksınız' dediler.Biz de dediklerini yaptık. Paketleri bırakıp bahçeye doğru yürüdük. Ziyaretimizi sabah erken saatte gerçekleştirdiğimiz için, gittiğimizde huzurevi sakinlerinin bir kısmı uyuyordu. Uyananların kimi bahçe de arkadaşlarıyla oturmuş sohbet ediyor, kimi geziniyor, kimi de tek başına oturduğu bankta derin derin düşünüyordu. Bizi fark edenler tebessüm ederek el sallıyor, 'yavrum bizim yanımıza da gelin' diye sesleniyorlardı. Koşar adımla arkadaşlarımdan ayrıldım bize seslenen amca ve teyzelerin yanına gittim. Tebessüm ederek 'Günaydın, nasılsınız?' diyerek ellerini öptüm. 'Hoşgeldiniz kızım, nereden geliyorsunuz? çok da kalabalıksınız' dediler başladık muhabbete...
Acaba hiç başlamasamıydık? O dertlerini hiç bilip öğrenmesemiydim? Yanlarına oturdum karşılıklı bir takım sorular sorduk birbirimize, ben onları tanımak istiyordum onlar da beni. 'Sizlere hediyelerimiz var, elimiz boş geldik sanmayın' dedim gülerek...
'Ne getirdiniz? hani neredeler?' dediler, ben de kontrolden geçtikten sonra bize verileceğini hepsini dağıtacağımızı söyledim. Gülen yüzleri birden asıldı 'Aynı numara' dediler bu duyduğum şey birbirlerine bakıp sinsice gülen görevliler hakkında düşündüklerimi onaylıyor gibiydi. 'Anlamadım amcacığım, numara olan nedir?' dediğim de 'Güzel kızım, hergün onlarca ziyaretçimiz geliyor, sağolsunlar onlar da sizler gibi bir takım hediyeler getiriyorlar ama, gelen hediyelerin, fitre, sadaka ve zekatların hepsine az önce kapı da sizi karşılayanlar , buradaki hasta bakıcı ve hemşireler tarafından el koyuluyor, araların da paylaştırıyorlar biz hiç birşey görmüyoruz, hiçbiri bize verilmiyor' dedi yaşlı amca. Duyduklarım beni çok şaşırtmış, üzmüş ve sinirlendirmişti. Müsade isteyerek yanlarından ayrıldım hemen arkadaşlarımın yanına giderek durumu anlattım kimse inanmadı 'Görevliler paketleri şimdi verirler dağıtırız' dediler.
Doğru paketleri bıraktığımız yere gittim gittiğim de bir tane bile paket yoktu. Güvenlik görevlisi bey beni orada görünce biraz bozuldu,' Birşey mi var?' dedi.
'Maalesef hiçbirşey kalmamış!' dedim,'anlamadım' dedi. 'Lütfen paketleri artık alabilirmiyiz?'dediğim de 'Hayır onları biz dağıtacağız, yatalakların kaldığı binaya taşıdık oraya girmek de yasak' cevabını aldım. 'Demek amcanın söyledikleri doğruymuş' dedim içimden ve ısrarla paketleri almak istediğimi söyledim. 'Sizin dağıtmanızı istemiyorum ben kendi elimle hayrımı yapıp, dua almak istiyorum' diye sesimi yükseltince arkadaşlarım yanıma gelerek ne olduğunu sordular görevlinin söylediklerini onlara söyledim birşeyler yapmamız gerektiğini hediyeleri alıp kendimizin dağıtması gerektiğini söylediysem de beni kimse dinlemedi. 'Onlar dağıtırlar, Hadi şimdi içeri giriyoruz, içeridekileri ziyaret edeceğiz' dediler. Canım çok sıkılmıştı çok üzülmüştüm, ziyaretimize huzurevi denilen binayı gezerek devam edecektik. Neyse ki, ev de hazırlayıp götürdüğüm hediyelerin hiç birini görevlilere vermemiştim ben, ablam ve birlikte gittiğim arkadaşlarımla binaya girdik girişte bizi karşılayan hasta bakıcı ve hemşireler son derece tatlı dilli, güler yüzlü, samimiydiler. Girdiğimiz bina teyzelerin yaşadığı yermiş, karşıdaki binada amcalar ve yatalak hastaların olduklarını oraya girmenin yasak olduğunu söylediler.
Dışarıda yaşadıklarımı bir kenara bırakıp elimden geldiğince güleryüzlü olmaya çalıştım. Biliyordum ki, oradaki insanların herşeyden çok güleryüz ve tatlı dile ihtiyaçları vardı. İlk kata gelmiştik bize tanınan süre de oradaki herkesi ziyaret etmek en azından hepsinin ellerini öpmek, hasbihal etmek istiyorduk.
Arkadaşlarla gruplar halinde dağıldık, ablamla birlikte ilk gördüğümüz odaya girdik. Teyzelerin kimi uyuyor kimi de uyanmış yatağının başucuna koyduğu gençlik resimlerinin, bir zamanlar var olan ailesiyle çekildiği resmin tozunu siliyordu. Bizi görünce gözlerinin içi güldü nur yüzlü teyzelerin sırayla hepsinin yanına gidecektim önce resimlere bakarken çok üzüldüğünü gördüğüm teyzenin yanına gittim. Oturduğu yataktan hemen kalktı üzgün yüzünde birden sıcak bir tebessüm oluştu ilk onun yanına gitmem belli ki mutlu etmişti güzel teyzeyi. 'Hoşgeldiniz' diyerek sarıldı bana elini öpüp halini hatırını sorup neye ihtiyacı olduğunu öğrendim götürdüğüm hediyeler arasında ihtiyaç duyduğu eşyayı bulup verdim. Hediye teyzeyi mutlu etse de onları asıl mutlu eden şey içten bir sarılış,sıcak bir tebessümdü, tek istedikleri hatırlanmaktı. Başucundaki siyah-beyaz resimdeki kadının yanımdaki teyze olduğuna inanmak zordu. Resimdeki kadın son derece şık, tabi genç ve çok güzel herşeyden önemlisi de çok mutluydu...
Eşiyle birlikte çekildikleri resimde öyle mutlu görünüyordu ki, resime bakınca nerden nereye? diyor insan. Kaç çocuğu olduğunu sordum 'Kimsem yok benim hepsi öldü, yalnızım bu Dünya'da bir tek ALLAH'ım var' dedi Fatoş teyze. Belli ki onu unutan, sahip çıkmayan evlatlarını öldü sayıyordu. Fatoş teyzeyle kısa bir sohbetin ardından odadaki diğer teyzelerin yanına giderek hepsiyle teker, teker tanıştım konuştum, kısaca dertleştim biraz olsun gönüllerini almak adına götürdüğüm hediyeri verdim.Öyle çok anlatacakları vardı ki; hiçbirinin yaşadıkları diğerine benzemiyordu hepsinin hayat hikayesi farklıydı. Fatoş teyzenin aslında dört çocuğu olduğunu, çocuklarının hepsinin de çok zengin ve kariyer sahibi olduklarını ama annelerine sahip çıkmadıklarını söyledi Fatoş teyzeyle aynı odayı paylaşan bir arkadaşı. Duyduklarım beni çok üzmüştü hepsinin bana ettiği nasihat aynıydı. 'Anne ve babanın kıymetini bil, onlara sahip çık, dualarını al .Biz de sizin gibi gençtik bizim de ailemiz vardı ama şimdi buradayız' dediler. Hayatın gerçekleri hiç bu kadar acıtmamıştı yüreğimi, hayat gerçekten bu kadar acımasızmıydı? yoksa insanlarmıydı acımasız olan? diye sordum kendime...
Oradakilerle vedalaştım bir sonraki odaya gittim oradaki yatalak bir teyze vardı başta yerinden kalkmak istemediği için kalkmadığı sandım çünkü yatalak olanların diğer binada olduklarını söylemişlerdi. Teyze :'felçliyim güzel kızım bu yüzden kalkamıyorum kalkmayı bırak sağdan, sola dönemiyorum, dün akşamdan beri sağ tarafıma dönük şekilde yatıyorum' dedi. 'İsterseniz sizi çevireyim teyzeciğim biraz da sol tarafınıza yatın' dediğim de, 'Aman kızım sus hemşire duymasın şikayetlendiğimi siz gittikten sonra bana neler yapar?. Dün akşam bir kez geldi baktı bana ve gitti gidiş o gidiş' dedi. Bahsettiği hemşire geldi yanımıza 'Benim prensesim bugün nasıl bakalım? hadi bugün işiniz iş bir sürü ziyaretçiniz var ama unutmayın birazdan hepsi gidecek yine bizimle kalacaksınız' diyerek aba altından sopa gösterir gibiydi. Hemşire bana dönerek, 'Biliyormusunuz? bunların hepsi benim aşkım, hepsiyle bir bebek gibi ilgileniyorum çok seviyorum bu fıstıkları' dedi. Felçli teyzeyle gözgöze geldik ve sanki bana gözleriyle 'Sus sakin anlattıklarımı söyleme' diyordu. Zor olsada bi çare teyzenin iyiliği için sustum, oradakilerle de vedalaşıp çıktım. Bir odanın önünden geçerken çok kötü bir kokunun koridora dağıldığını fark ettim 'Burası ne?' dediğim de yemekhane olduğunu söylediler. Çok kötü kokuyordu başımı içeri doğru uzattığım da hijyenden çok uzak olduğunu da gördüm. Huzurevi sakinlerinden biri; 'Geleceğinizden haberdar oldukları için büyük bir temizlik yapıldı ve hepimizi tembih ettiler hiç kimseye hiçbirşey anlatmıyacaksınız dediler. Herkes korkuyor, korkularından birşey demiyorlar, bize burada hiç iyi davlanmıyorlar dayak bile yiyoruz, hakaret ediyor dalga geçiyorlar bizimle. Sizin gibi ziyaretçiler geldiğinde herşey farklı gittikten sonra farklı oluyor. Lütfen yetkililere bildir kızım bizim elimiz kolumuz bağlı birşey yapamıyoruz' dedi ağlamaklı gözlerle...
O an; Mahsun Kırmızıgül'ün yönetmenliğini yaptığı 'Beyaz Melek' adlı film geldi aklıma ve filmdeki huzurevinde yaşanılan o merhametten, insanlıktan uzak sahneler. Demek ki filmden ibaret değilmiş, tüm bunları gerçekten yaşayan insanlar varmış dedim kendi kendime. Anlatılanlar yüreğimi çok acıtmıştı gözyaşlarıma hakim olamadım tüm bunları bana anlatan teyzeye sarılıp,' Merak etme elimden geleni yapacağım tüm bu şikayetleri yetkililere duyuracağım' dedim. Üst katlara çıkmamıza gerek kalmamıştı geldiğimizi duyan herkes aşağıya inmiş hepsi koridorda görevlilere belli etmeden kendine yakın gördüğü biriyle dertleşiyor, bizi bunlardan kurtarın diyerek bir nevi yalvarıyorlardı. Fethiye teyze diye bir teyzeyle tanıştım öyle ağzı dualı, öyle güzel gözlü, tatlı bir teyzeydi ki 'Adım fethiye burası benim arkadaşlarımla kaldığım odam , bundan sonra benim manevi kızım olurmusun?ziyaretime geldiğinde kimsenin yanına gitme hemen bu kata çık benim kaldığım odaya yanıma gel seni çok sevdim gül yüzlü kızım' demişti. 'Gelirim tabi gelmezmiyim Fethiye anneciğim?' dedim, bu ziyaretin bana ağır bir depresyon yaşatacağını bilmeden.
Bir de zihinsel engellilerin kaldığı kat vardı orası da başka bir dramdı. Ziyaretimizi tamamlayıp tekrar dışarı çıktık. Karşı binaya (amcaların ve yatalak hastaların kaldığı) gidemiyeceğimiz için hastalardan birkaçını sedyelerle dışarı çıkarmışdı ve amcalar da bahçeye çıkmış bizimle konuşmak için bekliyorlardı. Onlarla konuştuğumuzda da içeride söylenilen şikayetlerin aynılarını işittik. Hepsinin gözleri bizi buradan kurtarın der gibi çaresizce bakıyordu. Beraber resimler çekildik, ihtiyar delikanlıların bazısı hemen askerlik anılarını anlatmaya başladı bazısı da 'yalan söylüyor buna inanmayın siz asıl beni dinleyin' diyerek konuşan amcayı susturup kendi anılarını anlattı.
Huzurevi diye adlandırılan aslında çile evi olan o kurumdan ayrılmak üzere herkesle vedalaştık vedalaşırken 'Ne olur bizi unutmayın, yine gelin olur mu?' dediler. Giderken artık sık, sık ziyarete gideceğimi oradaki insanların yüzlerinde bir nebze de olsa tebessüm oluşturmak için yalnız olmadıklarını hissettirmek için elimden geleni yapacağımı düşünüyordum. Orayı gördükten sonra tekrar aynı ortama girecek gücü bir daha kendimde bulamadım. Bize bir saatlik ziyaret bu kadar ağır gelirken son nefeslerine kadar orada yaşamak zorunda olan insanlar ne yapacaklar diye düşündüm. İnsanı bütün zorluklara karşı ayakta tutan inanç ve sevgidir. Oradaki insanlar da artık ne inanç kalmıştı ne de sevgi. Anneler, babalar küçücük yüreklerine çocuklarını, torunlarını sığdırırken evlatlar kocaman apartman dairelerine, villalarının bir köşesine anne ve babalarını sığdıramamışlardı...
Hepsi ölüme terkedilmişliğin ve acizliğin acısını yaşıyordu.Yol boyunca hep ağladım, Merhamet Sahibi Olan Kimsesizlerin Kimsesi Rabbim'e yalvardım. 'Onlara kimse sahip çıkmıyor Sen sahip çık Allah'ım' dedim. Yetkililere mailler gönderdim, telefonla görüştüm durumu olduğu gibi anlattım ama sonuçtan hiç haberim yok. Ne tekrar gittim ne de durumlarından haberdar oldum evet bu da benim ayıbım. Çoğunuz belki de bu yazıyı okuyana kadar huzurevlerini benim sandığım gibi güzel, temiz oradaki insanları da huzurlu sanıyordunuz. Ben demiyorum ki hepsi bu şekilde ama benim gittiğim gördüğüm kurum böyleydi. Psikolojimi fazlasıyla bozmuştu bu durum.Orada yaşanılanları anne ve babamla paylaştım onlar da benim gibi çok üzüldüler ve bu ziyaretin beni olumsuz yönde etkilemiş olması onları daha da üzdü. Benim üzülmeme bile dayanamıyan anne ve babacığımı ben nasıl terk ederim? hele ki öyle biryere, vicdansız, merhametsizlerin ellerine! Biliyoruz ki, merhamet etmeyene merhamet edilmez.ıÜü Kim olursa olsun hiç bir anne- baba orada (huzurevinde) yaşamayı, terk edilmeyi hak etmiyor. Ziyaretim sırasında yaşadıklarımdan sonra zaten çok bağlı olduğum anne ve babama daha da çok bağlandım. Mevla bana ömür verdiği müddetçe onları hiç kimseye muhtaç etmeyeceğime söz verdim kendi kendime... Sizlere diyorum ki, anne babanızın kıymetini lütfen bilin ve eğer mutsuzum hayattan hiç zevk almıyorum diye şikayetleniyorsanız da benim yaptığım ziyareti sizlerin de yapmasını istiyorum...
Dinimizde anne baba hakkının ne kadar önemli olduğu ayet ve hadislerde de belirtilmiş. İşte konuyla ilgili birkaç Hadisi Şerifi sizlere hatırlatıyorum.
Anne-babasına hizmet edenin ömrü bereketli ve uzun olur . Onlara karşı gelenin,asi olanın ömrü bereketsiz ve kısa olur.(Ey oğul İlm)
Anne-babasına asi olan mel'undur.(Hakim)
Anne-babasına iyilik edene müjdeler olsun! Allah onun ömrünü uzatır.(Buhari)
Anne-babası yanında ihtiyarladığı halde,(onların rızalarını almayıp) Cennet'i kazanmıyanın burnu sürtülsün.(Tirmizi)
Anne -babaya ihsan ederseniz çocuklarınız da size ihsan eder(Teberani)
Anne-babasının rızasını alan mü'mine Cennet'ten iki kapı açılır. Onları üzene ise Cehennem'den iki kapı açılır.(Beyheki)
Beyaz Melek Gerçekmiş
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.