İÇİ DOLU KELİMELERLE GEL BANA, BAŞKA BİRŞEY İSTEMEM.
Geçen gün dolmuşta eve dönerken duydum. Böyle diyordu kız sevgilisine. Bana içi dolu kelimelerle gel.
Tuttum bu cümleyi.
Düşündüm sonra. Hakkını veremediğin kelime yük sana...
Sadece sana mı? Hayır. Ona da eziyet, azap...
Hakkımız var mı içi dolu kelimeleri hafifletmeye...
Hiç sanmıyorum.
Hikâyelerini büyük bir beğeni ve iştahla okuduğum, halk irfanını kelimelerine yüklemiş önemli bir kültür insanından, Şerif Aydemir’den duymuştum bir sohbette…
Besili kelimeler demişti başka bir hikâyecinin metinlerini değerlendirirken.
Nasıl da hazine bulmuş gibi sevinmiştim.
Kabarmıştı içim.
İtiraf ediyorum işte. Ben bir kelime hayranıyım.
Kelimelere vurgun ve kelimelerle vurgun yiyen bir garip âdemim yani.
Bu sohbete tanık olduğum günden beri “Besili kelimeler” geçen cümleler kurdum her ne kadar cümlelerim besili olmasa da…
Ustam teselliye geldi tam da beklediğim bir anda.
“Kelimelerin besili olması için çıktığı zihnin de besili olması lazım” dedi. İlimle, irfanla, görgüyle, zerafetle demeyi de ihmal etmeden…”
Bitmedi, devam etti.
“Ve bu büyük bir dikkat sonucu zamanla elde edilen bir maharet.
İyi yoldasın ama çok çalışmalısın” dedi.
Bir yandan hafif iltifat eder gibi konuşmuş olsa bile ustam, sarsılmadım diyemem.
Sarsıldım.
Fark etti durumu ve toparlamaya çalıştı.
“Az âşık, az garip, az gönlü yıkık, az meczup görmedin, onlarla oturup kalktın, sohbetlerine erdin” cümlesini de ekleyiverdi.
En çok ustamın en sona sakladığı “Cemal gördün cemal” cümlesi etkiledi beni.
Az evvel belirtmiştim. Tekrar edeyim.
Küçük bir sarsıntı geçirmedim desem doğruyu gizlemiş olurum.
Şükürler olsun dedim ama mahcubiyetle söylediğim için ancak kendim duyabildim.
Devam etti ustam.
“İnşallah didar da görürüz cemal gördüğümüz gibi…
Ruhun engin sahalarında hakikat çiçekleri derenlerden dem almak gerek besili cümleler için.
O zaman kelimelerimiz orijinal, cümlelerimiz besili, kalbimiz ise âhenkli olacak.”
Ruhun ve kalbin engin ve dingin sahaları…
Nefsin zahmetli derelerinden kurtulup buralara gelemediğimiz için kalbimiz mânâ zafiyetine uğramış durumda.
Nefsimiz besili ama kalbimiz kuru.
Şeytanımız besili ama vicdanımız hüsran içinde.
Ne zaman sevdiklerimize, dostlarımıza ıtırlanmış taze cümleler sunacağız peki?
İşi tersine çevirebilmeyi başarabildiğimiz zaman.
Kaynaklarımızı
Kalbimizi hakikat ile donatabildiğimiz zaman.
Varlığın künhüne vâkıf kılabildiğimiz zaman.
İşte o zaman besili cümlelerimiz olacak.
Ve o zaman sevdiklerimize taptaze cümleler armağan edebileceğiz.
Çalışmaya değmez mi?