Beşerî şuurun tenzîlî süreçte inşası

xxxx1

Turgut Cansever'in geliştirdiği ve uyguladığı mekân tasavvurunun bizim için ne anlam ifade ettiğini anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyoruz. Ancak elbette ki, mekân tasavvurunun inşasından önce, insan tasavvurunun hayata geçirilmesi gerekiyordu. O yüzden, bizim Hz. Peygamber tarafından insan ve hayat-dünya tasavvurunun nasıl geliştirilip hayata geçirildiğini çok iyi idrak edebilmemiz gerekiyor.

Hz. Peygamber, münhasıran tevhîdî / mekkî ve tenzîhî / medenî süreçleri inşa etmişse de, bunu bir beşerî şuur geliştirerek, yani bu süreçte teşbîhî boyutu hayata geçirerek gerçekleştirmişti. Ama Hz. Peygamberin öncelikli yükümlülüğü, bütün hayatı, varlığı ihata edecek bir muhît inşa etmekti ve bunu da tevhid ve tenzih boyutlarını, mekke ve medîne süreçlerinde inşa ederek gerçekleştirmişti.

Hz. Peygamber'in öncelikli olarak bizatihî yerine getirmekle mükellef kılındığı ameliye, mekke sürecinde tevhid'i tesis etmek, medîne sürecinde ise tenzîhî boyutu inşa etmek ve bunlara dayanarak medeniyet sürecinde müminler tarafından gerçekleştirilecek teşbîhî boyutun hem nasıl gerçekleştirilebileceğini göstermek, hem de her türlü sapmanın önünü almayı mümkün kılabilecek bir bir sûret ve sîret ortaya koymaktı.

Yani Hz. Peygamber tevhîdî boyutu da, tenzîhî boyutu da ihata İslâmî bir varoluş muhîtini inşa ederken, her iki süreçte de, hem beşerî boyut'un vahiyle mücehhez kılınarak inşa edilmesi asal hedefiyle, hem de tevhîdî ve tenzîhî boyutları inşa ederken de beşerî bir ameliye ile mükellefiyetini yerine getiriyordu, getirmişti. Böylelikle mekke ve medine süreçlerinden sonra müminlerin emanet (mekke süreci), ubûdiyet (medine süreci) ve hilâfet (medeniyet süreci) işlemlerini hem nasıl yeniden hayata geçirebileceklerinin, hem de daha da önemlisi de bu süreçlere nasıl her dâim hayatiyet kazandıracaklarının usûl'ünü de gösteriyor, göstermiş oluyordu bize: Bu usûl, beşerî boyutun her dâim peygamberimizin sîretinin Müslümanların sûretine ve sîretine nasıl dönüştürülebileceğini ele veren, gösteren bir usûldü.

Buradaki yakıcı soru şu: Üçüncü alanın inşası olarak adlandırdığım ve medeniyet sürecine denk gelen bu usûl neydi ve nasıl yeniden hayata geçirilebilirdi? Ve Hz. Hz. Peygamber, bu usûlü nereden almıştı?

Öncelikli olarak Peygamberimiz bu usûlü elbette ki Yüce Sani'den öğrenmiş ve bizatihî hayata geçirmişti. Şöyle ki…

Kur'ân, Hz. Peygamber'e iki şekilde vahyedilmişti: Birincisi, vahyin bütününün aynı ânda Peygamberimize vahyedildiği inzal sûretinde; ikincisi de, vahyin 23 yıllık bir zaman diline yayılarak Peygamberimize vahyedildiği ve adım adım hayata geçirildiği tenzil sûretinde. İnzal sûreti, bizatihî Hz. Peygamber'in kendisi için geçerli olan bir nüzûl tarzıydı. Tenzil sûreti ise bütün Müslümanlarla ilgili olan bir nüzûl tarzıydı.

İşte meselenin püf noktası burada gizli: Vahiy, inzal'le hayat bulmuş, mekke süreci ve münferit müslim şahsiyet inşa etmiş; ama tenzil'le hayat olmuş, medine süreci ve müşterek mümin şahsiyeti inşa etmiş ve hayat kurmuştu.

Önemli olan vahye her dâim hayatiyet kazandırmaktı. Peki, vahye her dâim nasıl hayat kazandıracaktık? Elbette ki, medeniyet sürecinde hem kürevî muhsin şahsiyeti inşa ederek, hem de mekânı ve zamanı İslâmî bir renge büründürerek.

Bunun yolu da, tenzil sürecinin tevhid ve tenzih'i hayata geçirirken bile beşerî / teşbîhî bir yol ve yöntem izlediği gerçeğini kavrayarak ve bu gerçeğin nasıl gerçeğe dönüştürüldüğünün ipuçlarını veren tenzil süreci üzerinde biraz kafa patlatarak…