Başbakan Tayyip Erdoğan geçen hafta sonu gazete ve televizyon sahipleri ile yayın yönetmenlerini topladı; herhalde en kalabalık toplantısıydı bu medya tarihimizin... Katılanlar ne konuşulduğunu anlatmama sözü verdikleri için dışarıya fazla bir şey sızmadı. Sızan az ‘şey’ ise hem kafaları karıştırdı, hem de merakı gıdıkladı.
Sağolsun, toplantıda bulunan en yakın dostlarım, herhalde yazarım diye, benden uzak durdular. Ben de biraz uzaklardan, biraz da yakınların çenelerini tutacağına inandıkları tanıdıklardan derlediğim bilgilerle karşınızdayım.
Önce oturum düzeni: Başbakanın sağ tarafında Bülent Arınç ile Hüseyin Çelik, sol tarafında ise Beşir Atalay ve Ömer Çelik oturmuş... Medya patronlarını karşısına oturtmuş Tayyip Bey: Hemen karşısında Aydın Doğan, onun solunda Mehmet Emin Karamehmet, Turgay Ciner, Erdoğan Demirören, Ahmet Albayrak; solunda Ahmet Çalık, Ferit Şahenk, Ali Akbulut, Mücahit Ören kareye girmiş...
Hazırlıklar içerisinde yer almış bir dostum, “Masa düzeni bizzat Başbakan tarafından belirlendi: Patronların nerede oturacağına kendisi karar verdi; yayın yönetmenleri ise soyadı esas alınarak harf sırasıyla yer aldılar sofrada” bilgisini verdi bana.
Grubunun önemli isimlerinden birine, “Karamehmet Bey en görünür yere oturtulmasının anlamının farkında mı?” diye sordum. Farkındaymış. Show-Tv, Sky-Türk ve Akşam’ın patronu daha toplantı bitmeden, televizyonlarına “Son dakika altyazılarını durdurun” talimatı göndermiş... Toplantıda, Başbakan Erdoğan, “Alttan-üstten geçirilen ‘son dakika’ anonslarıyla izleyiciler tahrik ediliyor, daha fazlasını beklemeye başlıyor, tadında bırakılsa iyi olur” tavsiyesinde bulunur bulunmaz...
Toplantıda hemen herkese söz hakkı tanınmış; patronlara da yayın yönetmenlerine de... “Fazla demokratik bir ortamda” tespitinde bulundu bir tanıdık. Bazen gazetecilerin patronlarıyla görüşleri çatışmış...
Aynı dost şunları da söyledi: “Patronlar Başbakan Erdoğan’ın ağzının içine bakıyor, o ‘leb’ demeden kendileri ‘leblebi’ diyebilmek için söz alıyorlardı. Erdoğan’ın ağzından ‘sansür’ anlamına gelebilecek tek bir söz veya tavsiye çıkmadı; buna karşılık patronlar ‘Söyleyin, talimat verin, ne istiyorsanız bildirin’ ile başlayıp ‘Ne derseniz yapmaya hazırız’ ile biten cümleler kurabildiler.”
Çok önemli bir patron, “Şikâyet konusu edilenler hep gazeteci tayfasının eseri, yazarlarla da toplanılsın” fikrini ortaya atmış... Bunu “Bizlerle biraraya geldiğiniz gibi yazarlarımız da bilgilendirilsin” teklifi olarak anlamış Tayyip Bey ve yanında oturan Bülent Arınç’ın toplantıyı düzenlemesini istemiş...
Patron, bunun üzerine, “Tamam işte” demiş, “O toplantıda alınacak kararları bizler talimat olarak uygularız...”
“Soğuk mu soğuk bir hava esti” dedi dostum. Bereket Tayyip Bey, hemen “Öyle şey olmaz; biz sansüre karşıyız” tavrını koymuş...
“Kimler o tekliften yanaydı, kimler karşı çıktı?” sorusunu da sordum; aldığım cevap şaşırtıcıydı.
Ne beklersiniz? ‘Yandaş’ diye üzerlerine gidilen yayın organları yöneticilerinin önemli durumlarda ‘sansür’ uygulamasına taraf, üzerine giden ‘candaş’ tayfasının da karşı olmasını, değil mi? Durum tam tersiymiş... ‘Yandaş’ ithamına maruz gazete yöneticileri birbiri ardına söz alarak ‘sansür’ anlamına gelebilecek her türlü uygulamaya karşı çıkmışlar...
Akıl alır gibi değil, ama şu yazacağım da doğru: Konuşanlar içerisinden orada bulunmayan bazı meslektaşlarını gammazlayanlar da çıkmış...
“En düzgün konuşmalardan birini fazla satmasa da etkili bir gazete adına toplantıya katılan meslektaş yaptı” dedi bir kaynağım. Eskiden gazetesinde çalıştığı patronunun siyasetçileri bile şaşırtan tavrı üzerine söz almış ve konuştukları konunun evrensel ölçüler içerisinde çerçevesini çizmiş...
Toplumu olduğundan daha fazla gerilime sevk edecek olağanüstü abartılı yayınlardan kaçınılmasını arzu ediyor iktidar; bazı patronlar ve meslek erbabı ise “Medyaya sansür uygulayın, ne derseniz yaparız” teklifini seslendiriyor...
Beni işte bu havalar mahvediyor.