Ben Sustum Siz Haykırın

Haşim AKIN

Bu sitede yazılarımı yayınlama teklifi gelince ilk gönderdiğim ve yayına alınan yazı Açık Sınıf başlığını taşıyordu. Ülkenin değişik noktalarında bir ağaç altında veya mescidin kenarında oluşturulmuş sınıflardan ve buralarda yapılan eğitimlerden bahsetmiştim.

Şimdi ona benzeyen ancak çok daha farklı bir tonda yürek burkan gerçekleri içinde taşıyan bir durumdan bahsedeceğim. Burkina Faso’da da acımasız ve amansız bir terörün olduğunu defalarca yazdım. (“Terörün, teröristin veya onları bu işe yönlendiren terör destekçilerinin kalbinde zerre merhamet olsa bunlar olmazdı” diyeceksiniz biliyorum)

Bu hafta terör nedeniyle yurt ve yuvalarından kaçmak zorunda kalmış ve uzaklarda bir umut arayan mülteci kampını ziyaret ettik. Burası devlet tarafından bulunmuş bir yer. Ana yol üzerinde boş bir araziye “siz buraya yerleşin” demişler. Demişler de ne yapacaklar burada? Su yok, ev zaten yok... Ne yiyip ne içecekler? “Bunları da siz dert ediniz” demiş olmalılar. “Devlet her şeyi dert etmez” belki de... Bir hayırsever buraya bir kuyu açmış da en azından erişilebilir bir noktada suları var.

Ana yol kenarında bir yere ulaştık. Köy desen değil, mahalle hiç değil. Çevrede derme çatma çadırlar var. Çoğu da hasırdan örülme çadır. Bazıları uluslararası bir kuruluş tarafından verilmiş çadırlar. Bu zalimler hep böyledir. Önce adamı evinden, yurdundan uzaklaştırır sonra da ona bir çadır hediye eder. Sakın “bunlar mı yaptı?” diye sormayın. Zira ben silahı tutan elden daha çok o silahı veren ve ona hedef koyan ele bakarım. Durum gerçekten içler acısı. Bir acayip toz fırtınası var ki... Bu toz adamın normal ömrünü yarıya indirir. Ciğerleri kurum tutmuştur.

Ortada bir sınıflık bir okul var. Okul neden yapılmış? Tabi ki hasırdan... İçeride 100 den fazla çocuk var. Tıkış tıkış oturmuşlar. Bir kısmı kerpiçten yapılma oturakların / sekilerin üzerinde, çoğu da yerde. Sınıf falan da yok. Her yaştan öğrenci var burada. Birleştirilmiş sınıfın çok ötesinde...

Öndeki tahtaya 4-5 cümlelik Arapça bir metin yazılmış. Tekrar ederek onu ezberlemeye çalışıyorlardı. Ben çadırın kapısına varınca arkada oturup beni gören çocuklar hemen ayağa kalktı, tabi ders bölündü. Ben hemen onlara “oturun” diye işaret ettim ve geriye döndüm. Sonra da hocanın da beni fark etmiş olacağını ve ona selam vermemenin ayıp olacağını düşündüm ve geri döndüm. Birkaç adım içeri girdim ve hocayla selamlaştık.

Burada bir okul var. Bu öğrenciler okuyacaklar. Dünyaya kafa tutacak, ülkelerini bu çıkmazdan kurtaracak kadar eğitim alacaklar! Onların da ufukları olacak! Olacak mı gerçekten? Aç karına okula gelmiş, akşama ne yiyeceğini bilmeyen, tozun içinde sadece tahtadaki metni ezberleyerek yüz kişilik bir mekânda eğitim gören bu çocuk nasıl hayal kuracak?

Onların hayali nedir acaba? Hayallerinde doğduğu köy mü vardır? Sıcak bir oda mı vardır? Ortada içi dolu bir leğen yemek belki de en çok hayal edilen şeydir. Dünyadaki eğitim anlayışları ve sistemleri içerisinde bunları nereye koyacağız? Bu çocukları yeterli okumadıkları, başarılı olamadıkları, ülkelerini muasır medeniyetler (!) seviyesine çıkaramadıkları için suçlayacak mıyız?

Otuz yıldan fazla hayatını öğretmen olarak geçirmiş bir Müslüman olarak elbette boğazım düğümlendi. Buraya normal gelip kolay da normal ayrılmak mümkün değil.

İnsanın içinden avazı çıktığı kadar bağırmak geliyor.

Mazlum seslerine sağır olan tüm zalimlere haykırmak istiyor.

Buralarda Türk Kızılay’ı vb. kuruluşlarımızı daha aktif şekilde niçin göremediğimizi de merak ettik. Mavi gözlü sarı saçlı mazlumlumcuklara(!) yetişen çok olur. Bu itilmişler asıl bize zimmetli ve bizden bekliyor.

Sesimi duyan olur mu bilemem ama burada durum gerçekten bildiğiniz gibi değil...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.