Milliyet'ten Devrim Sevimay'ın gazetelerin Ankara temsilcilerine sorduğu “Ankara'da ne oluyor?” sorusu, birkaç gün önce Ankara'da yakama yapışan bir dostun sözlerini hatırlattı.
“Bugünkü kafa karışıklığının bir sebebi de sensin” dedi o dost ve ekledi: “Sensin, çünkü yalnızca gerilim romanlarıyla yaşanan olaylar arasında bağlar kurmakla yetinmedin; seni okuyanların kafalarını yazılarınla karıştırdığın yetmezmiş gibi, Robert Ludlum, John Le Carre, Steven Frey gibi yazarların eserlerini okumaya da teşvik ettin... Bugün görünenin arkasında gizem arayanlar, önlerine sunulanla yetinmeyip perde gerisini öğrenmeye çalışanlar, o tür romanların okurları veya aynı çizgide çevrilmiş filmlerin tiryakileri...”
Ankara/Çukurambar'da durdurulup üzerleri aranan bir Albay ile Binbaşı “Biz burada karargâhtan bilgi sızdıran birinin peşindeyiz, yoksa Bülent Arınç ya da bir-iki bakan bizim hedefimiz değil” dediğinde dudak bükülüyor. Genelkurmay aynı yönde açıklama yapıyor, pek az kişi söylenene kulak asıyor...
Kozmik odada araştırma yapan yargıcın iki araç tarafından takip edildiği kuşkusunun yol açtığı gariplikler de ortada. Birindekiler bir üst düzey komutanın evinde boya-badana işi yapıyormuş, diğeri ise başka bir komutanın mutfağına erzak almak için gönderilmiş. Aracın birinde boya malzemeleri, ötekinde de erzak torbaları çıktı. Çıktı da ne oldu? Genelkurmay da gerçeğin bu olduğunu açıkladığı halde, pek çok kişi, “Bu işin ardında başka bir iş var” diye kafa sallayıp duruyor ne zaman bu konuya değinmek gerekirse...
Bazılarının 'paranoya' dedikleri bu duruma, Ankara'daki dostum, “Gerilim romanları veya filmleri düşkünlerinin doğal tepkisi” gözüyle bakıyor.
Doğrudur, bu tarzın önde gelen temsilcisi sayılan romancılar eserlerinde alternatif bir dünya tasavvurunda bulunurlar. Neredeyse bütün gerçek görünen olaylar sanal, bütün sanal sanılan olaylar ise büyük çapta gerçektir o romanlarda. Tesadüfün varlığına inanılmaz, bir şeyin kendiliğinden olabileceği kabul edilmez; her yeni gelişme büyük ihtimalle birilerinin bir yerlerdeki tasarımıdır.
'Sır dolu odalar' da vardır o romanlarda, insanların hayatları hakkında kararları onlara danışmadan veren, yetkisini halktan veya yönetimden almamış, dokunulmazlık zırhına bürünmüş bir elit grubu da... Bu grubun kullandığı tetikçiler gözlerini kırpmadan insan öldürürler. Bazen tetikçilere bırakmadan da eylem yapar o grup; çok gelişmiş yöntemlerle kendilerine kadar izlenmeyecek cinayetler planlayıp hayata geçirir...
Bambaşka havalara bürünerek veya şaşırtmaca bir yükle mücehhez bir araçla takibe çıkmak alışıldık manevralardan biridir o tür romanlarda; keşif görevini yerine getirmekle görevlendirilen kişiler, yakalandıklarında anlatacak hikâyeler konusunda da eğitilmişlerdir. Bazen değerli bilgileri kaydettikleri kâğıdı yutmaları da gerekebilir.
Okuma serüveninde gerilim/casusluk romanları önemli bir yer tutan insanlar, bu sebeple, başkalarından daha zor ikna edilebilirler.
Dostumun tariz de içeren sözlerini bu denli ciddiye almamın bir sebebi var: “Türkiye'de şu sıralarda ne oluyor?” sorusunun cevabını ağızlarından işitmeyi merak ettiğim gazetecilerin büyük bölümü, ne zaman değerlendirecek vakit bulursa, benim de sevdiğim cinsten romanları ellerinden düşürmeyenlerdir.
İyi bir gerilim/casusluk romanı okuru star'da yazan Murat Birsel'dir sözgelimi; bir ara o tür romanları elinden düşürmezdi, herhalde ilgisi devam ediyordur. Murat Yetkin ve İsmet Berkan da hayatlarının önemli bir yerine o tür romanları yerleştirenlerdendir. Bir de Enis Berberoğlu... Hürriyet'in yayın yönetmenliğine yeni getirilen Enis Berberoğlu yalnız okumakla kalmaz gerilimi yüksek romanları, başkalarına da tavsiye eder, hatta seveceğine inanırsa dostlarına hediye olarak verir de...
Bu isimleri seversiniz, sevmezsiniz, o size kalmış; ancak Türk medyasını zihninizde beliren sorulara cevap arayarak izliyorsanız, yazdıkları mutlaka ilginizi çekecektir. Kiminin düşünce tarzını etkilemiştir okumaları, önüne her sunulanla ikna olmaz; durmadan “Gerçek bu da değil, peki ne?” diye sorduğunu işitir gibi olursunuz... Kiminin ise üslubu özeldir; her paragraf bir sonrakini okuma hissini doğuracak biçimde kaleme alınmıştır.
Sizin anlayacağınız, okurlarının zihnini sürekli çelen tek kişi olduğumu kabul edemem; bu alanda benimle aynı kaynaklardan beslenen daha pek çok meslektaş var ve bunların her biri okurlarının gri beyin hücrelerini kışkırtacak yazılar yazıp duruyor yıllardır...
Unutmuş olanlara hatırlatayım: Enis Berberoğlu 1996 Susurluk kazası sonrasında 'derin devlet' gerçeğine ışık tutan iki kitabın yazarıdır.