Olayları köpürtüp ortalığa saçmakta üzerimize yok. Ne zaman sıra etrafa saçılanların derlenip toparlanmasına gelirse o zamanda olayı belirsizliğe terk etmekte bizimle yarışanın çıkacağını sanmıyorum. Sanki siyaset erbabı ya da siyaseti yönlendirenler belirsizlikten yarar sağlıyorlar. Çünkü, belirsizliğin hakim olduğu bir ortamda doğru ile yanlışın birbirinden ayırt edilmesi de imkansız hale geliyor.
İnsanları aklımıza geldiği gibi suçlamaktan zevk alıyoruz da, sonuçta suçladığımız kişi ya da kurumların yasalar karşısındaki gerçek durumunun ne olduğunu ortaya koymak gibi bir sorumluluğumuzun olduğunu nedense hiç düşünmüyoruz. İnsanları günler hatta aylarca suçluyoruz, yerin dibine batırıyoruz, bununla da yetinmeyip sadece kişileri değil tüm ailesini ve yakın çevresini de zan altında bırakıyoruz ama sonuçta bırakın geri dönüp bir özür dilemeyi, "Pardon" deme nezaketini bile gösteremiyoruz. Böyle bir ortamda ülke çıkarlarının ve gerçeklerinin etrafında ciddi tartışmalar yapmak mümkün alabilir mi?
Aylar, hatta yıllar süren yargılamalara rağmen sonuç alınamaması, hatta belli yasal süre içinde sonuçlandırılamadığı için her yıl binlerce dosyanın düşmesi karşısında sadece yargı mensuplarını suçlamak doğru bir değerlendirme olabilir mi? Niçin bu işte payı olan tüm kişi ve kurumlar başlarını ellerinin arasına alıp düşünmezler? Acaba herkesin işine mi geliyor davaların sonuçsuz kalması, kişiler suçlu ise suçlarının tescil edilmesi yok eğer suçsuzlarsa suçsuzluklarının mahkeme kararına bağlanması esas olan durum değil midir?
Elbette tek sorunumuz uzayan yargılama değil, siyaset erbabının gündeme taşıyıp günlerce tartıştığımız pek çok konuda hep belirsizliğe terk ediliyor. Söz gelimi bu ülkede yıllardan beri bir "Özel hayat" tartışması yapılır ve özel hayatın bir türlü çerçevesi çizilmez, çizilemez. Nerede başlayıp nerede bittiği belli olmadığı içinde şikayetçi olduğumuz hadiseler birbirini takip ederek sürüp gider.
Yine belirsizliğe terk ettiğimiz konulardan biride sağ-sol etrafındaki tartışmalardır. Sanki birbirinin zıddı gibi takdim edilen sağ-sol nitelendirilmesi bir gün gelir birde bakılır ki kendilerini tarif hususunda bir değişiklik söz konusu olmadığı halde kol kola girivermişler... Sol partinin listelerine geçmişte kendisini sağın lideri olarak takdim eden ve milletten oy isteyen ve alan bir kişi adam verir ve o adamları sol partinin listesinde yerlerini alırlar. Kısacası toplum sağ ve sol diye ayrıştırılırken ikisinin arasındaki farkın ne olduğu doğru dürüst tartışılmadığı ve belirlenmediği için sadece millet kandırılmış, milletin oyları aralarından paylaşılmış olur.
Yine kendilerini demokrat olarak takdim eden, demokratlığı kimselere bırakmayan bir takım siyasilerin darbecilerle işbirliği yapmaları, kol kola gezmeleri de nedense demokratlık ile çelişki kabul edilmez. Kısacası bununda sebebi pek çok konunun olduğu gibi demokrasinin ne olup olmadığı hususunda ciddi bir değerlendirme yapılmamış, bir başka ifade ile demokrasinin de belirsizliğe terk edilmiş olmasından ileri gelmektedir.
Peki niçin olayları ve kavramları belirsizliğe terk ediyoruz?
Bu sorunun net cevabı belirsizlikten yıllardan beri bu ülke yönetimini ellerinde tutanların yararlanmasıdır. Çünkü, belirsizliğe terk edilmiş toplumda insanlar doğru ile yanlışı tam olarak ayırt edemezler. Böyle olunca günlük söylemler ve olayların peşine takılıp gitmekte, seçerken de neyi seçtiğini bilmeden oyunu atmaktadır. Bu durumdan sürekli kimlerin yarar sağladığı düşünüldüğünde belirsizliğin sürekli kılınmasını kimlerin sağladığı görülür.
Peki belirsizlikten kurtulmak mümkün mü?
Elbette mümkün. Bunun için öncelikli olarak sağlam ve değişkenlik arz etmeyen temel ölçülere ihtiyaç vardır. Bu ise her medeniyetin belirleyici vasıflarıdır. Biz millet olarak öncelikli olarak hangi medeniyetin mensubu olduğumuza karar vermek durumundayız. Böylece temel değerlere göre olayları yorumlama imkanına sahip oluruz. Aksi halde ne olduğu belirsiz bir toplum yapısı içinde belirsizlikten kurtulmak mümkün olmayacaktır.