Amerikan belgelerinin sızdırılmasının ardından başlayan tartışmalar genellikle bu belgeleri sızdıranların amacına hizmet eder nitelikte gelişiyor. Söz gelimi bazen iç politika malzemesi yapılıyor, bazen belgelerin içeriği doğru kabul edilerek yeni değerlendirmelere gidiliyor. Gerçi devlet yönetiminde bulunanların heyecanla hareket etme lüksleri olamaz. Onlar daha serinkanlı davranmak zorundadırlar. Ama bu arada bazı suçlamalar ister istemez öfke kabartıyor. İşin garip tarafı bu belgelerde yer alan hususların doğrulatılması ya da yalanlanması imkanı da bulunmuyor.
Ancak, ABD belgelerinin yayınlanması ister istemez ABD'ye güvenin sarsılmasına -elbette şimdiye kadar bu ülkeye güvenenler ve stratejik müttefik kabul edenler için- sebep olacak niteliktedir. Meseleye bu açıdan bakıldığında bugünkü ABD yönetiminin kendisini sıkıntıya sokacak, uluslararası alanda yalnızlığa itecek bir sızdırmanın doğrudan içinde olması pek akla uygun gelmiyor. Bu bakımdan meseleye bu belgelerin sızdırılması şu ana kadar en çok hangi ülke ya da ülkelerin lehine olduğu, hangi ülkenin planlarına uygun düştüğü açısından bakmakta yarar var. O takdirde meselenin aslı biraz daha iyi anlaşılabilir. Görünen o ki şu ana kadar açıklanan belgelerde bölgemiz açısından İsrail lehine bir hava ortaya çıkmaktadır. Bölge ülkelerinin İran'a karşı tavır almaları sağlanmaya çalışılmakta, Başbakan Erdoğan hakkında bir cümlelik övgüye karşılık ileri sürülen iddia ve ithamlar ile Dış İşleri Bakanı Davutoğlu aleyhine bir takım raporlar da sanki dünya önünde köşeye sıkışmış görünen İsrail'in intikamı niteliğindedir.
Bunlara bakarak belgeleri İsrail'in sızdırdığını söylemek yanlış olur. Bu arada yayınlanan belgeleri hemen doğru kabul etmek yerine bu belgelerin doğruluğu hususunda ABD Dış İşleri Bakanlığı'ndan teyit istemek gerekiyor. Bu arada cevabı verilmemiş bir soru daha var. Mesela bu belgelerin açıklanmasının ardından belgeleri yayınlayan site Suudi Arabistan tarafından derhal engellenmiş olmasına karşılık ABD'nin benzer bir yolu niçin izlememiş ya da izleyememiş olduğu hususudur. Gücü mü yetmemiştir, yoksa ABD Derin Devleti buna engel mi olmuştur. Eğer öyle ise Obama yönetiminin hiç ağırlığı olmadığı, adeta kukla bir yönetim görüntüsü verdiğini düşünmek yanlış olmaz. Bu yönüyle olaya bakıldığında belgelerin sızdırılması yoluyla Obama ve yönetiminin uyarıldığı ya da cezalandırıldığı akla gelebilir.
Önceki gün elektronik posta adresime gönderilen Lami Mesut Özkan imzalı yazıda işin bu yönüne dikkat çekilerek, "Yoksa ABD Derin Devleti Obama hükumetinden habersiz bu siber terör örgütünü kendisi mi meydana çıkarmıştır. Dünyaya bu taşeron örgütle siber savaş mı açılmıştır?" diye soruluyordu.
Bu arada Füze Kalkanı Projesi ile belgelerin sızdırılması arasında bir bağ kurulan yazıda şöyle deniyordu:
"Füze Kalkanı gibi Wikileaks de Türk coğrafyasına ve İslam alemine yönelik bir siber tehdittir."
Elbette bu değerlendirmeler de bir yorumdur. Günlerden beri yapılan yorumlardan bir tanesi de olabilir aksine işin özüne parmak basıyor da olabilir.
Ancak, ABD'nin özellikle dış politikalarının ana hatları itibariyle başa kim gelirse gelsin değişmediği düşünülecek olursa bizde olduğu gibi ABD'de de bir derin devletin olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Amerika'da geçmişte başkanların öldürüldüğü ve faillerinin bulunamadığı/ bulunmadığı gerçeği bu derin devlet olgusunu gerçekçi bir yaklaşım olarak değerlendirmenin gerekçesi olabilir. Elbette bu noktada yayınlanan belgeler özellikle İsrail lehine bir hava estiriyorsa buna bakarak ABD Derin devletinde Siyonist güçlerin etkili ve belirleyici olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ama tüm bunlar bir tahmin ve yorumdur. Düşüne düşüne işin doğrusuna ulaşabilmek için tüm ihtimallerin hesaba katılması gerekiyor.