Sosyolog değilim ama 48 yıllık ömrüm bana insanları az çok okuma tecrübesi edinmemi sağladı. Farkettim ki, kendini acındırmak ve karşıdakini suçlu hissettirmek insanların sahip olduğu en etkin silahlar. Üstelik bedava. Ama inandırıcı ve etkili olabilmesi için ya gerçekten samimi olması lazım, ya sizin ruhsal durumunuzdan faydalanması gerekiyor, ya da ciddi taktikler gerektiriyor. Peki neden ve nasıl bunlara inanıyoruz? Gelin sebeplerine biraz bakalım.
- Her insan vicdan sahibidir; az veya çok. Vicdan çoğu zaman mantık ile ters işler. İnsanın cebindeki parayı yolda gördüğü bir dilenciye vermesinin mantığı yoktur. Çünkü dilenci o insana bir hizmet vermemiştir; en fazla “Allah razı olsun” demiştir. İşte orada vicdanımız devreye girer ve mantığı baypas eder.
- Her insanın günahları vardır; az veya çok, herkesin bildiği veya kimsenin bilmediği. İnsan günahları yüzünden kendini suçlu ve dolayısıyla kötü hisseder. Yaratıcısına karşı mahcuptur. O yüzden kendisinden bir yardım dileyen birisine, hele bir de bu iyilik atla deve değil ise, olumlu karşılık verir ve yardım eder.
- “Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz” denir ki bu ekseriyetle doğrudur. Birçok zenginin içinde haram yolla kazanılmış malı, mülkü ve parası vardır. Müslüman bir toplum olduğumuz için haram da yesek ahiret korkusu bir yerimizde saklıdır. Haramlardan elde edilmiş gelirin en azından bir kısmını sadaka olarak vererek kendimizce ahirete yatırım yapmış oluruz.
İşbu sebeplerle kanarız kendini acındıranlara ve bizleri suçlu hissettirenlere. Peki bizden her yardım isteyene şüpheyle bakıp hiç düşünmeden reddetmeli miyiz? Elbetteki hayır. Çünkü Yaratıcı bazen bizleri başkalarına iyilik yapmak için istihdam eder. Ben kaç defa duydum, eminim sizler de duymuşsunuzdur birilerinin size “Seni Allah gönderdi” dediğini yaptığınız bir iyiliğe mukabil. Veya karşımızdaki hakikaten samimi ve muhtaç olabilir. Eğer merhamet gösterip iyilik yaptığınızda kadrini biliyor ve size de bunu hissettiriyorsa müthiş bir haz alıyorsunuz.
Peki ne yapmalı o zaman? Meşhur Amerikan atasözü şöyle der: “trust but verify”, yani “güven ama doğrulat”. Yardım isteyen kişinin durumunu, konumunu, ruh halini tahlil etmek lazım. Çünkü bazen yardım etmek için itibarınızı kullanırsınız. Eğer yanlış kişiye yardım ederseniz itibarınız da zedelelenebilir. Mesela bir akrabanız sizi arar, muhtaç olduğunu, başka kimsenin ona yardım etmediğini söyler ve sizden ona iş bulmanızı ister. Siz de dostlarınızı ararsınız, çevrenizi ve itibarınızı kullanır ve o akrabanıza iş bulursunuz. Ama bir bir ay sonra kovulur. Çünkü hırsızlık yapmıştır veya işyerinde hırgür çıkarmıştır. İşte o zaman akrabanıza iş veren dostunuzla aranız bozulur. Halbuki diğer akrabalarınıza “bu adam neden işsiz veya niye dikiş tutturamıyor” diye sormuş olsaydınız muhtemelen ona iş bulmayacaktınız.
Eğer doğrulatma fırsatınız veya vaktiniz yok ise vicdanınızı dinleyin. Vicdanımız bence biz insanların en güçlü rehberidir. Hani deriz ya bazen “içime sinmedi” diye. Çoğu zaman da müspet olmaz o içimize sinmeyen işin sonu, her ne kadar mantıklı bir iş olsa da.
Tüm dinler muhtaca yardım etmeyi tavsiye eder. Dinimiz de bunu tavsiye etmiş ve hatta ‘zekat’ sistemi ile mecburileştirmiştir. Amaç zengin ile fakir arasındaki mesafeyi kısaltmak ve fakirin seviyesini yükseltmektir. O yüzden imkanınız olduğu sürece yardım etmeye devam edelim ve fakat altın öğütü unutmadan: Güven Ama Doğrulat.