Sevgili Ali Bulaç'ın 7. 6. 2012 tarihli Zaman'da çıkan "Gerekçelerin İptali" başlıklı yazısı beni, bu konuyu yazma zahmetinden kurtardı. Yazıyı okumanızı tavsiye ederek yalnızca bir gerekçeyi biraz açmak istiyorum.
Birçok yazıda ve konuşmada kürtajı savunan bayanların "Bedenim bana aittir, ona iznim olmadan kimse dokunamaz, karışamaz" dediklerini duydum ve okudum.
Bugünlerdeki tartışma konusu, kadının bedeninin kime ait olduğu, ona dokunmanın şartları ve kuralları değil; bu sebeple "beden, erkek veya kadın sahibine nasıl ve ne kadar aittir, bu aidiyetin verdiği hak ve özgürlüğün sınırları yok mudur, varsa bunların dine, ahlaka ve milli değerlerimize ait olanlarını çiğneme hakkı da beden hakkına dahil midir?" gibi konulara dokunmayacağım.
Şimdi tartıştığımız konu, ana rahmindeki bebeğin (cenînin) hayat hakkıdır. Benim hayretle takip ettiğim husus ise, okumuş yazmış kadınların ve erkeklerin, başka alanlarda mazlumların haklarını savunanların, bir köpeğin, bir kedinin hayatı ve canı üzerinde hassasiyet gösteren, yazan, çizen, sokaklara dökülenlerin sıra rahimdeki bebeğe gelince bu kadar gaddar, zalim, vicdansız, acımasız... olmalarıdır.
Neymiş? Bedeni bayanın kendine aitmiş! Peki rahmindeki çocuğun bedeni nasıl senin bedenin oluyor? O senin kalbin, böbreğin, tırnağın mı? Yoksa o senin bedeninde müsafir olan, bir süre orada beslenip geliştikten sonra dünyaya gelip insanca hayatını sürdürecek olan bir insancık, bir ayrı beden, ruh ve kimlik sahibi varlık mıdır? İkincisi olduğunda "din, ilim, hukuk ve ahlak" ittifak ettiği halde sen nasıl oluyor da onu, apandisit veya ur gibi görüyor, istersem taşırım, istemezsem keser atarım diyebiliyorsun?!
İdeolojik veya siyasi muhalefet insanı bu hale getiriyorsa o insanlığa yazıklar olsun!
"Biz Müslümanların inancı şudur:
"Her türlü ibadetim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir".
"Biz kesin olarak Allah' aidiz ve O'na, şüphesiz O'na döneceğiz"
Beden, ruh (nefs), evlad, mal, makam... bizde ne varsa hepsi "mülkün gerçek ve tek sahibi" Allah'a ait olup bize emanet edilmiştir. Biz bunlarla imtihana tâbi tutuluyoruz. Bize emanet edilen her şeyle ilgili -onların gerçek ve tek sahibi olan Allah tarafından konmuş- kullanım kuralları vardır. Biz bu kurallara riayet etmekle yükümlüyüz ve bundan sorumluyuz. Bütün ibadetlerimizin nihai hedefi ellerimizi, ayaklarımızı, gözümüzü, kulağımızı... Allah'ın imişçesine O'nun tasarrufuna bırakmak, böylesine bir yakınlık içinde daha dünyada iken cennet hayatı yaşamaktır.
Bir arifin deyişiyle:
Yâ Rab kerem et niam senindir
Affeyle bu müttehem senindir
Kulun nesi var elinde, Allah!
Hatta şu yazan kalem senindir.