Önce herkesin hakkını teslim edelim: Eğer Turgut Özal'ın siyaset üzerindeki etkinliği bir süre daha devam edebilseydi, Süleyman Demirel ile Erdal İnönü "Kürt realitesini tanıyoruz" formülünün içini zamanında doldurabilseydi, Tansu Çiller 'BASK modeli' üzerindeki zihin temrinlerinde ısrarcı olabilseydi, Türkiye, son 25 yılına damgası vurmuş olan etnik terör belâsından daha önce kurtulabilirdi.
Maalesef, ülkeyi yönetenler kendilerinden beklenen cesur adımları zamanında atamadılar; bu yüzden de canlar yanmaya, hanelere ateş düşmeye devam etti.
Demem şu: Türkiye yakaladığı fırsatları iyi değerlendiremeyen bir ülke; aman şu sıra yakalanmış olan fırsatı heba etmeyelim.
Zaman zaman dünyanın içine girdiği dönemsel çalkantılar olur. 'Etnik terör' son 50 yılın en önemli çalkantı yöntemlerinden biridir ve 'ulus-devlet' yapısının yaygınlaşması amacıyla uzun yıllar etkin biçimde kullanılmıştır. Bugün gelinen noktada, dünya, daha çok ekonomik mahiyette farklı çalkantılara muhatap; önceki dönemin çalkantısı da istenen sınırlarına ulaştı zaten. İngiltere, İspanya, Fransa, Sri Lanka, Endonezya, Filipinler gibi etnik teröre muhatap ülkelerde silâhların susması veya susacağı izlenimi vermesi bu yüzden...
Önceki fırsatları kullanabilecek cesarette olabilseydi liderlerimiz, pek çok başka ülke gibi biz de, etnik terörü çoktan geride bırakabilirdik. Geçmişteki yanlışları bugün de tekrarlarsak, başka ülkelerde tehdit olmaktan çıkmış etnik terör bizde bir süre daha devam edebilir; edebilir, ama sonsuza kadar da sürmez. İki sebepten: Hem dünyanın âcil gündemi Türkiye'yi daha farklı bir yerde konuşlanmaya zorluyor; hem de konuşlanacağı yeni yerde Türkiye teröre muhatap bir ülke olarak yoluna devam edemez...
Türkiye'nin şu aşamada terör sarmalından çıkması gerekiyor. Hükümet bu yolda doğru adımlar atıyor. Esas sorun, muhatap eksikliğiydi; ne olduğunu anlayamadığı görüntüsüne sahip BDP, 'eylemsizlik' ilânıyla birlikte, muhatap eksikliğini kapatabileceği mesajını vermiş oldu.
Bunu bir 'pazarlık süreci' sananlar var; ortada dolaşan 'şartlar' ve "Liderlikle görüşüldü" türü yakıştırmalar bu yanlış algılamanın bir sonucu. Başlayan sürecin nihai ucunda 'Yeni Türkiye' imajına uygun geniş bir demokratikleşme var; bunu sağlayacak olan da yeni bir anayasadır. Komplekslerinden ve korkularından arınmış, iliklerini kurutan terörü geride bırakmış, hukuk devleti olma aşamasına gelmiş 'Yeni Türkiye', bu özelliklerini yeni anayasaya yansıtacaktır.
Anayasalar pazarlıkla oluşmaz, geniş bir oydaşma (konsensüs) ile oluşur.
Pazarlık yapıldığı, atılan adımların o pazarlığa bağlı olarak atıldığı görüntüsü, pazarlıkla alınmak istenen sonuçları asla doğurmaz; pazarlık etmeye kalkan, sürecin sonunda zarara uğrayan taraf olur.
Nihayet 'doğru' zeminde politika yapmaya başlayan BDP bu gerçeği artık görmeli. Silâhın ve şiddetin hâlâ geçerli bir yöntem gibi algılandığı anlamını taşıyan "Eylemsizlik sürekliye dönüşebilir, ama şu şartla..." türü veya halkın üzerinde baskı kurma niyetini ele veren "Halkoylamasında tabanımıza 'Evet' oyu kullandırabiliriz, ama önce şunlar yapılır veya ilân edilirse" türü yaklaşımlar bugünün doğru politik davranışları değildir.