Bazen çocuk olmayı ne de çok isterdim. Çünkü bir çocuğun dünyasında olaylar her zaman çok farklı yaşanır. O herzaman mutludur. Çok enerjik ve çok başkadır. Bazen düşünmeden konuşur, aklında gelen kelimelerden cümle kurar. Koskocaman hayal odaları vardır onların. Bir odadan diğer odaya geçerler.
Yağmurlu bir günde oyun oynaya bilirler, çünkü ıslanarak oyun oynamasını da çok severler, hem de hiç aldırış etmeden yağan yağmura. Yerde yuvarlanmasına da bayılırlar, kirlenmeyi hiç düşünmeden hem de.
Kirlenmek diye bir şey yoktur onların lügatında.
Çocuk olmak dondurma yerken, tişörte damlatmaktır. Ve bazen de salcalı dolmayı düşürmektir pantolunun üzerine. Ve gizlemektir bunu anneden. Ya kızarsa diye…
Kar topu oynarken hiç farkına varmaz mosmor olmuş ellerinin. Aldırış etmez dondurucu soğuğa, ısıtır arkadaşının bir gülümseyişi yüreğini. Toprağı karıştırmak zevk verir ona. Kuşları kovalarken aslında onları okşamak ister elleri. Yakalayamaz kanatlanan kuşları ve ağlar sessizce.
Ama umudunu yitirmez, belki bir başka sefere diye…
İşte çocuk olmak böyle birşey…
Kapris yapmak, şımarmak çok kolaydır çocukken. Herşeye gülmek gülebilmek. Sokaklarda saatlerce koşturmak. Kaygılara yer vermeden salıncakda sallanmak.
Ramazanda da çocuk olmak isterdim…
Teravih namazlarında bir büyüğün secdeye gideceği vakit sırtına atlayıp, dünyayı oradan seyretmek isterdim.
İnsanların önüne geçip onları doyasıya seyretmek…
Ramazan orucunu yarım gün tutmayı. Karnım açıktığında bir şekerle orucumu açmayı.
Hele bayramda çocuk olmayı ne çok isterdim. Yeni aldığımız bayramlıklarımı giyinip sokak sokak gezip şeker toplamayı. Sadece şeker verenlere birazcık kızmayı.
Çocuk olmak vardı şimdi, yaramazlık yapıp koltuğun arkasına saklanmak.
Ve yaptığımız yaramazlıklar için masumca özür dilemesini ve arkasından affedilmeyi…
Evet, şimdi çocuk olmak vardı…
Sözün özü; aslında çocukluk hiçbir yere gitmiyor çoğu zaman karşımıza çıkıyor.