-Bir tel geldi Mardin’den
Bir of çektim derinden
Babısor suyu gibi
Yaş akar gözlerimden.- Mardin Türküsü
Koronavirüs salgınında ikinci dinî bayramımızı, Kurban Bayramını da yaşadık, Rabbimize hamdolsun.
Bayramların insanlar arasında da yakınlık kurmaya yönelen öncelikle Yaratan’a yakınlık kazanılması gereği, inşallah hakkıyla yerine getirilebilmiştir.
Bayramlarda ve belki bayramlardan daha da önce her insanın ağzına hâkim olması gerekir. Yoksa kardeşlikten, huzurdan, birlik ve beraberlikten uzaklaştırıcı sözlerin çıktığı ağızlar için kinayeli bir şekilde ‘’bayramlık’’ ağız denildiğini sokaktaki insanımız da gayet iyi bilir.
Ağızlar, haram lokmanın girmeyeceği bir uzvumuz olduğu kadar, boş, netameli ve ifsât edici sözün de çıkmayacağı, çıkmaması gereken bir organımızdır. Halk irfanında sözün içinden çıktığı ‘’Boğaz’’ dokuz boğum olduğu halde, ağız bir açıp kapamalıktır. İdrak yolları kapalı olanların ağızlarının ya hayretle ya da kolayca sarf edilen boş laflarla çoğu kereler açık olduğu dikkatlerden hiç kaçmayan bir gözlemdir.
Her konu hakkında boşboğaz laflar etmenin marifet olmadığı, böyle yapmanın yağız delikanlılık özelliği sayılmadığı açıklanması gerekmeyen bir husustur. Ama buna rağmen, en azından bizim toplumumuzda , büyük lokma yemekle beraber büyük ve boş sözler söylemek alışkanlığını kazananlar da mebzül miktarda artmaktadır. Bu minvalde kalemşörler, mikrofon tutucular, görevleri her ne hikmetse her konuda beyanat vermek ve fikir açıklamak olanlar; yanlış mahalde amaçsız mermi yakan silahşörlerden daha az can yakıcı değillerdir. Gizli görevlerinin can yakmak olduğunu düşünmekte sakınca görmeyecek çok hakperesti(!) kısa süreli bir araştırmayla tespit etmek mümkündür.
Adam, hasbelkader kimsenin içine sinmemiş olsa da, bir mansıp sahibi olmuştur. Liyakatinden sual edilemez, sineye çekilmeye çalışılır. Fakat beyzadem kendini unutturmak istemez; ya cibilliyetsiz bir sözle bayramlık ağzını açar, ya da züccaciye dükkanına girmiş fil gibi sakarlık ötesi kırılmalara yol açacak usulsüz, yakışıksız, ahlak dışı uygulamaları radyoaktif zincirleme reaksiyonu gibi irtikap etmekten sakınmaz, bunu bir pişkinlik, yetki sahipliğinin gereği ve yiğitlik gibi pazarlamaya kalkışır. İkbal sahibi olanlar nasılsa bizdendir ya, ak mı kara mı mavi mi olduğu seçilemeyen troller ordusu da sahiplenmeyle mevzi alır, o belirsiz ama mücessem şer cepheye yaylım ateşine başlarlar. Hak gelip batıl mı zail oluyordu? Battal Gaziler gelip temel hak ve özgürlükler, insan hakları berhava olup butlanlar karineleşir. Gel de tarihte kalmış sevdaları ve adam gibi adamları, Şair Eşrefleri, Neyzen Tevfikleri arama… Her çalı dolaşmayı marifet bellemiş konformist insancıklardan sunturlu bir söz veya omurgalı bir tavır koydunsa bulasın…
Şair Orhan Veli, başı esrik, gözleri kapalı İstanbul’u dinlerken, üstü örtülü yaralarımıza da hafiften parmak basmıştır. Şimdi Urumeli Hisarına oturmadan tüttürülecek türküler de paramız kadar tedavüldedir. Sadece İstanbul’un orta yeri değil, bütün vatan sathı ‘’sinema’’. Hatta orta yeri, orta oyunu oynanan açık hava sineması, evlerin mutfak, salon ve diğer odalarında kurulu ekranlarda temaşasever gözlerimizi kaçıramayacağımız kadar aynı olacak o kadar manzaraları bize yansıtıp duruyorlar. Grandfather Rockefaller’ın 1930 ekonomik krizi esnasında, ahir ömründe mutsuz olmasın diye sadece onun için çıkmış gazeteleri okumayla teselli edilmesi gibi, biz de daha cömert imkanlara sahibiz. Bizim için yirmi dört saat düşünen, her konunun biricik uzmanı herbologlar, sayıları düzinenin üzerine çıkmasın diye uğraş verilen hatun ve altun kişiler icrayı sanat etmenin doyulmaz zevkini tatmakta ve bize de tattırmaktadırlar. Zinhar başka türlü, kendi şahsına münhasır düşünmeyelim. Şeytan ayrıntılarda saklıdır, kanımızda, damarlarımızda değildir. Belki beyin kıvrımlarında da kanser hücresi gibi yuvalanmış olanları da vardır. Bu yüzden beyinlerimizi de çamaşır suyuyla, dezenfektanlarla steril hale getirelim ki milli, yerli ve ümmi olmaktan uzaklaşmamış olsunlar, kanaat furuşlar yorulmasınlar. Vay benim garibimin yanan keten helvası, bir işe de yaramazsa ağlamasın mı?
Kavgasız, nizasız olmak; her halde yaşantı belirtisi göstermemek olmalıdır ki cepheleşmelere sebep olacak şekilde insanları meşgul etmek gerekir. Dünü dünde yaşamış olanlar üzerinden taze bitmiş lig maçlarındaki hakem kararlarını onaylayacak veya yere batıracak tarzda çekişmeleri yapıyormuşçasına tartıştırmak elzemdir. Ne de olsa bu günü konuşmaktan bizi uzaklaştırır, rahatlık sağlar. Bu günü konuşsak da ayrışacak noktalara zoom yapmalıyız, detayları büyüteç altına almalı, küçük işleri görebilmek için mikroskobik analizler yapmalız. Kendimizi öve öve mutabakatla çıkardığımız ve ona dayalı kanun koyduğumuz sözleşmelerden adı Kostantinopolis değil diye Ukrayna papazları ile birlikte muhalif mi olmalıyız yoksa Brüksel’deki , yahut Kadın Derneklerimizdeki anlayış gibi defans mı yapmalıyız konusunda ağızlarda sakızları maç maç edebilmeliyiz. Bu da mı yetmedi? Ülke topraklarını avuç içlerimizdeki çizgiler gibi aykırı ve saçaklı fay hatlarıyla Tanrı’nın şerha şerha yarması gibi, gelecek üzerinde de ama bir proje makasıyla, ama bir temel atma furyasıyla bölünebilmeyi ve milletin içinden bu sayede parsayı toplayabilmeyi pek ala becerebilmeliyiz. Levhi Mahfuzdaki Gelecek tasavvurunu Rabbimiz insan konusunda melekleriyle paylaşırken biz de dışardan mı v’az edildiği, hissi kablelvuku ile mi zuhur ettiği bilinmeyen bilimsel hazırlıktan uzak bir tarzda ortaya çıkan yatırımlarla keramet kovalamaya ve aykırı düşünceleri tekfir etmekle yahut hain diye suçlamakla taraftarlarımız arasında konsolidasyon sağlamayı metod olarak seçmekte sakınca bulmayabiliriz.
Devir, boşboğaz yağızların, dışarıya Yunus olup kendi içinde Yavuzların devri olmamalıdır. Devir, iç cepheyi bütünlükle elde tutmayı değil, Fatih karşısında Şehzade Orhan ve Çandarlı Halil Paşa gibi, dış destekle içeriyi yönetebilmek isteyenlerin at oynattığı, sebükmağzların yarattığı ütopya, kendi kudret ve acziyetinden bihaber kişilerce sunulan ‘’serap’’ olmamalıdır.
Yoksa Yemen’den Kırım’a, Derne’den Kerkük’e, Filistin’den Urumçi’ye kadar yakacak türkülerimiz bitmez:
Dağlar dağımdır benim
Gam ortağımdır benim
Söyletmen çok ağlaram
Dertli çağımdır benim. (Elazığ Türküsü)
Hak ediyorsak…Allah, yâr ve yardımcımız olsun!
Bahattin KARAGÖZ