Baykal'a rapor: Necla Arat'a aldırma

xxx78

CHP lideri Deniz Baykal önceden planlanmamış sıradan bir olay gibi sunma gayretinde olduğu 'başörtüsü açılımı'nı bir adım daha ileriye götürdü ve yasaktan yana olmayı 'tek parti zihniyeti' diye yaftaladı. Aslına bakılırsa, kılık-kıyafete tek parti döneminde bile karışılmamış bir ülke burası; kadınların dış görünüşüyle uğraşmak 1980-sonrasında başlayan bir uygulamadır.

Baykal'ın açılımı sadece toplumdan değil kendi partisinden de yaygın bir destek alıyor. Kimi CHP'li önümüzdeki seçimlerde partinin oyunu artıracağı umuduyla, kimi sosyal demokrat da yıllarca gizlediği bir utancı ortadan kaldıracağı beklentisiyle yeni açılımı alkışlıyor. Destek çıkanlar arasında, rektör yardımcısıyken İstanbul Üniversitesi'nin girişine 'ikna odaları' kuran İstanbul Milletvekili Prof. Nur Serter de var.

Görünürde, açılımı kendisine dert edinen tek bir kişi: İstanbul Milletvekili Prof. Necla Arat... Baykal'ın çarşaflı kadınlara rozet takmasına da karşı çıkmıştı Arat, şimdi de 'tek parti dönemi uygulaması' tespitinden hoşlanmamış; bunu bir 'redd-i miras' olarak gördüğünü söylemiş gazetecilere...

En son Aşık Veysel'in yakınlarının açıklamalarıyla gündeme gelen 1947 öncesine kadar sürmüş poturlu ve çarıklıları Ankara'da Ulus'tan Kızılay'a göndermeme uygulaması kötü bir tek parti mirasıdır. Fukaralığa çare bulamayınca göz kirliliğine karşı tedbir alınması herhalde iyi bir uygulama değildi. Uygulamaya bugün sahip çıkmanın ne âlemi var?

CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin tarafından milletvekili aday listesine 'gökten zembille indiği' kayda geçirilen Prof. Necla Arat'ın başörtülü hemcinslerinin partiye ilgi göstermesinden, buna karşılık da partisinin kadınların kılık-kıyafetini sorun etmemesinden neden rahatsızlık duyduğu merak konusu olsa gerek. Nur Serter'den daha ileri bir tepkinin hemen kendini ele vermeyen bir sebebi olmalı...

Daha önce de başka vesilelerle ve değişik ortamlarda Necla Arat'ın 'başörtüsü' konusundaki takıntısının altında başından geçmiş talihsiz bir olayın yatabileceğini söz konusu etmiştim. Necla Arat doçentlik unvanını 1975 yılında aldığı halde, 'profesör' unvanına kavuşabilmesi için 1988 yılını beklemesi gerekmişti. 'Profesör' olmak için sunduğu çalışmasının birkaç İngilizce kitaptan satır satır 'çalıntı' olduğu anlaşıldışı için...

Bilim dilinde buna 'intihal' diyorlar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne sunduğu 218 sayfalık 'Ahlâk Felsefesi' adlı 'bilimsel çalışma'daki gariplikler aynı alanda çalışan başka öğretim üyelerinin dikkatini çekmiş, 'intihal' ihtimalini araştırmak üzere kurulan komisyon şu sonucu raporuna geçirmişti: “Görüldüğü üzere, Necla Arat'ın 218 sayfalık tezinin sadece 20 sayfa kadar tutan kısmının orijinal mi olduğu tespit edilememekle beraber, geri kalan 200 sayfalık kısmı tamamen intihalden ibarettir.”

Üç değişik İngilizce eserden sayfalar dolusu aktarma yaptığı halde, o kitapları kaynak olarak bile göstermemiş Necla Arat...

İstanbul Üniversitesi Senatosu, tezini geri çevirdiği gibi, 'intihal suçlusu' bulduğu Necla Arat'a altı ay üniversiteyle ilişki kesme cezası da verdi.

Başından geçen bu talihsiz olayla bugünlerde takındığı 'uzlaşmaz' tavır arasında kurulabilecek ilişki şu: Necla Arat'ın üniversiteyle bağının kesilmesine ve bu yüzden 13 yıl profesör olamamasına yol açan raporu hazırlayan komisyonun başkanı Prof. Nihat Keklik, üniversitede İslâm felsefesi hocasıydı... Takıntının temelinde, sanıyorum, o 'talihsiz olay' yatıyor...

'İkna odası' mucidi Prof. Nur Serter ile her olumlu açılıma itiraz eden Prof. Necla Arat arasında böyle bir fark var işte: Bildiğim kadarıyla Prof. Serter'in adı herhangi bir 'bilim hırsızlığı' olayına karışmış değil...