Deniz Baykal ne yapmak istiyor? İslam devletine saldırmanın islama ve müslümanlara saldırmakla aynı olduğunu bilmiyor mu? İslama saldırarak kime, neye hizmet ediyor?
Bu şekilde davranması bizleri şüpheye düşürüyor. Müslüman olduğunu söyleyen bir insanın ardından müslümanlara ve islama hakaret edip saldırıyor olması kendisiyle çelişkiye düştüğünü göstermektedir. Bu durum müslümanların kafasında da soru işaretleri bırakmaktadır.
Aşağılayıp hakaret ettiği ülkelere bir bakın, bu ülkeler içerisinde Rusya, Küba, Çin, İsrail veya bir avrupa ülkesi var mıdır? Hayır. Hangi ülkeler var? Suudi Arabistan, İran, Afganistan, Filistin ve benzeri halkı müslüman olan ülkeler. Bu ülkelerin çoğunun bu hale gelme sebebinin, Osmanlı’nın yıkılarak sahipsiz kalmış olmalarından dolayı olduğunu bilmiyor mu? O sevip hayranlık duyduğu ülkelerin, islam halklarının sahip olduğu bu ülke topraklarına saldırarak halklarını katledip, zulmettiğini, kendilerine sömürge yaptıklarını bilmiyor mu? Eğer bilmiyorsa yazık, biliyorsa ki bilmesi lazım o zaman neden böyle yapıyor?
Humeyni bozması islam devleti, diyor. Peki durmadan İran’a ve rahmetli Humeyni’ye saldırıp hakaret etmesi niye? Humeyni’yi seversiniz-sevmezsiniz, beğenirsiniz-beğenmezsiniz, başarılı olmuştur yada olmamıştır bunları konuşup tartışabilirsiniz. Ancak, ahirete göçetmiş, milyonlarca seveni olan, insanları incitip kırmaktan hayatı boyunca sakınmış, ne olursa olsun bir ülkede inkilap yapmış, hele hele Türkiye’ye komşu bir ülke lideri olan bu insana hakaret etme hakkına sahip değilsiniz.
Aslında bu öfkesinin ardında yatan gerçek, Baykal’ın islam dinine karşı samimi olmayışından kaynaklanmaktadır. İran, Humeyni ve diğer ülkeleri bilinçli olarak hedef almasının asıl sebebi İslam’dır. Bu gerçekse bizi kısaca, Baykal usulü bir takiyye ile karşıkarşıya olduğumuzu göstermektedir.
Humeyni kimdir? Nasıl bir hayat yaşamıştır? Özetle söylemek gerekirse;
- Hayatı boyunca Peygamber (SAV) ve onun dostlarını kendisine örnek almış bir insan,
- Bu sevgisinide yaşantısına yansıtarak dahada ileri gitmiş, 20. Yüzyıl’da onlar gibi yaşamaya gayret etmiş hatta onlar gibi giyinmiş. Farz olmasından dolayı orucunu tutmuş, 5 vakit namazını eda etmiş, haccını ifa etmiş, zekatını vermiş.
- Usul-ü Fıkıh’ta müçtehid olacak kadar ilim sahibi olmuş,
- Tasavvuf ehli arif bir insan,
- Çocukluğundan itibaren ve ahirete göçenedek İslami ilimleri öğrenip öğreterek geçen bir ömür,
- Çocuklarını siyasete asla yaklaştırmayıp onlara devlet işlerini ve siyaseti yasaklayarak bunu vasiyyet eden bir şahsiyet,
- İran gibi bir devletin lideri olduğu halde, eski İran şahı`nın dünyada sayılı olan, hatırı sayılır, onca şatafatlı sarayını elinin tersiyle iterek hayatını kireçle boyanmış, tek bir göz odada hasır üzerinde geçiren bir kul.
Bunlara benzer daha bir çok şeyi yazmak mümkün ancak iki insan arasındaki farkı anlamak için bu kadarıda yeterli olacaktır. Bunun mukabilinde Baykal’ı yazmayacağım, gerekte yok, sizler zaten karşılaştırmayı yapmışsınızdır. O şatafatlı hayatına devamede dursun, islamı, dini, insanları hor ve hakir görerek aşağılamaya devam etsin.
Bizler mü’min birer kul olarak onu aşağılayıp hakaret etmek suretiyle aynı seviyeye düşmeyeceğiz. Allah (CC) bizleri bu hallere düşürmesin, işte ozaman kulun felaketi gelmiş demektir.
Ancak Baykal şunuda bilsinki, devlet adamlığına, Türkiye’deki bir partinin liderine bu ağız yakışmadı. Devlet adamlığının gereği haddini bilmek, haddi aşmamak, seviyeli ve terbiyeli olmaktır.