Semtinizin orta büyüklükte bir mezarlığı var.
Mezar taşlarından Yiğit Sivaslının da, Dadaş Erzurumlunun da, Efe Banazlının da, Kürt Çüngüşlünün de, Laz Hopalının da, Gürcü Yusufelilinin de, Bulancaklının da, Babadağlının da burada yattığını görüyoruz.
Demek ki, burada yatmanın tek bir sebebi var: İslam.
Irkmış, dilmiş, kültürmüş fark etmiyor. Burada yatmak için ölen kişinin dininin İslam olması kâfi.
Tarih boyunca Türk devletleri topla tüfekle yıkılmadı. Onların çoğu dış mihrakların gayretleri sayesinde tarih sahnesinden kayboldu.
Bu durum tarih boyunca neredeyse hep böyle olmuş. Keza günümüzde de Türkiye düşmanı güçlerin boş durmadığı aşikar.
Şu an aramıza sokulan Kürt sorunu da böyle bir anlayışın ürünü.
Bizim Kürtlerden alıp veremediğimiz ne?
Ya da Kürt kardeşlerimizin bizden alıp veremedikleri ne?
Bizler değil miyiz birbirimize kız verip alan?
Bizler değil miyiz aynı camide Rabbimize aynı anda secde eden?
Bizler değil miyiz birbirlerimizin düğün derneklerinde eğlenen ve cenazelerinde üzülen?
Öyleyse bu ayrılık neden?
Aslında mayayı tutturmak gerekir.
O maya da İslam mayasıdır.
Bu maya bizlerin kardeşliğini ulvileştirecektir.
Birbirimize yaren yapacaktır.
Neden bu çerçevede bir politika izlenmez de geçici politikalar güdülür?
Aslında bu mayayı Sultan Abdülhamid Han Hazretleri tutturmak istemiş.
Başarılı olmuş mu?
İzin vermediler ki o koskoca Hakan'a.
Rahmetlinin birçok projesi ve yenilik çabası ciddi bir dirençle karşılaştı.
Kendisi Osmanlı Devletinin başına 34. padişah olarak geçmiştir.
31 Ağustos 1876 yılında devraldığı saltanatı tam 33 yıl boyunca devam ettirmiştir.
33 yıl boyunca Osmanlı hep yenilikler gördü.
Bilhassa eğitime çok önem verdi.
Yurdun dört bir yanını demir ağlarla örmeyi hedef seçti kendine.
Önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi Sultan Abdülhamid’in demiryollarını genişletmesinin yegane sebebi petroldü.
Ve bundan dolayı tüm dış güçler ona düşmandı. Keza içimizdeki İrlandalılar da boş durmayıp üzerlerine düşeni yaptılar.
İslam Dünyasının 99. halifesi olması dolayısıyla tüm dünyadaki Müslümanlara kol kanat olmaya çalıştı.
Osmanlı’nın topraklarını nasıl aldıysa öyle bıraktı.
Hep birleştirici rol oynadı.
Kürtlerin de halifesiydi ve onları da kollayıp gözetti.
Ülkemiz, uzun bir zamandan beri kürt sorunu ile karşı karşıya. Günümüzde de Kürt sorunu var. Sultan Abdülhamid’in Kürt politikası uygulansaydı şimdi belki de böyle bir sorun Türkiye’nin gündeminde olmayacaktı.
Neydi Abdülhamid’in Kürt politikası?
Bu ve bundan sonraki iki yazımızda bundan bahsedeceğiz.
Bahsederken de Mustafa Armağan Hocamızın o eşsiz çalışması olan “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı” adlı eserinden faydalanacağız.
Şimdiden Mustafa Armağan Hocamıza böyle bir çalışmasından dolayı teşekkür ediyoruz.
…
Sultan Abdülhamid’in Kürtlerle ilgili şu sözleri ne kadar da dikkate şayandır:
“Rusya ile harp vukuunda, disiplinli bir şekilde yetiştirilen bu Kürt alayları, bize çok büyük hizmetlerde bulunabilirler. Ayrıca orduda öğrenecekleri “itaat” fikri, kendileri için de faydalı olacaktır. Kürt ağalarının bazılarının çocuklarını İstanbul’a getirip memuriyete yerleştirdiğim için tenkit edildiğimi biliyorum. Senelerdir Hristiyan Ermeniler nazır (bakan) mevkilerini işgal etmişlerdir. Bundan sonra da kendi dinimizden olan Kürtleri kendimize yaklaştırmakta ne gibi bir zarar olabilir?” (Sultan Abdülhamid, Siyasi Hatıralarım, İstanbul 1999, Dergâh Yayınları, s.52)
Kürtleri ne kadar da güzel sahiplenmiş Sultan Abdülhamid Han Hazretleri.
Biz Hristiyanları baş tacı etmişken neden dindaşlarımız olan Kürtlere kucak açmayalım?
Onları neden söz sahibi yapmayalım?
Böyle bir anlayıştaydı Koca Sultan.
Koca Sultan’ın kurduğu Hamidiye Alayları da bu düşüncenin bir ürünüdür.
Hamidiye Alaylarıiçin bazı Kürt milliyetçisi aydınlar, bilhassa Marksist Tarihçiler de bunun Kürtlere gerileme getirdiği tezini ortaya atarlar.
Bu ülkede, "Kızıl Sultan" deyip düşmanlık körükleyen birileri bulundu hep.
Ancak Prof. Robert Olson hiç de öyle düşünmüyor.
Bakın kendisi Hamidiye Alayları için ne diyor;
“Eğer Hamidiye Alayları hiç kurulmamış olsaydı, Kürt milliyetçiliği, Birinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde daha güçlü olabilir miydi? Kürt milliyetçi tarihçiler ve Marksist tarihçiler daha güçlü olabileceğini iddia etmektedirler. Fakat benim göstermeye çalıştığım, bunun doğru olmadığıdır. Hamidiye dönemi, yükselmekte olan Kürt milliyetçiliğinin evriminde gerekli bir fasıla olarak, bu evrimin üçüncü evresini belirlemiştir. Bu dönem, Sünni Kürtler arasında dayanışma duygularına katkıda bulunmuş ve pek çok Kürt gencine önderlik fırsatları sunmuştur. Dahası, Hamidiye Alayları, pek çok Kürt’e askeri teknoloji ile donanım bilgisi ve bunları kullanabilme kabiliyeti sağlamıştır.” (Robert Olson, Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said İsyanı, 1880-1925, Çeviren: Bülent Peker ve Nevzat Kıraç, Ankara 1992, Öz-Ge Yayınları, s.36-37)
Kürtlerin Babası olan Sultan Abdülhamid Han'ın, Hamidiye Alaylarını kurmasındaki amaç, Robert Olson’un da ifade ettiği gibi Kürtlere ve bilhassa onların gençlerine fayda sağlamaktı.
Bu yazımızın bundan sonraki bölümünde Hamidiye Alaylarından bahsedeceğiz.
Bu alaylar hangi amaçlar kurulmuştu ve ne gibi faydaları olmuştu?
Ya da zararları oldu mu?
Bununla ilgili bulduğum bilgileri sizlerle paylaşacağım.
Bu araştırmamızın son bölümünde Aşiret Mekteplerini ele alacağız.
Buradaki amacımız Sultan Abdülhamid’in Kürt politikasının uygulanabilirliği var mıydı?
Eğer uygulanabilseydi sonuçları ne olurdu?
İşte bu soruların cevabını bulmaya çalışarak tespitlerimizi dikkatinize sunacağız.
(*) Bavê Kurdan : Kürtlerin Babası