Doğu medeniyeti, neden Batı medeniyetine mukayeseyle daha geridedir?
Maalesef, bu sual yaygın ve bir o kadar da katı olan marazi bir telâkkiyi açığa vurmaktadır. Mamamif, bu sualde Batı'nın Doğu'dan her konuda üstün olduğu manası çıkmaktadır.
Batı, zannedildiği gibi Doğu'dan her alanda üstün değildir.
Batı sadece, cisim/madde hususunda, diğer bir deyişle maddeye şekil vermede mahir oluşunun tabii bir neticesi olarak sanayi ve teknolojide, Doğu'ya nazaran üstündür. Bu teknik alandaki gelişimini ise, maddeye hükmetmek haricinde hiçbir şey vazetmeyen eğitim sisteminden mütevellittir.
Batıdaki eğitim tabiata, yani dış dünyaya hükmetmek içindir; tefekkür yoktur
Peyami Safa'nın da belirttiği üzere, Batılı, bilgiyi faydanın emrine veren, "doğruluk" mefhumunun yerine "kazanç" mefhumunu geçiren ve menfaati bir hak ve ahlâk prensibi haline getiren tiptir.
Bu itibarla, Batı medeniyetinin, topyekûn bir surette Doğu'dan daha üstün olduğunu bırakınız söylemeyi, ima etmek dahi büyük bir aymazlık, bu meseleyi hakkıyla mütalaa edememek manasına gelir. Bugün karşımızda bütün haşmetiyle zuhur eden Batılılar esasen, Kilisenin boşalttığı ruhu, alkol, uyuşturucu, zina ve eşcinsellik ile doldurmaya çalışan ve zaten daha baştan çürük olan ait oldukları medeniyet temellerine büyük bir hızla dinamitleri döşemekte olan hodbinlerden başkası değillerdir…
Diğer taraftan, Batı'da ahlâk ve tefekkür mefhumları, ne yazıktır ki maddenin gelişmesiyle muvazi(paralel) bir surette gelişememiştir. Şayet Batı, üstün bir ahlak ve derin düşünceyi bir rüzgâr misali arkasına alarak madde inkişafını ve teknik terakkisini gerçekleştirmiş olsaydı, işte o vakit hakikaten Batı medeniyeti takdire şayan ve örnek alınması lazım gelen bir medeniyet olarak ittihaz edilebilirdi.
Doğuda ise fikri azamet ve manevi inkişaf her ne kadar geçmişe nispetle daha sönük kalsada, bu halde bile Batı'dan fersah fersah üstündür.
Doğu'nun bugün, Batı'ya mukayeseyle maddede geri olmasının en büyük saiki bu coğrafyanın ekseriya sulh ve sükûnet ikliminden uzak olmasıyla açıklanabilir. Son bir kaç asırlık vetirede sömürgecilik, savaşlar, iç karışıklar ve günümüzde çağdaş(!) Batı ülkelerinin gizli servisleri marifetiyle ihdas ettikleri kukla terör örgütleri sebebiyle Doğu ülkeleri bu sözünü ettiğim sulh ve sükûnet ikliminden maalesef mahrum bırakılmışlardır.
En amiyane tabiriyle, Doğulular bugün, bu kadar hayhuy ve hengâme içerisinde, daha yüksek bir medeniyet bina etmek için sakin bir kafayla düşünmeye fırsat bulamamaktadırlar. Japonya ve Kore gibi ülkeler Doğunun sulh ve sükûnet ortamı buldukları halde neler yapabileceğini çok güzel ispat etmiş iki ülkedir.
Nasıl ki, İtalyanların matematiği, Fransızların fiziği, Almanların kimyası demek suretiyle müspet ilimleri tek bir kişi yahûd tek bir millete irca etmek ne kadar abesle iştigal oluyorsa, medeniyet de bir toplumun tek başına bina etmeye muktedir olabileceği bir mefhum olamaz. Medeniyet, etkileşim ve maddi-manevi terakümün(birikim) akabinde kendiliğinden tezahür eden mücerret bir mefhumdur.
Ve daha da mühimi medeniyet bir güneş gibidir ve bu güneş tarih boyunca olduğu gibi bundan sonra da değişik milletler üzerinde gezmeye devam edecektir.
Tefekkürden mahrum ve tamamen maddenin üzerine bina edilmiş yekpare Batı medeniyetinin de hiç kuşkusuz medeniyet güneşi bir gün batacak ve bu batış bir başka milletin medeniyet güneşinin doğduğunu muştulayacaktır.