Dün, PKK’nın saldırısında ölen 24 çocuğumuzun iç burkan hikâyelerine bakamadım ama onların ölümüne neden olan saldırının detaylarını neredeyse tüm gazetelerde ince ince okudum...
Ve cevapsız sorularla baş başa kaldım.
***
Türkiye’yi bir kez daha derinden sarsan ve yüreğini kanatan katliamın detayları gün ışığına çıkmış gözükmekte... Saldırıyı iki yüz kişilik PKK’lı grubu gece yarısı başlatmış...
Önce ilçe merkezindeki polis ve jandarma binalarıyla güvenlik noktalarına ağır silahlarla baskın verip, dikkatleri buraya çekmişler...
Hemen ardından ilçe merkezine 15 kilometre uzaklıkta Işık Bölgesi’nde, Çukurca 21’inci Sınır Jandarma Tugay Komutanlığı’na bağlı sınırın sıfır noktasındaki Kekliktepe Karakolu’na ağır silahlarla saldırmışlar... Zap, Hakurk ve Metina kampından gelmişler...
Bu arada, bir başka haberde de PKK’lıların ağır silahları tam üç gün boyunca katırlarla taşıdığını okudum... Kanım dondu.
***
Kanım dondu, çünkü önce istihbarat konusu aklıma takıldı...
Eski genelkurmay başkanlarından biri buraları ‘Biri Bizi Gözetliyor’ evindeki gibi izlediklerini söylemişti... Genelkurmay Başkanı’nın beyanı doğru ise... İki yüz kişilik bir grup sınırı elini kolunu sallayarak bu kadar rahat nasıl geçti? Her kımıldayan unsuru anında tespit eden heronlar neredeydi?
Ağır silahlar taşınırken, bunlar nasıl oldu da fark edilemedi?
El bombaları, havan topları ve roketatarlar sınırdan sonra şehrin merkezine nasıl bu kadar sorunsuzca taşındı? Hiç mi istihbarat yoktu, hiç mi denetim söz konusu değildi?
***
İkinci hiç anlamadığım konu, ‘destek’ meselesi oldu...
Çukurca’nın Kaletepe Vadisi’nin sağ ve sol noktalarından ilçe merkezine sızan PKK’lıların, Asayiştepe ve emniyet birimlerini hedef alan saldırısının sekiz saat sürdüğü belirtiliyor...
Benim bildiğim Güneydoğu’da 225 -250 bin civarında asker var...
Bugüne kadar çatışmalardan nasibini en çok almış bir ilçenin silahlı bir grubun baskınına bu kadar çabuk ve kolay teslim olması sorusunu bir yana koysak bile, onca saat nasıl kimsenin yardıma gelmediğini de cevaplamak mümkün gözükmüyor...
Acaba sekiz saat boyunca neden yardım gelmedi?
***
İstihbarat, destek yanında bir de eğitimin kalitesi sorunu var...
En büyük kayıp 46 personeli bulunan Keklikkaya Üs Bölgesi’nde verilmiş... 21 çocuğumuz orada ölmüş, 14’ü orada yaralanmış... Saldırıya kurban verdiğimiz Jandarma Üsteğmen Murat Bek’in odasına kadar girildiği iddialarına da rastladım...
Korunaklı ve ağır silahlarla teçhiz edilmiş bulunan ve komando tugayının uzantısı konumundaki üs neden bu kadar çaresiz kaldı, neden askerlerimiz kolayca öldürüldü?
Oradaki çocuklarımız kaç aylık asker, eğitimleri ne, eğitim kalitesi ve standardı nasıl, bu konularda da kara delikler var...
***
Haberlerin satır aralarındaki bu büyük zaafları gördükçe insan şaşkınlığa uğruyor... Bu kadar büyük bir ihmal zinciri olabilir mi? Eğer bu son saldırıda verdiğimiz ağır kayıplar ‘zincirleme bir yetersizlik’ sonucu ise, bu, anlaşılır ve kabul edilir gibi değil... ‘Yetersizlik’ dışında başka bir ihtimali ise şimdilik aklıma bile getirmek istemiyorum.
***
Konunun özü bizim askeri zafiyetimiz... Bunu pas geçerek ya da gölgeleyerek, başka noktalara odaklanmak maalesef ve maalesef çocuklarımızı boş yere öldürtmekten başka hiçbir şeye yaramayacak... 27 yıldır savunma zaaflarını gidermiş olsak, hiç kimsenin askeri birlikleri ve kentteki güvenlik birimlerini basıp tarumar etmek aklının kıyısından geçemeyecekti...
Bunu düşünenin bile dudağı uçuklayacaktı... Savunmayı o noktaya getirmeden neyi, nasıl çözeceksiniz?
Üstelik demokratikleşmenin ve özgürleşmenin de hala kör topal ilerlemeye uğraştığı bir ortamda.