Genelkur-may Başkanı Başbuğ'un yeni 'icraat döneminde' medya ile yaptığı toplantılar, Türkiye gündeminin baş köşesine kuruldu. Öyle ya, Türkiye'deki gerçek güç sahibinin çeşitli konulardaki görüşleri, gücün kokusunu iyi alan pragmatik basın-yayın câmiamız bakımından çok önemlidir.
Başbuğ'un toplantılarını değerlendirmeden önce, sizlere bir sorum var: Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde, medya ile saatler süren toplantılar düzenleyerek her konuda görüş bildiren bir Genelkurmay Başkanı gösterebilir misiniz?
Genelkurmay Başkanlığı, Başbakan'a bağlı bir kamu kuruluşudur. Statüsü, görev ve yetkileri, Anayasa'nın 117. maddesi ile 31.7.1970 tarih ve 1324 sayılı Genelkurmay Başkanının Görev ve Yetkilerine Ait Kanun'da belirlen-miştir. Kanunun, görev, yetki ve sorumluluk başlıklı 2. maddesi aynen şöyledir: Genelkurmay Başkanı, Silâhlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasında; personel, istihbarat, harekât, teşkilât, eğitim, öğretim ve lojistik hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile ana programlarını tespit eder.
Genelkurmay Başkanı'nın bunun dışında herhangi bir görev ve yetkisi yoktur.
Başbuğ Paşa, demek ki kendi görev ve yetkisi dışına çıkmakta ve Türkiye'ye nizamat vermeye kalk-maktadır. Geçen gün yazdığımız gibi, 'İkinci Başbakanlık' fonksiyonunu üstlenmektedir.
***
Başbuğ'un iletişim toplantıla-rında söylediklerinin birçoğunu doğru bulduğumuzu belirtmeliyiz. Özellikle terörle mücadele ve şehitler konusundaki beyanlarına aynen iştirak ediyoruz. Ordumuzun gerek sınır ötesi harekâtta, gerekse içerdeki operasyonlarda ne derece dikkatli ve insanî değerlere önem vererek davrandığını biliyoruz. Ayrıca, Başbuğ'un, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan beri, gençleri terör örgütüne kaptırmamak için, ekonomik ve psikolojik harekât yönü de olan program tekliflerinde bulunduğunu memnuniyetle müşahede ediyoruz.
Aslında, Başbuğ'un görüşleri, geniş bir perspektiften değerlendiril-diğinde, son derece dengeli, isabetli teşhis ve tesbitlerle dolu değerli görüşler. Ancak, terör konusunu TSK ile ilgili kabul etsek de, lâiklikten demokrasiye, Kerkük'ten Gürcistan'a, AB'den ABD'ye
kadar görüş belirten bir Genelkurmay, artık ikinci bir Başbakanlık olmuş demektir.
Zaten Başbuğ Paşa da, 'TSK her olayı inceler' diyerek, TSK'da yürütme organının âdeta paralelinin bulunduğunu ikrar etmiyor mu?..
***
Gelelim, Org. Başbuğ'un hiçbir şekilde tasvip etmediğimiz görüşlerine...
Bir defa, Başbuğ, '28 Şubat görüşlerimiz bugün de geçerli' derken, bununla sadece lâikçi terör ve baskıyı değil, aynı zamanda adı konulmamış bir darbeyi, illegal 'Batı Çalışma Grubu Çetesi'ni, fişlenen milyonları da 'geçerli' buluyor mu? Bunu bilmek hakkımızdır. Eğer öyleyse, 28 Şubat'ın darbeci zihniyeti aynen devam ediyor demektir.
İkinci olarak, çete sanığı generalleri ziyareti bir insanî olay olarak kabul edersek, bu takdirde eski Genelkurmay Başkanı bu 'insanî' boyutu neden düşünmemiş-tir? Açıkçası Büyükanıt Paşa, demokrasiye ve yargıya daha saygılı olduğu için bunu yapmamıştır. Kim ne derse desin, bu hareket yargıyı zedelemiş ve alınacak kararların üstüne gölge düşürmüştür.
Üçüncü olarak, Başbuğ bir yandan akreditasyon rezaleti konusundaki uygulamayı gevşetir-ken, diğer yandan bunu devam ettiriyor ve 'Basın ahlâk ilkelerine uymak'tan söz ediyor. Peki, bunu Genelkurmay mı takdir edecek?
Nihayet, Org. Başbuğ, 'Bizi siyasete çekmeyin. Kimse TSK üzerinden siyaset yapmasın' diyor. Tamam da, siz hiç siyasetin içinden çıkmıyorsunuz ki... TSK'nın siyasî istismar konusu edilmesine engel olmak için, önce 3-5 saatlik iletişim toplantılarından ve devlet içinde devlet gibi davranmaktan vazgeçmesi lâzımdır.
Siz kendi görev ve yetkinizin dışına çıkmazsanız, kimsecikler de sizi istismar etmeye kalkmaz.
AÇIKLAMA: Gazetelerde benim, 'Erdoğan-Doğan Çatışması'nın sebebi olarak solcuları gösterdiğim yayınlandı. Ben, 'lâikçi, demokrasi duyarlığı olmayan' deyimlerini kullanmıştım. Türkiye'de gerçek demokrat solcular olduğu gibi,
solcu geçinen tepeden inmeciler de vardır. Ben solcu değilim ama demokrat olan, lâikçilik yapmayan solculara da saygılıyım.