Orada silahlı bir güç olacak ve Türkiye'de silahlı eylemler yapacak. Türkiye bunu kabul etmez. Ve Kuzey Irak'ta kim hükümferma ise ona, "Ya bu gücü sen bitir ya birlikte bitirelim ya da bırak ben bitireyim" der. O silahlı güce, oradaki yapı destek veriyorsa, bu da düşmanca bir tavır olarak algılanır.
Şu söylediklerimin tamamı, eşyanın tabiatı gereğidir.
Kuzey Irak'ta üç tür hâkimiyet var: İşgalci olarak Amerika'nın hâkimiyeti, Bağdat'ın hâkimiyeti ve Kürt yönetiminin hâkimiyeti.
Türkiye, gelinen son noktada bu üç odak ile de iyi ilişkiler içinde görünüyor.
Bu üç odak da Türkiye'nin rahatsızlığını anlıyor, Türkiye'yi rahatsız eden silahlı gücün etkisizleştirilmesi gerektiğini seslendiriyor.
Ama...
Bu bir türlü olmuyor.
Amerika sana destek veririm ama ben fiilen mücadeleye girişmem, diyor.
Bağdat benim gücüm yetmez, diyor.
Kürt yönetimi de hem "Kürt Kürt'le savaşmasın" mantığı ile hem de "Benim de gücüm yetmez" yaklaşımı ile hareket ediyor.
Son dönemde, Türkiye dış temaslarda ne etti ise etti ve Amerika'yı, Bağdat'ı ve Kürt yönetimini, PKK'ya karşı daha tavırlı hale getirmeyi başardı.
Hoş, bu cümlenin sonuna hâlâ soru işareti koymak da mümkün.
Ama başardı gibi gözüken bir durum var.
Belki en azından PKK'nın sürgit var olamayacağı gerçeğini herkes kabul etmiş durumda.
Türkiye de iktidarı ile askeri ile son toplu vahşetlerden sonra, PKK'nın bir gün bile devam etmesini taşıyamaz hale geldi. Hele İran'ın PJAK'ı bitirmesinden sonra...
Etkili operasyonlar da yapıldı.
PKK'yı silah kullanamaz hale getirme noktasında Ankara'nın kararlılığı gözleniyor.
Barzani'nin Ankara ziyareti de bu sürecin bir parçası oldu.
Ankara'nın beklentisi, Barzani'nin de iktidar olduğu sınırlar içinde, Türkiye'yi tehdit eden bir silahlı gücü barındırmaması... Ankara, muhtemelen bunun nasıl sağlanacağını konuşmak isteyecek.
Peki Barzani nerede duracak?
Kuzey Irak'ta müsamaha gören PKK'nın fiili lideri konumundaki Murat Karayılan'ın son demeci, "Peşmerge ile gerilla arasında hiçbir zaman savaş olmaz. Kürtler'in birbirine karşı bir kez daha savaşmasının zemini kalmadı" dedikten sonra Barzani'ye, "siyasi çözüm için müzakere yolunu açma" misyonu yüklüyor.
Barzani, öteden beri, PKK'ya, "Türkiye'de siyasi çözüm yolu açık, AK Parti iktidarı buna yatkın, onun için silahlı mücadeleye son vermek gerekir" yolunda çağrılarda bulunuyor, Türkiye ile temaslarında da siyasi çözüm yolunda adımlar atılması çağrısı yapıyor.
"Kürt'ün Kürt'le savaşmaması" sözü de Barzani tarafından seslendirilen cümlelerden...
Barzani, bu söylemi seslendirirken, muhtemel ki, Türkiye Kürtleri üzerindeki etkinlik hesabından da uzakta durmuyor.
Ancak, başa dönersek, Türkiye'ye komşu topraklarda bir silahlı tehdit odağının bulunmasını izah mümkün değildir.
Aslında, kısa süre önce yazdığım "PKK'nın Kuzey Irak'taki akıbeti" başlıklı yazımda da belirttiğim gibi, PKK'nın Türkiye'ye yönelik bir tehdit odağı vasfı olmasa bile, Kuzey Irak'ta "Yönetimden bağımsız" silahlı bir güç olarak varlığını sürdürmesi, akla ziyandır. Hiçbir yönetim, kendi topraklarında, ikinci bir silahlı güce müsaade etmez. PKK'yı orada, Kürt yönetimi açısından "kabul edilebilir" kılacak tek durum, "yönetimden bağımsız olmaması" durumudur ki o da bu tehdit odağını kullanıyor olma sonucunu doğurur, o zaman da Türkiye'nin Kuzey Irak'a "dostane" bakması imkânı kalmaz.
Oysa Türkiye Kuzey Irak'a "dostane" bakmak istiyor.
O zaman Barzani ile görüşme "Bu işi nasıl bitiririz?" sorusu etrafında olacak. Bana göre müzakere vs. gibi konuların Barzani ile görüşülmesi, kendi sorunumuza "uluslararası boyut" kazandırma sonucunu doğurur ki bu, meseleyi tamamen yanlış bir yola götürür. Türkiye zaman zaman oralara savrulmadı değil, ama şimdi savrulmasın.
Özetle, Kuzey Irak'la dostluğu pekiştirelim ama aradaki PKK gailesini kaldırarak...