Barbaros'un torunları ve “korsanlık ihalesi!”

xxx65566

ABD ile Irak arasında bir çeşit sömürge anlaşması imzalandı, değerlendiremedik. İsrail ile Almanya, nükleer erken uyarı sistemi kurmak için anlaştı, değerlendiremedik. G-20 zirvesi, krize karşı beklenen çözüm önerilerini belirleyemedi, değerlendiremedik. Amerika ve Avrupa ekonomilerinden sonra Asya ekonomileri de resmen durgunluğa girdi, küresel ekonomik krizin yeni ürkütücü işaretleri belirginleşiyor, yeterince tartışamıyoruz. Türkiye ile İran arasındaki meşhur doğalgaz işletme anlaşması onaylandı, ne anlama geldiğini tartışamadık.

Şu Somalili korsanlar, feci biçimde kafamı kurcalıyor, zamanımı alıyor. Şaşkınım, son derece hayret verici bir durum söz konusu. Dünya deniz trafiğinin en işlek bölgesinde, en ağır silahları, roketatarları olan bir takım silahlı adamlar, füzelerle ve ileri teknoloji silahlarla dolu çok sayıda savaş gemisinin burnunun dibinden dev ticaret gemilerine el koyuyor ve üslendikleri bölgelere naklediyor.

Bunlar yaşanmasa, birileri böyle olabileceğini anlatsa hepimiz o kişiyle dalga geçerdik. İnanılması son derece güç bir durum ama görüyorsunuz gerçekleşiyor. Üstelik saldırıya uğrayan gemiler, bölgede seyir halindeki NATO ve çok uluslu donanmaya bağlı savaş gemilerinden yardım istiyor, hiç biri yerinden kımıldamıyor, cevap vermeye bile tenezzül etmiyor.

Nedir bu? Dünyanın en kanlı örgütü, ABD'nin kirli işlerini yapan paralı asker şirketi o bölgeye naklediliyor, neden? Korsanlara engel olmak için mi yoksa yeni bir kirli savaş başlatmak için mi?

Yasa Neslihan ve Karagöl gemisini kaçırdılar. Kendi limanlarında bekletiyorlar. Dün, dünya denizcilik tarihinin en büyük eylemini gerçekleştirdiler. Kenya'nın yüzlerce kilometre açığında seyreden dev bir Suudi petrol tankerini ele geçirdi. Üç uçak gemisi büyüklüğünde, yüz milyon dolarlık petrol yüklü Sirius Star adlı gemi, çokuluslu savaş gemilerinin önünden kaçırıldı. Belki yardım istedi, cevap bile alamadı. Tıpkı Karagöl gemisinin 45 dakika boyunca NATO gemilerinden yardım istemesi gibi.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç; “Yepyeni bir problemle karşı karşıyayız, deniz haydutluğu… Bizi muazzam meşgul ediyor bu konu. Türkiye Cumhuriyeti'nin menfaatlerinin korunması açısından birçok girişimimiz var. Somali'de otorite boşluğu var. Karşımızda kimseyi bulamıyoruz” diyor.

Elbette konu çok önemli, büyük bir sorun. Ama teşhis yanlış. Gidilen yol yanlış. Somali'de otorite yok, olamaz da. Çünkü Başkent Mogadişu ve oradaki hükümet ABD ile Etiyopya ordusunun kontrolünde. Ülkenin geri kalanı ise İslamcı ya da milliyetçi grupların elinde. Ve çok yakında bu ülkede sürpriz gelişmeler yaşanacak. Eğer otorite arıyorsanız, o ABD'dir, NATO güçleridir. Somali sahili, Kenya sahili, Kızıldeniz, Hint Okyanusu bu uluslararası gücün kontrolünde. Pakistan'ın kontrolsüz bölgesi Veziristan'da bir telefon çalsa, anında tespit edilip insansız uçaklarla saldırıya girişenlerin, kendi savaş gemisinin hemen yanından bir geminin kaçırılmasına sessiz kalması… Asıl sorun bu.

Konuyla ilgili dünkü yazıya yorum yazan bir okuyucu, “Sanırım korsanlığın amacı Avrupa-Çin arasındaki deniz ticaret yolunun önünü kesmek ve ham madde fiyatları üzerindeki risk primini arttırarak sigorta şirketlerinin karlarını arttırmak. Tıpkı İngilizlerin meşhur Kraliçe onaylı korsanı Drake vasıtası ile 16.yy. İspanya Amerika ticaretinde uyguladığı politika gibi…” diyor.

Neden olmasın! Ama sadece bu kadar değil.

  • Suveyş Kanalı'ndan Hint Okyanusu'na kadar bütün bölge ABD ve NATO denetiminde. Yıllardır o bölgede “terörle mücadele” savaşı veriyorlar! Çünkü bu bölge, Basra Körfezi'nden sonra dünyanın en önemli enerji koridoru. Çünkü bu bölge, Malaka Boğazı gibi dünya deniz ticaretinin en yoğun olduğu yer.
  • Orada terörle mücadele yapmıyorlardı. Orta ve Doğu Afrika'nın enerji kaynaklarına hakim olmaya çalışıyorlardı. Bu müthiş enerji koridorunu denetim altında tutuyorlardı. Orta Afrika ve Ortadoğu'nun zenginlikleri üzerinde hisse dağıtıyorlardı. Çünkü orada, Irak ve Afganistan'da yaptıklarının benzerini yapıyorlardı.
  • Onlar oraya yerleştikten sonra Darfur çıktı ortaya. Sudan bölündü. Somali yeniden iç savaşa sürüklendi. Orta Afrika'dan Somali sahiline uzanan boru hattı projeleri geliştirildi. Bu güzergahlarda çatışmalar yoğunlaştı. Nijer deltasından Darfur'a, Güney Sudan'dan Somali'ye kadar bütün bölgede çok zengin enerji kaynakları keşfedildi. Şimdi bunların üzerinde şiddetli bir paylaşım savaşı veriliyor.
  • Onlar, deniz korsanlarının çok yakınındaki Cibuti'de dev bir donanma üssü kurdu. Bu ülke şu an tam anlamıyla bir Amerikan askeri üssü oldu. Katar'daki Amerikan üssü neyse, Cibuti'deki üs de odur.
  • Korsanların gemilere al koyduktan sonra götürdükleri liman bu Amerikan üssüne o kadar uzak değil. ABD gemileri Cibuti'deki üsten hareket edip şu an denetim yaptıkları bölgeye gelirken korsanların karargahlarının yanından geçiyor.
  • Peki bu çokuluslu donanma korsanlara bir şey yapmayacaksa, her gün izledikleri korsan üslerine bir şey yapmayacaklarsa, kendilerinden yardım isteyen ticaret gemilerine yardım yapmayacaksa bu bölgede ne arıyor? Neyin peşinde?
  • Bütün bunlar olurken, Somalili milliyetçi gruplar da karadan başkente ilerliyor. Dün yazdığım gibi ABD bu durumu “El Kaide Somali'yi ele geçiriyor” şeklinde pazarlıyor. Peki bundan sonra ne olacak? Benim kanaatim şu:
  • Korsanlar özellikle korunuyor. Hepsinin Somalili olduğunu sanmıyorum. Muhtemelen çokuluslu bir korsan gücü söz konusu. Tahmin edilenin aksine bunların El Kaide ile ilgisi yok. Aksine, belki bazı devletlerin belki de güvenlik şirketlerinin desteğine sahipler. Bu bölgede “korsanlık ihale edilmiş” olabilir. Bölgeye gönderilen kiralık katiller ordusu Blackwater'ın bu olayla bir şekilde bağlantısı ortaya çıkarsa şaşırmayalım.
  • Somali içindeki gelişmelerle birlikte değerlendirildiğinde şu sonuca ulaşıyoruz: Yakında büyük bir Somali operasyonu başlayabilir. Şu ana kadar gemisi kaçırılan her ülkeden asker istenebilir. Şu sıralar böyle bir operasyonun psikolojik alt yapısı hazırlanıyor. Bazıları korsanları “Barbarosu'un torunları” gibi görse de, bazen içimizden “aferin bu adamlara” demek gelse de, ben böyle olduğuna inanıyorum.