SÖZÜN ÖZÜ (KISA KISA) - 24
Balyoz Darbe Planı DA Gerçekmiş
“Balyoz Darbe Planı” ve Ergenekon Terör Örgütü Soruşturması kapsamında, eski kuvvet komutanları da dahil birçok asker daha gözaltına alındı ve tutuklandı. Asıl hainlerin kimler olduğu, kimin millete nankörlük yaptığı bir bir ortaya çıkıyor. Yıllarca asıl teröristler başka yerde aranmış, kendi işlerini yapmak yerine milletin değerleriyle mücadele ederek kendi menfaatlerini korumak derdinde olanların 25 senedir terörü niçin yok edemediği ortada.
Türkiye’de derin devlet, askeri cunta zihniyeti ve kemalist ideoloji (tüm türevleri ve uzantılarıyla birlikte) millete çok zaman kaybettirmiş ve büyük zararlar vermiştir. Allah’tan ellerine yeni bir fırsat geçmeden, millete kurdukları komplolar ve darbe teşebbüsleri ortaya çıkıyor.
İman ve istiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un şu sözünü tekrarlamakta fayda görüyorum: “Tükürün milleti alçakça vuran darbelere! Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere!” Darbeseverlere de artık bu yanlıştan dönmeleri çağrısında bulunuyorum, vazgeçin; kendinize de millete de zarar vermeyin.
Adi Kim?
Erdek Deniz Üssü Komutanlığı’nda bir nöbet parolası “Adi Başbakan” olarak belirlenmiş; daha ne desinler, daha amaçlarını nasıl belli etsinler! Başbakan ve Ak Parti “uyanık” olsun, uyanık! Sizi “adi” görenlerle “kurumsal mutabakat” aramakla zaman kaybetmeyin; milletin verdiği yetkiyi kullanın, gerekirse referanduma gidin.
Ordu Komutanları Niçin Toplandı?
Tüm orgeneral ve oramiraller, Balyoz Darbe Planı Soruşturması’nı değerlendirmek üzere Genelkurmay’da toplantı yapmış; siz hiç PKK terörünü ortadan kaldırmak için hepsinin birden toplandığını duydunuz mu? Hayır. Halbuki askerin görevi kendi canından önce vatanını ve milletini düşünmektir; işte bu örnekte de gözüktüğü üzere kendilerine yönelik bir durumda hemen toplanıyorlar fakat vatana ve millete yönelik terör bu kadar önemli gelmiyor ki toplanmıyorlar, yani kendileri vatanın ve milletin önüne geçiyor!.. Böyle olunca da 25 senedir terörü bitiremiyorlar. İşte asıl sorun da bu, askerin varlık sebebine aykırı faaliyetler ve siyasileşmesi onları yıpratıyor, kendi kendilerini yıpratıyorlar. Vazgeçip asli görevlerine dönmeleri gerek.
19 Sapkınlığı (Kuran Korunmuştur)
Reşid Halife, Edip Yüksel ve taraftarlarının savunduğu 19 Mucizesi iddiası hatalarla doludur. Üstelik insanın imanlı, akıllı ve mantıklı olması gerekir. Bu uydurma iddia ile uyuşmadığını savunup, hiçbir delile dayanmadan 2 ayeti inkar etmek ve Kuran’a iftira etmek ne kadar çirkindir. Zaten bu iki ayetin biçim ve içerik yönünden diğer Kuran ayetlerinden hiçbir farkı da yoktur:
« Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.
Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Bana Allah yeter. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim. O, yüce Arşın sahibidir.” » (Tevbe, 128-129)
Öncelikle Tevbe 128-129 ayetlerinin Kuran’a sonradan eklendiğini iddia etmek, Kuran’ı inkar etmektir, Kuran’a iftira etmektir. Çünkü Kuran çok açık bir şekilde Allah tarafından korunduğunu (15/9), muhkem (sağlam ve tam) olduğunu (11/1-2), hak ve batılın ona bulaşamayacağını (41/42), hiçbir benzerinin getirilemeyeceğini (2/23-24) belirtir. Bu ayetlere iman etmeyenler ise Kuran’ı inkar ediyor demektir.
Yine Kuran birçok ayetinde Allah’a iftira eden yani sözde vahiy/ayet uyduranları en sert bir biçimde eleştirip cehennemle tehdit eder (mesela bakınız: 39/32-33). Zaten ayet uydurmak böyle kolay olsaydı, inkarcılar da böyle birkaç ayet veya sure uydurup en baştan Kuran’a cevap verebilmiş olurlardı. Halbuki Kuran’ın temel mucizelerinden birisi ise benzersizliğidir, karşıtlarına meydan okuyup aciz bırakmasıdır.
Öte yandan böyle bir ekleme nasıl ve niçin olsun ki? Bunun hiçbir gerekçesi ve yolu yoktur. Mesela bu ayetlerde “Tüccarlara kolaylık tanıyın, falanlara iyilik edin, filanlara itaat edin” gibi belirli kişi veya grupları koruyan bir içerik yok ki.
Ayrıca Kuran yazılı olarak ve ezber (hafızlık) ile koruma altına alınmıştı; kimse ona uydurma ayet ekleyemezdi, onu değiştiremezdi veya bu yaptığını diğerlerine kabul ettiremezdi.
(Kuran mushaf haline getirilirken yazılı belgeler ve iki şahit (hem yazı hem görgü şahidi) ile ve diğer ashabın da gözetiminde bu yapılmıştır. Hz. Zeyd (r.a.) zaten ezbere bildiği Kuran’ı, yazılı belgelerle görgü şahitlerini de tanık tutarak ve diğer müslümanların gözetimi altında tek bir mushaf halinde bir araya getirmiştir. O zaten bildiğini aramıştır, yoksa birilerinin “işte bu Kuran ayetidir” diyeceklerini değil. İnsan aradığını bulur, bilmediğini aramaz; o zaten bildiği Kuran’ı tek mushaf haline getirirken, zaten bildiği ayetlerin yazılı belgelerini ve görgü şahitlerini çağırmıştır ve hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde bunu yapmıştır. Üstelik bu Hz. Peygamber’in vefatından 6 ay geçmeden yapılmıştır, yani onbinlerce sahabe ve binlerce hafız hayattayken. Ayrıca sadece Hz. Zeyd’in bu resmi nüshası değil, diğer bazı sahabelerin kendi özel mushafları da vardı ve bunlar arasında sadece çok küçük yazım farkları sözkonusudur (lehçeye göre farklı kelime kullanmak veya açıklama yapmak gibi); demek ki Kuran en baştan yazıya geçirilmiştir ve lehçe farkları gibi ileride ortaya çıkan sorunları büyütmemek için Kureyş lehçesiyle çoğaltılmıştır.)
Öte yandan bu tür iddialar yani Kuran’da ekleme, çıkarma veya değişiklik yapıldığı iddiaları, Kuran’a iman edip de onun için hayatlarını feda etmiş ve tüm zorluklara göğüs germiş ilk müslümanlara da iftiradır. Onlar Kuran’ı öğrenip öğretiyorlardı, hakikati insanlara ulaştırıyorlardı; hâşâ Kuran’ı tahrif etmekle uğraşmıyorlardı. Farklı bölgelerdeki okuyuş farkları sebebiyle bile tartışabilen ilk müslümanların Kuran’ın değiştirilmesine sessiz kalacağı düşünülemez.
Yine Hz. Peygamber’in çevresindeki liderlere gönderdiği mektuplarda geçen veya o mektupların yanında bulunan yazılı ayet ve surelere bakıldığında da bugünkü Kuran ile aynı olduğu görülmektedir. Çok açık bir gerçektir ki Kuran yazılı ve sözlü olarak korunmuştur (en baştan birçok vahiy katibi tarafından yazıya geçirilmiştir ve binlerce hafız tarafından ezberlenmiştir, öğrenimi ve öğretimi yapılmıştır, namazlarda okunagelmiştir), bunun tersi iddialar bilimsel hiçbir temele dayanmayan boş iddialardır, hiçbir ispat değerleri yoktur.
Dolayısı ile hem kendini müslüman yani Kuran’a inanan zannedip hem de Kuran ayetlerini inkar edip kafir olmak büyük bir hatadır, bu yanlıştan dönmek, tevbe etmek ve eski sapkın iddialarını reddetmek gerekir...
Öte yandan 19 Sapkınlığı gibi “Resûl/Peygamber/Mesih” olduğunu iddia eden birçokları çıkmaktadır; halbuki Kuran ve hadisler çok açık bir şekilde Hz. Muhammed’in son peygamber olduğunu söyler (33/40, ki bu da gaybi bir mucizedir); bununla çelişen her iddia veya vahiy aldığını söylemek Kuran’ı inkar etmektir, sapkınlıktır.
Haktan, doğru yoldan sapmamak ve bu tür sapkınları da takip etmemek gerekir. Kuran’a iftira eden cahil demektir, cahillerin peşinden gitmekse akılsızlıktır, sonu hüsrandır…
* * *
Kuran Meali
« Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.
O’nu sabah akşam tespih edin.
O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet eden; melekleri de sizin için bağışlanma dileyendir. Allah mü’minlere çok merhamet edendir.
Allah’a kavuşacakları gün mü’minlere yönelik esenlik dileği “Selam”dır. Allah onlara bol bir mükafat hazırlamıştır. » (Ahzab, 33/41-44)
Hâdis-i Şerif
“Ben peygamberlerin mührüyüm (sonuncusuyum) ve benden sonra peygamber de yoktur.”
(Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, İbnu Mâce)
Seçkin’ce
“Gerçeği görenler, ancak bakmasını bilenlerdir... Göz işi değil gönül işi; gönlü kapalı olanın gözü açık olsa ne fark eder?..”
www.dunyaislamgunu.org - www.worldislamday.org - www.seckinislamicebooks.com