Günlük yaşadığımız olaylar, “tecrübenin” imbiğinden süzülmüş atalarımızın sözlerini hep doğrular…
“Akılsız dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun” der mesela atalarımız, ne kadar doğrudur…
Mesela, “Çingeni baş yapmışlar, o da tutmuş önce babasının başını kesmiş!” derler yine…
Bir büyük dostum, “Anladım ki, her beş yılda bir dostlukları çek etmek lazımmış” demişti…
Dost bilip canımızı dişimize takarak omuzlarımızda bir yerlere taşıdığımız insanların “nemenem” dost oldukları düşmanın bile yapmayacağı-yapmaya cesaret edemeyeceği “icraatlarıyla” orta yere dökülüverir de “nutkumuz” tutulur, “midemiz bulanır”…
Bu gibi meselelerde daha sonra midemizin bulanmaması için nelere dikkat etmek gerekir? diye bir “çözümleme” yaparsak “kişilik tahlillerine” göre sanırım “binbir” sonuç elimizde toplanıvermiş…
Aslında, bir işe “gözü kara” girmemek lazım…
Aslında gözü kara gireceğimiz “işin” “kişisinin” karakterini iyice “tahlil” etmek lazım…
Aslında, ne yazık ki 21.yüzyıl dünyasında bir kişi için “referans” olmak oldukça riskli, oldukça boyumuzu aşan bir “iş” bunu unutmamak lazım…
Elbette, “Sen iyilik yap denize at, balık bilmezse, Halık bilir” amma bazen yapılan gözü kara, önünü arkasını bilmeden, ne getirip ne götüreceğini bilmeden yapılan “iyilikler” bir bakmışsınız ki bazen durup dururken etrafımızda gördüğümüz bir çok “frenkeştayn”ın yaratılmasına sebep olmuş!…
“Siz siz olun aman durup dururken frenkeştaynlar yaratmayın!” diyenlere de kulak kabartıp, aslında sözünü dinlemek lazım…
Siz siz olun yine de yan yana inci gibi dizilmiş kulağa hoş gelen “sihirli cümleleri” dilinde, “vicdanını” ise “cebinde” dolaştıranlara “kefil” olmadan önce geçmişini ve geçmiş “dostluklarını” iyice araştırın!…
Sizin iyi niyetinizi ve fedakarlıklarınızı emin olun “balıklar bilmez…”