Çocukluğum bir köyde geçti. Çiftçiliğin yanı sıra çok günler koyun güttüm. Tarlaya çalışmaya veya koyunları gütmeye gittiğimde rahmetli anacığım azık torbamı hazırlardı. Nefis köy ekmeğinin yanında hakiki salamura koyun peyniri ve zeytin açık havada ne güzel azıktır. Azık torbası kıra giden için en vazgeçilmezdir. Koyunları gütmeye giderken rahmetli dedemin anama “çocuğun azığını koydun mu ?” diye seslenişi hala kulaklarımda yankılanır. Tabi şimdi poşetler, sırt çantaları revaçta ama o zaman bizim azık torbamız kilimden veya halı olarak dokunmuş orijinal omuza asılan cinstendi.
İnsan misafir olduğu bu dünya hayatında bir yolcudur. Bu yolculuğun sefası da var cefası da var. Ve yolculuğunda insan, donanımını yolculuğun her türlü ihtiyaç ve meşakkatine göre hazırlamazsa zor durumlara düşeceği aşikardır. Yunus Emre yolun zorluğunu bakın nasıl dile getirmiş;
Bu yol uzaktır menzili çoktur,
Geçidi yoktur derin sular var.
Yolumuzun en büyük önderi Resulullah Efendimiz (s.a.v) bu manada Ebu Zer (r.a)’in şahsında ümmetine ne güzel ikazda bulunmuştur. “ Ey Eba Zer gemiyi yenile, zira deniz derindir. Yanına yeterli miktarda azık al, zira yol uzundur. Yükünü hafiflet, zira yol sarptır. İhlasla amel et, zira amelleri değerlendirecek olan ( Yüce Allah ) her şeyi en ince teferruatına kadar görmektedir.” (Münebbihat.)
Bütün mesele imtihan olmak için geldiğimiz bu süslü ve aldatıcı mekanda, daimi konaklama yerimiz için azık hazırlayabilmekte: Ciddi, kapsayıcı, sağlam bir hazırlık… Herkese malumdur ki işine giden kişi yanına azığını almazsa o gün zor bir gün geçirir. Arabası bakımsız olan kişinin sarp amansız yollarda kalması muhtemeldir. Gerekli hazırlığı yapmayan öğrenci de sınavlarını başaramayacaktır. Ya derme çatma bir kayıkla denize girenin azgın dalgalarda hali nice olur. Yunus Emre onun için olsa gerek yine şöyle demiştir:
Ol geminin tahtası her nice muhkem ise
Deniz merci kat olsa tahta uşanasıdır.
Allah-u Teâlâ yol rehberimiz Kuran-ı Kerim’de bize azık hazırlamamızı emrediyor. “Kendinize azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun!” (2-197)
Takva azığı ! Her işimizde samimiyet, her amelimizde ihlas, her anımızda Allah korkusu… İnsanlarla, hayvanlarla, nebatatla kısaca bütün yaratılmışlarla olan ilişkilerimizde en hassas terazi, Allah korkusu. Ve din gününde, Huzur-u İlahi’de en lazım olan ölçü; Takva.
Şimdi mübarek bir mevsimdeyiz. Günahları silmeye, gönülleri parlatmaya, mü’minleri kaynaştırmaya vesile olan, manevi lütuf ve ikramın bol bol ihsan edildiği bir mevsim: Üç aylar. Hem azık toplama mevsimi hem de takva eğitiminin yapıldığı bir mevsim. Kur’an mevsimi, hayır mevsimi, zekat mevsimi, sadaka mevsimi, kardeşlik mevsimi, oruç mevsimi…
Miraca çıkma, beraatını isteme, kadrini arama, hasadı toplama, bayramına erme, bütün müminlerin tek aile olarak neşelenme mevsimi.
Allah’ın lütfu olan bu azık toplama ve takva eğitimi mevsiminde, tüm kardeşlerimin rahmet yağmurlarının içinde kalmalarını dilerim.