AYRILIK ACISI

Av. Mehmet YALÇINKAYA

Bu yazıyı yazdığım şu sıralarda bir gece daha çöküyor çoktan pes etmiş omuzlarıma, uzun bir kış gecesini sevda türkülerine feda etmiş bir delikanlı kadar ıssızım.

Bir genç hanımın gizli gözyaşlarına dönüşüyor çaresizliğim, onun için de bir yudum alıyorum özlemlerimi katlayan çayımdan. Gece bile sorgulamıyor beni artık, umutsuz vakalardan biri sayıyor belki de.

Sayısız günahlarım var, biliyorum. Fakat bu günahlarımın cezasını sensiz geçirdiğim gecelerle ödediğime inanıyorum. Uykusuz geçen gecelerin elbet bir gün sonunun geleceği inancı yaşatıyor beni. Ay bile esirgiyor yüzünü bu gece benden, hırçın bir rüzgâr sokuluyor sertçe yüreğime. Uzaklardan haber getirdiğini fısıldıyor kalbime. Beni üşütmesi, hasta etmesi gereken rüzgâr içimi ısıtıyor adeta. Çünkü “sevgi” sözcükleri uğulduyor kulağımda bütün sevecenliğiyle. Ezberlediğim hüzünlü bir aşk şarkısı mırıldanıyorum, gecenin koynundan süzülüp gelen kimliksiz sesler eşlik ediyor bana. Ama belli bir saatten sonra, bu sesler sevdiceğimin nefesi oluyorlar, gülüyorum kendini ciddiye alan hayata.

Zamanın çetelesini tutmayı reddediyor saat, kendi canına kıyıyor, onuru kırılmış bir şövalye gibi kahramanca. Aşk ateşi, şu soğuk buz gibi kış gecelerinde ısıtıyor yüreğimi.

Bazen soruyorlar bana, kendini nasıl anlatırsın diye. Doğru dürüst bu soruya hiç cevap vermedim ama şimdi yazmak geliyor içimden. Ben senin peteğinde şekil ve kıvam almış bir “bal”ım. Bal bir kere bal oldu mu, hangi kaba konursa konsun baldır. Ama balın ilk konuşunda, en abstre şekilleri bile kıskandıracak bir geometriyle geldiği de bir hakikat. O kadar ki, petek demek bal, bal demek petek olmadığı halde, petek deyince balı, bal deyince peteği düşündüğümüzü, en azından hatırladığımızı kim inkâr edebilir? Sen benim hem biçimim hem özüm oldun. İşte bu biçim ve öz, ayrılık acısı ile yanıp tutuşan gönlümü, kavuşacağım günün özlemi ile avutmakta. Kavuşur muyuz? Belki... Daha ölmedim…

Vakt-i zamanında sana yazdığım bir mektupta dile getirdiğim bir cümle geldi aklıma: “Nasip olur da bir gün kavuşursak, en kötü günümüz, dünyanın en mutlu çiftlerinin birlikte geçirdikleri en mutlu günlerinden daha mutlu olsun…” Rabbime yarattıkları ve kıyamete kadar yaratacakları adedince hamd-ü senalar olsun ki böyle bir hayat yaşadık birlikte… Fakat ömrümüzün son demlerine doğru yol alırken, tüm acımasızlığı ile kader adeta alay etmekte benle. Evet, sınırlı gün ve saatlerle de olsa ayrılığın acısı böyle yakıp kavuruyorsa beni, kavuşmaları kıyamete kalmış, vuslat özlemi ile yanıp tutuşan gönüllerin çaresiz çırpınışlarının çıkardığı, kulakları sağır eden o sesin acısı yüreğime oturuyor gecenin ilerleyen şu saatlerinde…

En sevgilinin manevi atmosferinde nefes alıp verdiğini bilmek, dahası aldığın her nefeste ve akabinde verdiğin her solukta geride bıraktıklarına dua ettiğini hissetmek ayrılık acısını katlanılır kılıyor gönlümde… Kalemimin anlatmaya muktedir olamadığını belki, gönlümden coşup gelen şu dizeler hissettirir sana:

İnsanoğlu isyan ederdi herhalde,

İçindeki teslimiyet duygusu onu sarmasaydı her halde.

Ayrılıktan ölürdü herhalde,

Leylâ’dan ayrı kalmış Mecnun

Ölmüş değil midir her halde.

    

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.