HSYK seçimlerini yazmayacaktım ama artık farz oldu. Adımız nasılsa tarafgir anasına satayım! Bugün Allah ne verdi içimden geldiği gibi yazmak istiyorum. Bugün düşünce özgürlüğü hakkımın sınırlarını esnetmek istiyorum. Üzerine alınan alınsın, kızan kızsın, dava açmak isteyen açsın.Herkese verilecek cevabımız bir var.
Bir fıkra ile başlamakta fayda var...
Günlerden bir gün ava çıkan Temel’in şansı yaver gitmiş ve olacak bu ya, irisinden bir ayı avlamış. Erinmemiş bu büyük başarısını tescillemek için vurduğu ayıyı köy meydanına getirmiş ve hazır ortam müsaitken başlamış sallamaya. Ayıyı nasıl tek başına avladığını ballandıra ballandıra anlatmaya.
Tabi Temel’in bu büyük başarısını çekemeyen Dursun meseleyi çevreci ve hayvan haklarını koruma derneklerine, onlarda mahkemeye taşımışlar. Derken Temel kendisini yaka paça hakimin karşısında bulmuş. Daha, Temel ne olduğunu bile anlamadan hakim Temel’e sormuş:
- Temel ayıyı sen mi vurdun?
Temel:
- He, hakim bey. Övünmek kibim olmasın amma pen furdum oni!
Temelin bu onayı üzerine hakim önündeki kitabı evirmiş, çevirmiş, heyeti hakime ile konuşmuş ve kararını açıklamış:
- Türk ceza kanununun felan feşmekân maddesinin falan fıkrası uyarınca sanık Temel’in 5 yıl hapsine 15 binlira para cezasına çarptırılmasına karar verilmiştir.
Temel’in bir anda şafak atmış. Yerinden fırladığı gibi ayağa kalkmış ve öfkeli bir eda ile şöyle demiş.
- Hakim Bey, Hakim Bey! Aha pu ne piçum pi karardur? Aha pu hüküm hangi kitapta yazayi?
Hakim gayet sakin bir şekilde:
- Kusura bakma Temel. Kanun böyle.
Temel:
- Hakim bey, kanun kanun deyip turaysun. Aha pu kanun ne piçum kanundur öyle? Nerde yazayi bu?
Hakim elindeki kanun kitapçığını Temel’e doğru sallayarak:
- Valla Temel benim kusuruma bakma. Ben kanunlarda yazana göre karar verdim.
Temel:
Hakim Bey, hakim bey... Kanun kanun diyip turaysun. Aha bu kanun tedüğün şeyi çim yazayi?
Hakim:
- “Valla Temel, bu kanunlar Ankara’da Büyük Mecliste milletvekilleri tarafından yapılıyor. Bizde ona göre karar veriyoruz.” Deyince bizim Temel hepten raydan çıkmış ve hakime şöyle bağırmış:
- Hakim Bey, hakim bey... Madem penum furduğum aha şu ayunun Ankara’da mecliste dayısı varda benim yohtir... O zaman, asın beni hakim bey...
Efendim meseleye gelirsek, meselemiz; komik, trajik, yamuk, yumuk, abuk, sabuk...
Şöyle ki; Diyarbakır’da 1 Haziran 2011’de “Dönemin Başbakanı!” Recep Tayyip Erdoğan’ın kente gelişi nedeniyle düzenlenen protesto gösterilerine katılan N.K. hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettiği iddiasıyla dava açılmış.
Savcılık tarafından hazırlanan İddianamede, N.K.’nın, “yasadışı gösteriye katıldığı, zafer işareti yaparak terör örgütü PKK lehine propaganda yaptığı, güvenlik güçlerine yoğun bir şekilde taş attığının tespit edildiği” belirtilmiş.
Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi, N.K.’ya Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçundan önce 10 ay hapis cezası verip, ardından bu cezayı 5 bin TL para cezasına çevirmiş.
Işte bu karar, savunma tarafından temyiz için Yargıtay’a götürüldü ve Yargıtay 9. Dairesi bu konuda nihai kararını verdi Yerel mahkemenin karara itirazı üzerine karar, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda tüyü dikilerek karara bağlandı!
Kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin değerlendirmeleri şöyle:
“... Aksine bir eylemin bu kapsamda kalabilmesi için meşru olan düşünce ve kanaat açıklaması bağlamında mutat (olağan) bir yöntemle işlenmiş olması gerekir. Buradan hareketle, eylemin işleniş yönteminin bizzat ayrı bir suç oluşturduğu veya düşünce ve kanaati açıklamak bakımından mutat kabul edilemeyecek olması halinde erteleme uygulanmayacaktır. Başkaca yazım biçimleri arasından tercih edilen, ‘düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri’ ibaresi bu ilkeler çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Örgütlenme özgürlüğü bağlamında ele alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğünün kolektif niteliği, ifade özgürlüğü ile yakın ilişkisi ve AİHM’ce değerlendiriliş biçimi nazara alınmalıdır. Buna göre, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 33/1. maddesine (toplantı ve yürüyüşe silahla katılmak) uygun olduğu kabul edilen eyleminin mutat ve meşru bir ‘düşünce ve kanaat açıklama yöntemi’ olduğu kabul edildiğinden, sanığa yüklenen suçun düşünce ve kanaat açıklama yöntemiyle işlendiği ve bu nedenle sanık hakkında açılan dava ertelenmelidir.”
Dairenin verdiği bozma kararının ardından dosya yeniden yerel mahkemeye gönderildi. Yerel mahkeme, önceki kararında direnerek dairenin bozma kararına uymadı. Kararda, sanığın elinde taş ile gösteri alanında atmaya hazır bulunmasının kanaat ve düşünce açıklama yöntemiyle bağdaşmayacağı vurgulandı. Yerel mahkemenin bu kararı üzerine dosya nihai kararı verecek olan Ceza Genel Kurulu’na gönderildi. Genel Kurul, yerel mahkemenin kararının bozulmasına karar verdi. Böylece elinde taşla gösteriye katılan sanığın cezasının ertelenmesi kesinleşti.
Yani bu karara göre isteyen Başbakanı, Cumhurbaşkanını, valileri, hülasası tüm kamu görevlilerini taşlayabilir. Hatta bu esnada üzerinde silahda bulundurabilir. Mahkemenin kararı tam olarak bu.
Bu nedir şimdi?
Vallahi yukardaki Temel fıkrası bu olayın yanında bir hiç kalır. Böyle aymazlık, böyle hukuksuzluk, böyle düzen bozuculuk tarihte görülmemiştir. Bu heyet ya nerde yaşadığını ya da hangi ülkenin vatandaşı ve kamu görevlisi olduğunu bilmiyor.
Ülkenin Başbakanının taşlanması, ortalığı kırılıp dökülmesi ve molotoflarla ateşe verilmesi vede bu eylemlere silahla katılınması suç değilse, bu “mutat ve meşru bir düşünce açıklama yöntemi” ise karakolları silahla basıp askerimizi, polisimizi kurşunlayan alçaklar ne yapmış oluyor o zaman?
Görüşlerini açıklamamış mı oluyorlar? O zaman, mutat olarak karakol basıp arkeri, polisi kurşunlamak, mahkeme kurup vatandaşı yargılamak ve iş dünyasını haraca kesmek ne oluyor? Bir suç, mutat olarak yapılınca meşrû mu oluyor?
Bu ülkenin hakimleri maaşlarını kimden alıyor? Bu kararı verebilen hakimler hangi müfredatı hıfzederek yetişiyor Allah aşkına? Yoksa bu hakimler heyetinin, HSYK seçimleri gibi daha önemli işleri falan mı var?
Yada, dosyaları karar için Amerika’ya gönderemediklerinden mi veya da Amerika’dan gelen talimat üzerine mi böyle hukuk ve vicdan cinayetlerine imza atıyorlar?
Allah aşkına, hazır kalem ve yetki sizdeyken banada dava açın ve benide asın. Hiç olmazsa vatan millet aşkıyla dolup taşan şu zavallı yüreğimdeki kanama böylelikle durmuş olur. Eğer huzuru mahşerde sizin yüzünüzden acze düşmüş, düşürülmüş tüm gariplerin şikayetlerini Hz. Allah’ın huzurunda şikâyet etmeden inersem namerdim!
Sırtınıza geçirdiğiniz o cüppeler sizi hukuk adamı etmeye yetmez. Hukuk adamı olabilmeniz için önce adam olmanız lazım.
Davalarınınzı bekliyorum ama eğer dosyama siz bakacaksanız! Yüzüme siz bakacaksanız... Birde beni asacaksanız... Yoksa istemez..!
E mail: akpinartahsin@hotmail.com
Twitter: @akpinartahsin