Her ülkede ve her dönemde Brütüs'ler olabilir. Ancak, bunlar kendilerini öylesine kamufle ederler ki anlamak kolay olmaz. Çünkü bu tipler sadakat gösterisinde yağcılık ve yalakalıkta sınır tanımazlar. Bu tavırları genellikle de yakın çevresinde bulundukları kişilerin nefsine hoş gelebilir. Sadık ve güvenilir dost göründükleri güçlü kişiye yönelik planları hayata geçene kadar. Ya da işbirliği halinde oldukları ülkeler planlarını uygulamaya koymak için harekete geçtiklerinde çoğunlukla ya kendilerini artık gizleme ihtiyacı duymazlar ya da işbirliği ve ihanet bir anda ortaya dökülüverir. O zamanda işbirliği halinde olduklar ülkelerin himayesine kendilerini atarlar.
Bunun örnekleri hemen tüm ayaklanmalarda görülür. Bu ayaklanmaların devrim olarak nitelendirilmesi sonucu değiştirmiyor. Çünkü, ayaklanma ya da devrim olarak nitelendirenler olayların içindeki kişilerden çok, perdenin arkasındaki güçler oluyor. Irak'ın işgalinin ardından Saddam'ın uzun yıllar en yakınında bulunan bazı kişilerin işgalcilerle yıllar öncesinden beri işbirliği halinde oldukları sonradan ortaya çıktı. Bu bakımdan Tunus'ta başlayan, Mısır'da devam eden, Körfez'e sıçrayan Libya'da ise iç savaşa dönen hareketlerin sadece o ülkelerin iç dinamikleri sonucu çıktığını, dış destek ya da yönlendirmelerden bağımsız olduğunu söylemek mümkün olmaz. Böyle olsaydı söz konusu ülkelerdeki halk ayaklanmalarının ardından özellikle ABD'nin Başkanı, Dışişleri ve Savunma Bakanları ile devreye girmelerine, bir takım telkinlerde hatta tehditlerde bulunmalarına gerek kalmazdı. Olaylar sadece ülkelerin kendi iç sorunu olarak nitelendirilir, kendilerini söz konusu ülkelerin koruyucuları gibi takdim etmezlerdi. Özellikle bölgemiz ülkelerinde çıkarlarını korumak adına, çeşitli planları olan emperyalist güçlerin olaylara seyirci kalmalarını düşünmek işin özüne ters düşer. Bir diğer ifade ile bir ülkede halkın bir kesimi ayaklanmış olabilir. Her sokak gösterisinin arkasında ille de bir ülkeyi aramak doğru olmayabilir. Ancak, biliyoruz ki bölgemiz üzerinde özellikle ABD'nin kısa ve uzun vadeli planları vardır. Bunun için ortada daha hiçbir sorun yokken içeriden yönetime yakın bazı kişilerin elinde olmalarını yadırgamak doğru olmaz. Hemen belirteyim ki bölgemiz ülkelerindeki bu tür ayaklanmalara emperyalist güçlerin demokrasinin gerçekleştirilmesine katkı adına destek verdiklerini düşünmek saflıktan öte bir anlam ifade etmez. Emperyalist sömürgeci güçleri bir ülkenin sistemi fazlaca ilgilendirmek. Onlar için önemli olan kendi çıkarlarıdır. Eğer bir ülkenin yöneticileri onların çıkarlarını koruyorlarsa o ülkede sistemin demokrasi, krallık ya da diktatörlük olması önemli değildir.
Meseleye bu açıdan bakıldığında özellikle petrol zengini ülkelerin her an başlarına bir iş açılabilir. Hem de farklı ülkelerin bu hususta devreye girmeleri bile söz konusudur. Söz gelimi Libya üzerinde ABD'nin çıkar hesapları olduğu gibi İtalya ve Fransa'nın da vardır. Her ülke yönetimi içinde adamları olabilir. Bu arada muhalif gruplarla temas halinde ve kendi kontrollerinde tutmanın hesabını da yapabilirler. Bunları durup dururken niçin gündeme getirdiğim akla gelebilir. Medyaya yansıyan haberlerde de görüyoruz ki Kaddafi'nin sağ kolu olan kişi ayaklanmalardan çok önce Fransa ile temasa geçmiş, Libya'daki muhalifler ile Fransız istihbarat elemanlarının bir araya gelmesini, ayaklanmanın hazırlıklarını yapmışlar. Libya'da bunlar olabildiğine göre Tunus ve Mısır'da hatta Körfez ülkelerinde niçin olmasın. Bu bakımdan hangi ülkede bir ayaklanma gündeme gelirse hemen bunu halkın demokratik devrimi olarak takdim etmekle, bu gelişmelerden bir takım çıkarlar elde etmenin peşinde olan sömürgeci güçleri aklamış olabileceğimizi unutmamak gerekiyor.