Malumunuz Avrupa, -Bosna’yı hariçte tutarsak- her ne kadar muhtelif mezheplere ayrılmış olsa da kâmilen Hıristiyanlık dinine mensup bir coğrafyadır. Ama esasen Batı hakikaten Hıristiyan mı ya da tarihte hiç Hıristiyan olabildi mi diye de sormak gerekiyor aslında!
Ortaçağ sanıldığı üzere karanlık bir çağ değildir.
Ortaçağ Avrupa için karanlık, Doğu ve bilhassa İslam’ın hâkim olduğu coğrafyalar için bir aydınlık bir dönemdir.Ortaçağ, Avrupa’nın Hıristiyanlık hüviyetiyle temayüz ettiği ama buna mukabil bugün asla hatırlamak istemediği heyulalarla dolu sancılı bir hengâmdır. Bu dönem, Batı’nın ilk ve son kez ciddi manada Hıristiyan olmaya karar vermiş fakat onu da beceremeyip yüzüne gözüne bulaştırdığı bir dönemdir çünkü!
Biri ruhani (papa) diğeri cismani (krallar) olan iki gücün menfaatleri uğruna el ele verip kendi halkını işkencelerden geçirildiği bir dönemin adıdır Ortaçağ ve devamında ki Yeniçağ. Bırakınız, Hz. İsa’nın “Kim bir yanağına vuruyorsa sen öbür yanağını çevir”, ve “Düşmanlarınızı sevin” tavsiyelerine kulak vermeyi kendi haklarını bile birer düşman olarak ittihaz edip onlara akla hayale gelmeyecek vahşetin reva görüldüğü bir dönemin adıdır aynı zamanda Ortaçağ ve devamındaki Yeniçağ…
Buyurun kısaca bir göz atalım isterseniz: Engizisyon mahkemelerinde, Papalığa en küçük muhalefet heretiklik(sapkınlık) kabul edilmiş ve bunun sonucunda sayısız masum insan işkence tezgâhlarından geçirilmişti; şanslı olanlar tezgâhlarda can verdiler ama işkencelere dayanacak kadar kuvvetli bir bedene sahip olan bahtsızlar ağır işkencelerden sonra diri diri yakıldılar; aklın yürütme gücüne kilit vurup bilimin neşvünema bulmasına mani olundu; buna riayet etmeyen bilim adamları kazıklara bağlanıp diri diri yakıldı; Şeytanla işbirliği yapmakla itham edilen kadınlardan yüz binlercesi “Cadılık” suçlamasıyla ya boğuldu ya da yakıldı; mezhep farklılarından dolayı meydana gelen “Bartolemeo Gecesi” ve “Otuz Yıl Savaşları” gibi katliamlar silsilesi sonucu Avrupa nüfusunun önemli sayılabilecek bir bölümü yok edildi…
Uzun süren bu sancılı vetirenin serencamında bir daha Hıristiyan olmamaya yemin eden Avrupa, Reform ve Rönesans hareketleriyle dinden tedricen uzaklaşmış ve artık günümüzde Hıristiyanlık hüviyetinden tamamıyla sarfınazar etmiştir.
Burada tam yeri gelmişken söylenmesi lazım gelen husus şudur: Avrupa’nın Müslümanlardan haz etmemeleri ve onları çağı yakalamayan birer durağan(statükocu) figür olarak ittihaz etmelerinin sebeplerinden bir tanesi de, Müslümanların Avrupalılara Ortaçağ’ı hatırlatıyor olmasıdır.
Çünkü Batılı bilir ki ortalama bir Müslüman bile dinine bağlıdır ve bu sebepten ötürü Batılı ne vakit bir Müslüman görse atalarından tevarüs eden o Ortaçağ cinnetini hatırlar. Tarihi boyunca bir kez Hıristiyan olmaya karar vermiş ama bunu da beceremeyip yüzüne gözüne bulaştırmış Batının, Müslümanları hala o dönemin keşkemeşliğinde yaşayan birer “zavallılar” olarak tasavvur ederler. Batıya göre din demek ”cinnet” ve ”karabasan” demektir.
Başka sebepler de var tabii ki: İslamiyet’in gayet muhkem bir temel üzerinde bina edildiğini çok iyi bilen Batılılar, İslam’ı ve dolayısıyla mensuplarını asimile edemeyeceğini hakikatine de vakıftırlar. Müslümanlar asimile olmadıkları içindir ki cinsel sapıklıklara tenezzül etmezler; alkol ve uyuşturucu bataklığına bir Batılı kadar kolay saplanmazlar; dünya görüşleri itibariyle Batılılar kadar materyalist bir hüviyet arzetmezler; kolay kolay aile kurumuna sırtlarını çevirmezler vs.
Bugünkü Avrupa’nın Hıristiyanlıkla bir bağı kalmamıştır. Bugün Hıristiyanlık doğduğu
coğrafya olan Ortadoğu’da daha canlıdır ve özüne daha yakındır. Bugünkü Avrupa’nın inandığı şeyler, Hıristiyanlık öncesi Roma’da bulunan ve hali hazırda Batılıların bilinçaltında her daim varolagelmiş Paganizm kalıntıları ve onların günümüze tahvil edilmiş post modern türleridir. Bugün artık monoteist(tek tanrıcı) Doğu’nun karşısında tıpkı eski Roma’da olduğu gibi politeist(çok tanrılı) bir Batı dünyası bulunmaktadır! Ve bu durum Batı’yla Doğu’nun ortak bir yerde buluşmasına acımasızca mani olmaktadır!
Evet, Batılının bugünkü dini, Grek-Helen-Roma kültüründen mülhem olan Paganizm dinidir. Şehvet, Para Lüks, Sınırsız Özgürlük, Madde ve sonu izm’lerle biten bencillik ve fırsatçılık fısıldayan Pragmatizm, Kapitalizm, Egoizm, Rasyonalizm, Hedonizm, Makyavelizm gibi içtimai nizama kasteden meşum mefhumlardır.
Pekiyi, ya biz Avrupa’da yaşayan Müslümanların, artık ruhani şuurunu kaybedip tastamam maddenin esiri olmuş Batı’nın fertleriyle aynı medeniyetin bir parçası olması yahut aynı kültüre katkı yapması mümkün müdür? İşte bu çok can alıcı bir sualdir!
Ruhun azameti ve güzelliğini arttırmayı maharet bilen ve bunu ebedi saadete giden bir yol olarak gören Doğulu fertler, ruhun mezarı olan bedeni güzelleştirmekle iştigal eden Batılılarla uzlaşması mümkün müdür?
Tercihlerini yaparken evvela vicdanına ve daha sonra kalbine danışarak aslında çoğu zaman irrasyonel davranan biz Müslümanların, sadece ama sadece beyninin emrettiği şekilde yani tamamen faydacı ve pragmatist/oportünist/makyavelist düşünen diğer bir toplumla aynı çatı altında yaşaması mümkün müdür? Evet, kalbî ve vicdanî hareket eden kişilerin beyniyle hareket eden kişilerle kafa kafaya verip müşterek bir değer yaratabilirler mi?
Öldükten sonra bile mezarının yıllardır aynı ülkede yaşadığı bir Hıristiyanın yanında olmasından rahatsızlık duyan biz Müslümanların, ölüsünün bile aynı yerde olmasına tahammül edemediği diğer bir kişinin dirisiyle müşterek paydaları olabilir mi?
Bütün hak ve özgürlüklerinin ana sınırlayıcısının “Allah” olduğunu ve bundan dolayı insan iradesinin asla sonsuz olamayacağını düşünen ve pek çok musibet ve illetin sebebinin sınırsız özgürlükten kaynaklandığını düşünen biz Müslümanların; sonsuz özgürlüğü mutluluğun doruk noktası olarak telakki eden Avrupalılarla ortak bir yerde buluşması mümkün mü?
Zekat, fitir, israf mefhumlarıyla haşır neşir olan bir topluluğun, kendini ”Homo Economicus” ve olarak görüp yaptığı her işte fayda ve kar maksimazasyonunu hedefleyen Batılılarla hayata aynı zaviyeden(açı) bakması mümkün müdür?
Ya da aslında şöyle mi sormam gerekiyordu?
Bizim esasen Batı’yla müşterek noktalarımız var mı?
Ya da oluşturabilir miyiz?
Çok zor görünüyor!
Evet, çok zor!
Keşke karşımızda Hıristiyan olan bir Batı olmuş olsaydı, inanın her şey çok daha kolay olacaktı!
Çünkü, Batı’nın madde eksenli bir hayat sürmeleri herşeyi çok meşakkatli kılıyor!
Ne demişti Samuel P. Huntington? Batı ve Doğu er geç çarpışacak!
Doğu ile Batı fiziksel olarak olmasa bile bu şartlar altında fikren ve zikren uzun bir müddet daha çatışma içerisinde olacağından hiç ama hiç şüphem yok!